28 Şubat Psikolojisi

Şub 28, 2017
28 Şubat Türkiye’de dini kontrol altına alma operasyonu idi. Her şeyin özelleştirme konusu yapıldığı zamanlarda bile din ile devletin arası sıkı tutulmuş ve sivil bir dini eğitime geçme imkânı oluşmamıştı. Din eğitiminin devlet eliyle yapıldığı süreçler ne devleti memnun edebilmiştir ne de halkı. Devlet memnuniyetsizliği kendini bu konuda sorumlu ve yetkili addeden güçleri zaman zaman harekete de geçirmiştir. 28 Şubat böyle bir psikolojinin ürünüdür.
Devletin kendi müdahalesine rağmen müdahil olamadığı durumlara el koyma cüretidir. Her ne kadar başörtüsü, Kur’an eğitimi ve İmam Hatipler üzerine kıskaç oluşturma gibi yasaklar silsilesini kendine kimlik yapmış ise de bu post modern darbenin deklare etmediği asıl hedefi Anadolu birikimini sıfırlamak ya da en aza indirgemektir.
Kendini memleketin gerçek sahibi olduğu konusunda inandırmış zümrenin ekonomiden, siyasete, eğitimden kültüre varıncaya kadar bir çok noktada iktidarını Anadolu insanına kısmen dahi olsa kaptırmama telaşıdır.
28 Şubat mühendisleri bu emellerine ulaşmak için taşlarını orta sınıf mütedeyyin halkın tedirginlik, kaygı ve zaafları üzerine oynamışlardır. Aç kalma korkusu, işsizlik, tahsilini tamamlayamama, işinde yükselememe, atanamama… Gibi hayatı sürdürmeye dayalı şeyler üzerinde yılgınlık psikolojisi oluşturmayı denemişlerdir. Bu zorlu imtihanı başaran olduğu gibi bir hayli sınıfta kalan da vardı. Bedel ödemelerin oluşturduğu kopmaz ve anlamlı birliktelikler bu sürecin en büyük kazanımı sayılabilir. Üzerine basa basa bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat süreci öngörülen dayatma planına, jakoben tavrına rağmen mevsimini tamamlayamadan bitti. Süreç boyunca estirilen psikolojik atmosfer hiç kuşkusuz bir çoğumuzu zehirledi ya da etkiledi. Bugüne geldiğimizde Post modern darbenin izleri ne yazık ki hâlâ silinmedi. Diğer taraftan 28 Şubat’ın hedeflediği sonuçların seneler sonra gerçekleştiğini görmek de kalbi olanları üzmeye yetip artıyor.
Din toplumumuzda ahlaktan bağımsız bir olgu imiş gibi yaşanmakta ne zamandır. Üstelik bu durum öyle kimseyi de rahatsız etmemekte. Protestanlaşan dini yaşantımız eşyayı kutsar hale gelirken ne yazık ki yine uhrevi bağlarından tamamen sıyrılıvermiştir. Dünyevi sonuç almalar üzerine bina edilmiş bir dinin müntesipleri gibiyiz sanki. 28 Şubat’ın oluşturmak istediği dindar tipi de aşağı yukarı böyle bir tipti. İmam Hatip Liseleri’nin kapatılma sürecinde oluşturulan ‘el ele zinciri” eylemini bugün yapmak mümkün müdür acaba? Fetö kalkışmasına karşı 15 Temmuz direnişindeki halkın gösterdiği destansı taraf maşeri şuurun, milli bilincin bir yansımasıdır. Memleketin işgaline karşı topyekun cansiperane bir karşı koyuştur.
El ele eylemi ise daha çok belli konularda duyarlı muhafazakar insanların buluşmasıdır. 28 Şubat işte bu ikinci kısım müşterek duyarlıkları yok etmeyi başarmıştır. Herkesin kendi kalabalığını kutsayıp sığındığı zamanlarda yaşıyoruz. Herkes kendi sesine hayran. Adamı olan adam oluyor. 28 Şubat projesi bin yıla yaydığı hedeflerini kimi zaman cemaatler, mezhepler ve tarikatlar arası anlaşmazlıkların içine sızarak, kimi zaman varsıl muhafazakarların kafasının içine girerek, bazen de makam, mevki, para ve kadın ihtirası ile yanıp tutuşanların ateşini tutuşturarak gerçekleştirmeyi sürdürüyor.
Muhafazakar, mütedeyyin muhitler mi bu süreçten zaferle, yarasız beresiz çıktı, yoksa 28 Şubat’ın silahlı ve silahsız güçleri mi her geçen zaman sanki bunun peyderpey verilmiş cevabı gibi.
Başımıza gelen şey takvimden değil, kendi ellerimizle yaptıklarımızdan ve de sömürülmeye ve darbeye müsait oluşumuzdan kaynaklanmaktadır, bunu da unutmayalım.
Hüseyin Akın/Milli Gazete
0
Would love your thoughts, please comment.x