Filistin direnişinin bir kolu olarak ortaya çıktığından beri haber başlıklarına konu olan Sabirin hareketinin ilke edindiği şiarları, bu hareketin Lübnan Hizbullah’ı ile yakın görülmesine neden oldu. Öyle ki kullandıkları amblemin bile Hizbullah’tan mülhem olduğu gayet aşikârdı. Binaen aleyh bazı çevrelerde Sabirin, Hizbullah’ın Filistin uzantısı olarak algılanırken, kimileri de Hizbullah’ın bu oluşumla sadece tecrübesini paylaştığını ve koordinasyonlu çalışmaktan çekinmediğini dile getirdi. Bazıları da iki oluşum arasında herhangi bir ilişkinin mevcut olmadığını savundu. Aşağıda çevrisini sunduğumuz röportaj, Sabirin hareketinin kurucularından Hişam Salim ile gerçekleştirilmiş olması bakımından mühimdir. Yukarıdaki meselelerin yanı sıra röpotajı önemli kılan diğer bir husus ise Yermük felaketi, Gazze, Yemen ve Yemen’e karşı oluşturulan askeri ve siyasi birliktelik hakkında önemli açıklamalar içermesidir.

Sabirin Direniş Hareketi’nin siyaseti nedir?

Sabirin Direniş Hareketi, Filistin’i özgürleştirmek için tesis edilmiş bir yapıdır. Bizler Filistin’in işgal edilmiş son karış toprağı alınana dek direnişin gerekli ve elzem çözüm olduğu fikrindeyiz. Bu işgalci gâsıp İsrail ile ilişkilerin düzeleceğine mutlak surette inanmamaktayız. Aynı şekilde düşmanlık gösteren, vatanımızı işgal eden, halkımızı katleden bu gâsıplarla ateşkes yapılabileceğine de hiçbir surette kanaatimiz bulunmamaktadır. Ancak bununla birlikte bizler direnişimizde, kesinlikle vatanımızda milli birliktelik ve toplumsal uzlaşının yanı sıra siyasi ve ekonomik gerçekleri de gözetmekteyiz. Bize göre direniş anarşizm demek değildir; bu nedenle bizlerin direnişi de halkımızla ve sorunumuzla ilgili tüm meselelere kuşatıcı yaklaşmaktadır.

Sabirin Hareketi’nin şiarları Hizbullah’ınki şiarlarını anımsatıyor; Lübnan’daki tecrübelerin Gazze’ye aktarılması için Hizbullah ile direkt yollardan gerekli koordinasyon sağlandı mı?

Bizlerin şimdiye dek Lübnan Hizbullah’ı ile resmi bir birlikteliğimiz oluşmuş değildir. Ancak bizler ve Lübnan’daki Hizbullahî kardeşlerimizin müşterek paydası Filistin’in, Müslümanların ve özellikle de Arapların mukaddesatının Siyonist İsrail tarafından işgal ve gasp edildiğidir. Sabirin olarak bizler ve Hizbullah olarak da onlar, sadece bir şeyin gerçekleşmesi için çaba sarf etmekteyiz; bu da Filistin’in özgürleştirilmesi ve Filistin’i işgal eden Siyonizm varlığının son bulmasıdır.

Suriye meselesine yaklaşımınız nedir? Zira bu hususta bazı Filistinliler ikileme ve açmaza düştü.

Sabirin hareketi olarak bizler, tüm Müslüman Arap coğrafyasının harici güçlerin müdahalelerinden,  terörden ve dünyanın muhtelif yerlerinden gelen savaşçılardan korunması gerektiğini düşünmekteyiz. Suriye, Arap bir devlettir ve Filistin direnişine de pek çok yardımlarda bulunmuştur. Kapılarını Filistin halkının önderlerine açtı ve Filistinliler direnişçilerin eğitilmesi için askeri kamplarını dahi hizmetlerine verdi. Bundan amacı gâsıp Siyonist rejime karşı Filistin direnişine yardım etmekti. Suriye, Filistin halkına çokça yardım etmiş ve onun sorunuyla ilgilenmiştir. Bizler de Filistin halkının diğer fertleri gibi, Suriye yönetimi ve halkının, Filistin direnişi ve halkı için yaptıklarını asla unutmayacağız. Bunlara binaen Sabirin hareketi, Suriye’de gerçekleştirilenleri kabul etmemektedir. Suriye’de vuku bulan hadiselerin çözümünün, dışarıdan müdahaleler olmaksızın sadece Suriye halkı tarafından gerçekleştirilebileceğine inanmaktayız.

Filistin diasporasının başkenti addedilen Yermuk Kampı’nda gerçekleşen felaket bağlamında Filistin’deki oluşumların isteği nedir?

Bizler Yermük Kampı’nın herkesin sorumluluğunda olduğunu düşünmekteyiz. Daha önce Suriye yönetiminin ve halkının Yermük Kampı’nda sakin olan Filistinli halka karşı bir gün bile herhangi bir taksiri söz konusu olmamıştır. Filistinli oluşumlardan istenen şudur: Yermük Kampı’ndaki Suriye dâhilindeki çatışmalardan vazgeçmeleri ve kampı terk etmeleri ve daha önce Yermük Kampı’nda yaşayan Filistinlilerin tekrar kampa dönerek daha önce olduğu gibi orada huzur ve istikrar içinde yaşamalarıdır. Tekrar vurgulamak istiyoruz; Suriye yönetiminin ve halkının ne Yermük Kampı’nda ve ne de Suriye’nin herhangi bir yerinde yaşayan Filistinli halka karşı bir gün bile herhangi bir taksiri söz konusu olmamıştır.

İran ve Körfez güçlerinin Gazze’deki rolü ve etkisi nedir, ne tür bir ilişki söz konusudur?

İran İslam Cumhuriyeti, Filistin direnişini tam anlamıyla gözetip desteklemektedir. Sadece Sabirin Hareketi’ni değil; Hamas, İslamî Cihat, Halk ve Şüheda Cephesi, direniş komiteleri ve mücahit yapılanmalarını desteklemektedir. Bu gizli, bilinmeyen bir durum değildir; herkes tarafından da bilinmektedir. Sabirin olarak bizleri İran’a bağlayan şey de diğer Filistin direniş oluşumlarını İran İslam Cumhuriyeti’ne bağlayan sebeplerle aynıdır. İran, gâsıp Siyonist varlığa karşı mukaddes Filistin topraklarının özgürleşmesi için diğer oluşumlara verdiği desteği bizlere de vermektedir. Bizlerin İran ile başka bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bir İslam devleti olan İran ile olan bağımız diğer İslam devletleri ile olan bağımız gibidir ki bu ümmetin ve Müslüman devletlerin maslahatları için topyekûn birlik ve beraberlik içerisinde olması gerekmektedir.

Körfez ülkelerinin Gazze’deki rolüne gelirsek; bizlerin hiç bir körfez ülkesiyle Gazze’de her hangi bir siyasi ilişkisi bulunmamaktadır. Filistin halkının direnişine yardım edenlere ettiği yardım için teşekkür eder; ama bu yardımı esirgeyeni de düşman edinmeyiz, ona husumetle yaklaşmayız. Açıkça şunu söylemek gerekmektedir; Filistin’in ve mukaddesatımızın özgürleştirilmesi için, -Filistin direnişi hususunda- tüm Arap ve İslam devletlerinin Filistin halkının yanında durması vaciptir.

Sabirin Hareketi’nin Yemen hadisesi karşısındaki duruşu nedir? Filistin yönetimi (el-Fetih) ve Hamas’ın görüşlerinden farkı var mıdır?

Açıkça şunu söyleyelim; bizler herhangi devletin diğer bir Müslüman devlete hangi bahane ve gerekçeyle olursa olsun silah ve uçaklarıyla saldırmasını mutlak surette reddetmekteyiz. Söz konusu devletteki dâhili sorunlar ve ihtilaflar nedeniyle olsa dahi bir başka devletin bir Müslüman devlete silah, uçak, bomba ve füzeleriyle saldırması caiz değildir. Diğer Müslüman ve Arap devletlerin, söz konusu sorunların çözümü için arabulucu olması, kardeşliği güçlendirmeleri ve savaşa gerek duymaksızın müzakerelerle bu sorunların nasıl ve ne şekilde düzeltilebileceği hususunda etkin olması gerekmektedir. Yemen iç sorunlarının çözülmesi için birçok devletin olaya müdahil olması ve halkına savaş açıp onları vurmasını hiçbir gerekçeyle uygun görmüyor; Araplık, vatandaşlık ve milliyetçilikle örtüşmeyen bu saldırının aynı zamanda, şer’î ve ahlakî olarak yanlış ve tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Bugün Yemen’e gerçekleştirilen bu saldırının bir benzeri, Suriye ve Irak gibi, hangi Müslüman veya Arap devletine gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, böyle bir saldırıyı kabullenmediğimizi açıkça ifade ediyoruz.

O halde, Filistin yönetimi (el-Fetih)in başında bulunan Mahmud Abbas hakkında ne dersiniz?

Tabii ki Yemen’e gerçekleştirilen saldırı hususunda Filistin yönetiminin duruşu bizleri ayrıca şaşırttı. Bizler yeryüzünde en tehlikeli konumda olan halk olduğumuzdan, başkalarının bizleri desteklemesine ihtiyaç duymaktayız. Diğer halkları, işgal edilmiş vatanımızı geri almamız için ikna etmeye ve onları yanımıza çekmeye gereksinim duymaktayız. Ancak bu şekilde devam eden Siyonist düşmanlığın üstesinden gelebiliriz. Bu nedenle de Filistin yönetiminin mazlum ve mustazflar hakkındaki açıklamaları daha ölçülü olmalıydı. Yemenliler, şimdiye dek Filistin halkına karşı hiçbir taksirde bulunmamıştır; üstelik elli bin Filistinli de Yemen’de yaşamaktadır. Yemen halkı, tarihi itibarıyla da vatan sevgisinin ve gerçek Arap ahlakının temsilcisi olmuş ve buna binaen de Filistin halkının yanında durmuştur. Bize göre Filistin yönetimi mazlum Yemen halkına gerçekleştirilen saldırı konusunda daha ölçülü davranmalı ve bunu desteklememeliydi. Zira bu elim saldırı neticesinde aziz Yemen topraklarına birçok kan dökülmüş ve cesetler düşmüştür.

Sizce Yemen’e gerçekleştirilen bu saldırı İsrail’e mi hizmet etmektedir?

Kesinlikle bu şekildedir. Bizler -hangi Müslüman ülke olursa olsun- İslam ümmetinin herhangi bir devletinde çıkan dâhili kargaşaların gâsıp Siyonist yönetime hizmet ettiğini ve onların çıkarlarına yaradığını düşünmekteyiz. Bu nedenle tüm Müslüman devletlerin Siyonist İsrail’e karşı bir olup silahlanması gerektiği kanaatindeyiz. Bugün Filistin meselesinden daha mühim bir mesele bulunmadığı gibi bu mesele haricinde Arapları ve Müslümanları tek çatı altında toplayabilecek başka bir mevzu da bulunmamaktadır. Filistin yarım asırdan fazla bir müddetten beri Siyonist işgal altındadır ve bu nedenle de bugün Yemen’e saldırı için Arapların oluşturduğu askeri güce ihtiyaç duymaktadır. Filistin, bugün Yemen’de Müslüman şehirleri bombalayan uçaklara ihtiyaç duymaktadır ki Tel Aviv’deki Siyonizmi ortadan kaldırabilsin. Filistin, Gazze ve Gazzeli çocuklar bundan sadece aylar önce yardım talep etmekteydiler. Filistin ve Gazze kadınları, birilerinin onlara yardım etmesi için tüm dünyaya feryat ve figan etmekteydi. O zaman Filistin direnişine destek olan ne bir uçak, ne bir kurşun, ne bir bomba görmedik. Bununla birlikte Siyonizm’in bu cürümüne karşılık Filistin halkına ve çocuklarına yardımda bulunmak hiç de zor bir şey değildi, çok basitti. Bu bağlamda Müslüman Arapların toplu bir güç oluşturması ve bu gücün de ilk olarak Filistin’in özgürleştirilmesi için harekete geçirilmesi ve böylece topraklarımızın Siyonizm’den kurtarılması gerektiğini savunuyoruz.

intizar,

Çeviri: Hasan Hüseyin Güneş

0
Would love your thoughts, please comment.x