Doğumu ve eğitimi.

Seyyid Cemaleddin Esedabadi, hicri 1254 yılının mübarek Şaban ayında İran’ın Hemedan Kentine Bağlı Esedabad köyünde, dindar bir ailede gözlerini dünyaya açtı. Beş yaşında iken Kuran okumayı öğrenen Seyyid, çocukluk döneminde Arap edebiyatı ve o dönemde çocuklara verilen “Mukaddimat” adlı eğitim dönemini başarıyla bitirdi.

Seyyid’in ailesi, o dönemde yaşanan kabileler arası etnik çatışmalar ve ihtilaflar nedeniyle hicri 1264 yılında Kazvin kentine göç etmek zorunda kaldı. Küçük yaşta kazvin’e ayak basan Seyyid, bu kent’e girdikten hemen sonra, hiç ara vermeden büyük bir özveriyle eğitimine tekrar başladı ve sahip olduğu üstün zeka ve büyük azim neticesinde kısa sürede Arap edebiyatı, mantık, fıkıh, usul vb ilim dallarında görüş sahibi bir düşünür seviyesine yükseldi.[1]

Tahran’a gidişi.

Hicri 1266 yılında on yaşında iken ailece Tahran’a göçen Seyyid Ailesi, “Emir Kebir’in” yönetimindeki Tahran kentine yerleşti. İlim yolunda yorgunluk bilmeyen Seyyid, hiç zaman kaybetmeden tahranın büyük ilim üstatlarını aramaya başladı.

Dönemin tanınmış fakih’i Seyyid Muhammed Sadık Tabatabai Hemedani’nin derslerine katılmaya başladı ve kısa bir sürede derslerindeki başarısından dolayı üstadının dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Çok kısa bir zaman zarfında üstadının eliyle ilim cübbesini giyen Seyyid,[2] aynı zamanda tahranın tanınmış simalarından biri haline geldi.

Necef’e gidişi.

Seyyid’in Babası, Seyyid Sefter, oğlundaki yüce zekâ, temiz ahlak ve engin ruhu görünce, oğlunu kendi üstadına, Şeyh Murtaza Ensari’ye göndermeğe karar verdi ama oğlunun küçük yaşta olması nedeniyle, onu yalnız gönderemedi ve ailece Necef kentine hicret ettiler. Dört yıl boyunca büyük fakih ve taklit mercii Şeyh Murtaza Ensari’den tefsir, hadis, fıkıh, mantık, usul, kelam, matematik, tıp, heyet ve astroloji ilimlerini öğrenen seyyid, dördüncü yılın sonunda İçtihat derecesine ulaştı ve üstadı Şeyh Murtaza Ensari’den içtihat izni belgesi aldı. Seyyid’in bu başarısı ve ilim konusundaki yeteneği Necef, Kerbela, Samırra gibi ilim merkezlerinde dillerde dolaşıyordu ama seyyidin bu başarısını hazmedemeyen bazı hasetçi, fitneci kişiler yüzünden Necef’i terk etmek zo[1] – Esnad ve Medariki Seyyid Cemaleddin Esedabadi.

[2] – Şerhi Hal ve Asari Seyyid Cemaleddin Esedabadi, s.29-30

runda kalarak, üstadı Şeyh Ensari’nin emriyle hicri 1270 yılında Hindistan’ın Bombai kentine gitti.

Hidistan ve Afganistan seferleri.

Seyyid Cemaleddin daha 16 yaşında iken ailesinden ayrılmak zorunda kaldı ve güvenilir bir âlim eşliğinde deniz yoluyla Hindistan’ın Bombai kentine gitti. Bombai kenti, turistlik ve ticari bir sahil şehri olduğu için, seyyidin ilim’e doymak bilmeyen ruhunu tatmin edemedi, dolayısıyla kısa bir süre bu şehirde kalan seyyid, Hindistan’ın merkezindeki ilmi şehirlerden olan Kalküta kentine gitti. İki yıl bu şehirde ikamet ederek birçok büyük âlim ve muhaddisle tanıştı. Hindistan halkının yaşam tarzı, İngiliz sömürüsünde olduklarını gösteriyordu. İngiliz hükümeti, Hindistan’ın bir eyaleti kadar küçük olmamasına rağmen ve nüfus olarak da Hindistan nüfusuna oranla yok denecek kadar az olmasına rağmen sinsi planlarla bu ülkeyi sömürüyor ve tüm zengin kaynaklarını yağmalıyordu.

Bunca adaletsizliğin karşısında sessiz kalamayan Seyyid, ilk siyasi çalışmasını Hindistan’da başlattı.

Gece gündüz demeden ve bitmek tükenmek bilmeyen bir güçle çalışan seyyid, kısa bir zamanda düşmanın gücünü araştırıp, doğu insanının hangi zayıf noktalarından yararlandıklarını tespit etti.

Bu dönemde, Afganistan, İran topraklarından yeni ayrılmış ve bağımsız bir hükümet olmayı hedefliyordu. Seyyid, Afganistan’a giderek Afgan halkını İngilizlerin kirli siyasi oyun ve hilelerine karşı uyardı.

Hicri 1273 yılında hac farizasını yerine getirmek amacıyla Hindistan’dan ayrılan seyyid,

hicri 1275 yılının sonlarına doğru Mekke’den, Medine’ye ardından sırasıyla Ürdün, Şam, Hamas, Halep, Musul, Bağdat, Necef ve doğum yeri Hemedan’a giderek Müslümanların genel durumlarını yakından inceledi.

İran’daki siyasi durumun belirsiz olması nedeniyle doğum yerini terk ederek Horasan üzerinden Herat ve Kabul’a gitti.

Afganistan’da beş-altı yıl ikamet eden seyyid, bu zaman zarfında boş durmayarak birçok sosyal alanda çeşitli faaliyetler yürüttü ve Afgan siyaset adamlarını ve ülke yöneticilerini İngilizlerin perde arkasındaki kirli siyasi planlarından haberdar etti.

Hindistan ve Afganistan’daki Faaliyetleri.

1-Kitap telifi ve basımı: (Tetimmetu’l Beyan fi Tarihi’l Afgan)

2-Şemsu’n-Nehar adlı gazeteyi çıkarması

3-Hükümette bakanlık kurması

4- Gönüllü halk ordusu kurmak

5-Hastane, Postane, Kervansaray vs. yaptırmak

Seyyid’in Hindistan ve Afganistan’da başlattığı bu büyük çalışma, zamanla etkisini gösteriyor ve düşmanın hilelerini etkisiz hale getiriyordu ama Seyyid, bunlarla yetinmiyor ve her fırsatta halk’a konuşmalar yaparak İngiliz ve diğer sömürgeci güçlerin kirli planlarını insanlara anlatmaya çalışıyordu.

Bu durum, fazla uzun sürmedi, İngiliz hükümeti, Seyyid’in bu çalışmalarına daha fazla dayanamadı ve seyyid’i Hindistan’dan sınır dışı etti.

Seyyid, Mısır’da.

Seyyid Cemaleddin, hicri 1285 yılında Mısır’a gitti ve El-Ezher üniversitesinde ders vermeye başladı. Seyyid’in sahip olduğu güzel ahlak ve engin ilim, yüzlerce öğrencinin etrafına toplanmasına sebep oldu. Ama bu durumu gören Mısır hükümeti, 40 günden fazla sabredemedi ve Seyyid’in ülkeden çıkarılmasına karar verdi. Mısırdan ayrılan Seyyid, İstanbul’a geldi.

Seyyid’in Türkiye’ye gelişinden haberdar olan Osmanlı padişahı, dönemin önemli âlimlerinden olan Ali Paşa ve Fuat Paşa’yı seyyid’i karşılamak için gönderdi.

Seyyid Cemaleddin, burada da fazla kalamadı ve Çeşitli bahaneler ileri sürülerek Mısır’a geri gönderildi.

Tekrar Mısır’a giden Seyyid, Mısır’da Riyaz Paşayla görüşerek orada birkaç yıl ikamet etti ve bu fırsatı iyi değerlendirerek evinde dersler vererek etrafına yüzlerce öğrenci topladı. Seyyid, Mısır’da ikamet ettiği birkaç yıl içinde büyük faaliyetlerde bulundu. Gazetelere verdiği makalelerle, bir yandan ülke içindeki işbirlikçiler, diğer taraftan da İngiliz gibi dış sömürgecilerle mücadele ediyordu.

17 Ramazan hicri 1296 yılında bir kez daha Mısır’dan çıkarılan seyyid, bu defa, İran’a gönderildi ve Mısır’daki bütün malvarlığı olan, kütüphanesi ve evine İngiliz Maliye Bakanlığı tarafından el konuldu.

Seyyid Cemaleddin, kendi öğrencisi Ebu Turab Arif Efendi ile birlikte yaptığı yolculuğunda deniz yoluyla Cidde ve Mekke’ye giderek önemli siyasi ve ilmi şahsiyetlerle görüştü ve daha sonra tekrar Hindistan’a giderek mücadelesine bıraktığı yerden devam etmeye başladı. Ama bu defa artık sadece dış sömürgecilerle değil, onların ülke içindeki Seyyid Ahmed Han gibi işbirlikçileriyle de mücadele etmek zorundaydı. Hindistan’ın Haydarabad şehrine sürülerek ev hapsinde tutulan seyyid, burada da boş durmayarak keskin kalemiyle kitaplar yazmaya başladı ve bir yandan da “Urve” adlı, gizli bir grup kurarak Muhammed İkbal, Şevket Ali ve Muhammed Ali Cinnah gibi cesur, önemli şahsiyetler yetiştirdi ama bu faaliyetleri yüzünden tekrar Hindistan’dan çıkarıldı.[1]

[1] – Nakşi Seyyid Cemaleddin der Biydariy-i Meşrik, s.61.

Avrupa’nın kalbinde.

Seyyid Cemaleddin Esedabadi, hicri 1300 yılında Hindistan’dan çıkarıldıktan sonra ilk yolculuğunu Londra’ya yaptı ve burada bulunduğu süre içinde ilmi ve kültürel çalışmalarına da ara vermeksizin devam etti. Bir süre sonra ise Londra’yı terk ederek Paris’e yerleşti.

Seyyid Cemaleddin Artık tanınmış ve güçlü bir düşünür idi, Batı, onu, ilmi ve sosyal alanda verdiği mücadelelerle, aydın bir reformcu olarak tanıyordu.[1]

Seyyid’in buradaki önemli faaliyetlerini şöyle sıralayabiliriz:

1-Urvetu’l Vuska dergisini hazırlayıp yayınlatarak İslam düşmanlarının gerçek yüzünü ortaya çıkardı.

2-Ernest Runan gibi meşhur Fransız ve İngiliz bilim adamlarıyla görüşerek İslami konularda münazaralar gerçekleştirdi.

Vatan’a dönüş.

Seyyid Cemaleddin Esedabadi Paris’ten sonra, Arabistan’ın Katif adlı bölgesine gitti, ancak İran Şahı Nasiruddin Şah’ın ısrarcı daveti üzerine hicri 1304 yılında Katif’ten ayrılarak, Tahran’a gitti.

Bu davet ve ısrarlar da fazla sürmedi ve Şah’ın etrafındaki satılmış din adamı kisvesindeki vatan düşmanları seyyid’in tekrar İran’dan çıkarılmasına sebep oldular.

Seyyid Cemaleddin, Aynı yıl içinde, hicri 1304 yılında Rusya’ya gitti ve Rusya’da kaldığı iki yıl boyunca, Rusya’nın İngilizlere olan düşmanlığından yararlanarak Rusya basını aracılığıyla İngilizler aleyhine demeçler vermeye başladı. Seyyid’in bu başarısını gören Rus hükümeti, Rusya’daki Müslümanların Şeyhülislamlığını üstlenmesini istedi ama Rus hükümetinin bu isteğini geri çeviren Seyyid şöyle bir yanıt verdi: “Ben tüm dünya Müslümanlarının savunucusuyum.”

Avrupa şenliklerine katılmak için Rusya’ya, oradan da Paris’e giden Nasiruddin Şah, gittiği her yerde Seyyid’in faaliyetleri ve hizmetleriyle karşılaşınca Münih’te Seyyid ile görüştüğünde kendisinden özür diledi ve Seyyid’in yeniden Tahran’a dönmesini rica etti. Vatan ve milletin çıkarını düşünen seyyid, sultan’ın bu isteğini kabul etti ve hicri 1307 yılında Tahran’a geri göndü ancak İngilizlerin hile ve oyunları sonucu altı ay sonra yeniden ülke dışına çıkarıldı.

Eserleri.

Seyyid Cemaleddin Esedabadi 10 yaşından itibaren yolculuklara çıktı ve sosyo-kültürel alanlarda önemli mücadeleler verdi ama tüm bu uğraşlara rağmen fırsat buldukça kalemine sarıldı ve kendisinden sonra bir yazılı eser bırakmayı ihmal etmedi.

Seyyid’in eserlerini iki başlık altında toplayabiliriz:

a)Farklı konulardaki telifleri

1-Tetimmetu’l Beyan fi Tarih’i Afgan

2-El-Kaza vel Kader

3-İslam ve İlim

4-El-Va’detu’l İslamiye

b)Konuşmalar, mülakatlar, makaleler, mektuplar vs.

Vefatı.

Seyyid Cemaleddin Esedabadi Tahran’dan çıkarıldıktan sonra Basra’ya gitti. Basra’da bir süre kaldıktan sonra Londra’ya gitti ve Londra’da İngiliz sömürgeciliği ve batı zihniyeti aleyhinde makaleler ve mektuplar yazarak, İslam âlimleri, bilim adamları ve kabile reislerini sömürgecilere karşı aydınlatmağa başladı ama bu faaliyetleri kendi çıkarları için büyük bir tehlike olarak algılayan İngiliz hükümeti Seyyid’in bu faaliyetlerine büyük kısıtlamalar getirdi.

Bu dönemde ise Osmanlı padişahı Abdülhamit, Seyyid’e bir mektup yazarak kendisini İstanbul’a davet etti ve yıllardır gerçekleştirmek istediği İslami birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla seyyid Cemaleddin, hicri 1310 yılında İstanbul’a gitti.

İstanbul’a gelir gelmez, dönemin önde gelen İslam âlimlerine mektuplar yazarak onların da fikrini alan seyyid, kısa bir süre içinde İslami Birlik Cephesini kurdu ve Müslümanların kaybettiği izzetlerini tekrar geri kazandırmaya başladı. Bu hedefini gerçekleştirmek için ise yaklaşık dört yıl çaba harcadı. Seyyid’in bu faaliyetlerini gören Sultan Abdülhamit, yanlış düşüncelere kapılıp makam ve saltanatının tehlikede olduğunu düşünerek Seyyid’i tutuklattı.

Seyyid cemaleddin, hicri 1314 yılında gözaltındayken rabbinin vuslatına koştu ve pak naşı, İstanbul’da, Şeyhler mezarlığında defnedildi.

[1] – Nakişi Seyyid Cemaleddin der Biydariy-i Meşrik s.22.

0
Would love your thoughts, please comment.x