Ayetullah Mekarim Şirazi’nin Ahlak Dersleri – Kum/Ocak/2019

İnsan Temiz Bir Fıtrat Üzere Dünyaya Gelir

Biz Müslümanların inancına göre tüm insanlar dünyaya tertemiz bir fıtrat ile gelir. Canî bir fıtrat üzere dünyaya gelen kimse yoktur! Kötü aile, kötü ortam, kötü arkadaşlar, uygunsuz medya, kötü ortamı olan okul ve üniversite gibi çeşitli etkenler insanın temiz fıtratı üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Peygamberler ise insanları ilk dünyaya geldikleri andaki temiz fıtratlarına döndürmeye; kirlenmiş insanları temizlemeye ve kötülükleri gidermeye gelmişlerdir.

 

Diyelim ki kimi insanların canî bir fıtrat üzere dünyaya geldiğini kabul edelim, böyle bir durumda da Allah’ın onları cezalandırmayacağına inanırız. Hem canî fıtratla yaratıp, hem ceza vermek Allah’ın adaletine uygun mu?! Bu nedenle belirttiğimiz gibi insanlar temiz fıtrat üzere dünyaya gelir!

 

Ra’d Suresi 17. Ayete Yeni Bir Bakış

 

Ra’d Suresi’nin 17. ayetinin tefsirlerinden biri insanın temiz fıtratla dünyaya gelmesi ve canî fıtrat üzere kimsenin dünyaya gelmemiş olması şeklinde de olabilir. Lütfen ayet-i kerimeye dikkat buyurunuz:

 

“Gökten yağmur indirir de vadilerde alabildikleri kadar seller, ırmaklar olur, çağlayıp akar, akarken de üste çıkan köpükleri sürükler götürür. Ziynet eşyası yahut faydalanmak için kullanılan araçları yaparken ateşte eritilen şeylerde de buna benzer bir köpük, bir posa meydana gelir. İşte Allah gerçekle boş şeyi bu çeşit bir örnekle anlatır. Köpük dağılır gider, halka fayda verecek şey ise yerinde kalır. İşte Allah böyle örnekler getirir.“

 

Kur’an-ı Kerim’in bu güzel örneğinde birkaç nokta vardır. Biz iki noktayı açıklamakla yetineceğiz:

 

Bir: İlahi Feyz Sınırsızdır

 

Yağmur, yeryüzünün çeşitli yerlerine eşit miktarda yağıyor. Ancak yağmurun yağdığı yerler kendi kapasitesine göre yağmurdan faydalanıyor. Yukarıdaki ayette de Allah’ın feyzinin sonsuz olduğu ve insanların da o sonsuz feyzden kendi kapasitelerine göre faydalandığına işaret ediliyor. Eğer bu feyzden çok faydalanmak istiyorsan sahip olduğun kabı genişletmen lazım! Örneğin şarıl şarıl sular akan bir çeşme düşünelim. İnsanlar gelip o çeşmenin suyunu kullanıyor; kimi bir bardak su alıyor, kimi bir sürahi dolusu su alıyor, kimi yirmi litrelik su alıyor, kimi birkaç ton litrelik tankerle su alıyor. Sonuç olarak daha fazla faydalanabilmek için kabımızı/kapasitemizi artırmamız lazım.

 

İki: Su Üstündeki Köpükler

 

Köpüğün üç özelliği vardır. Öncelikle en üst kısımlara gider yerleşir! Çok gürültülü ve kibirlidir. İkinci olarak içi boştur. Son olarak da kimseye faydası yoktur; susuzların da susuzluğunu gidermez! Bu köpükler sadece sel olduğunda ortaya çıkmaz. Ateş ocaklarında madenler yakıldığında da köpük oluşur. Ancak oluşan köpükler asıl madenden uzaklaştırılır!

 

Köpükler sel olduğunda belirip ortadan kayboluyor, geriye su kalıyor. Hâk ve bâtıl da böyledir. Bâtıl belli bir süre için ortada belirir; gürültü yapar. Sonunda ortadan kaybolur, hâk aşikâr olur!

 

İnsan Temiz Su Gibidir

 

Bir ihtimale göre, ayette insanın yaratılışına işaret edilmiştir. Yağmur suyu yeryüzüne indiğinde tertemiz ve katıksızdır. İnsanlar da tıpkı yağmur damlaları gibi tertemiz, saf ve şeffaf bir şekilde dünyaya gelirler. Yağmur suyu nasıl zemine temas ediyorsa insanlar da doğumdan sonra aile zemini, okul zemini ve toplum zeminine temas ettikçe, ortamdaki kirler onlara geçiyor.

 

 

Kirli bir zemine su damladığında, kirin suya bulaşmaması mümkün mü?! Kirli sanal ortamlarda var olan insan kirlenmez mi?! Kirli toplumda o toplumun üyelerinin kirlenmemesi mümkün mü?! Evet, insan temiz bir fıtrat üzere dünyaya gelir, kirli ortamlar ise insanı kirletir. Peygamberler insanları katıksız suya dönüştürmeye; onları temizlemeye ve kirlerinden arındırmaya gelmişlerdir.

 

 

Kur’an ayetlerinden yola çıkarak Peygamberlerin on önemli hedefinin olduğunu daha önce belirtmiştik. O hedeflerden biri “tezkiye”dir. Tezkiyenin üç anlamı vardır; ıslah (düzeltme), geliştirme ve temizleme. Cuma Suresi’nin ikinci ayetinde geçen “yuzekkihim” ifadesi de ıslah, geliştirme ve temizleme anlamındadır.

 

Akaidin Ahlak Üzerinde Etkisi

 

Soru: İslam’ın akait, ahkâm ve ahlak olmak üzere üç kısımdan oluştuğunu belirtmiştiniz. Acaba akait ve ahkam, ahlak kurallarına dâhil mi? Diğer bir ifadeyle ahkam da, akait de ahlak kurallarından mı kaynaklanıyor?

 

Cevap: Evet, akait ve ahkâm ahlaka bağlıdır. Yani ikisinin de sonuçları ahlak ile ilgilidir. Çünkü Müslüman her söylediğinin melekler tarafından işitildiğine ve kaydedildiğine inanırsa, kesinlikle sözlerine dikkat edecektir:

 

“İnsanın ağzından çıkan her söz ve işlediği ameller kesinlikle yanında kendisine gözcülük eden ve hazır bulunan zabıt kâtibi melek tarafından kayda geçilir.” Kaf/18

 

Eğer insan Allah’ın her yerde onu gördüğüne, insana herkesten -hatta insanın kendi şah damarından bile- yakın olduğuna inanırsa, bu inancı onu terbiye edecek ve günah işlemekten uzaklaştıracaktır:

 

“Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür biliriz. Ve biz, ona şah damarından daha yakınız.” Kaf/16

 

Çölde yaşayan bir Arap, İslam Peygamberi’nin (saa) huzuruna gelerek kendisine Kur’an eğitimi vermelerini istedi. Peygamber ise yardımcı olması için ashaptan birini görevlendirdi. Görevlendirdiği sahabe, yeni Müslüman olmuş o Arap şahsa Zilzal Suresi’ni çok güzel bir şekilde öğretti. Surenin yedinci ve sekizinci ayetlerini açıkladığı sırada adam yerinden kalktı ve gitmeye hazırlandı. (“Kim zerre kadar hayır yapmışsa karşılığını görür. Kim de zerre kadar şer işlemişse karşılığını görür.” Zilzal/7-8) Sebebini sorduklarında “ Bu ayet bana yeterlidir!” cevabını verdi. Allah Resulü ise bu sahneyi gördüğünde “Onu kendi haline bırakın. O fakîh oldu ve gitti.” buyurdu.

 

Sebebi çok açıktır! Kim bu dünyada yaptıklarının -hatta zerre miktarınca olsa bile- karşılığını göreceğini bilirse; hesabı görülmeden önce kendisi bu dünyada onun hesabını görür! Bu bilincin ahlak ve terbiyede ciddi etkileri vardır.

 

Bizler de eğer Zilzal Suresi’nin bu iki ayetine inanırsak; günah işlemeyiz, yalan söylemeyiz, rüşvet ve faizden uzak dururuz, riyakârlık yapmayız, suizan ve iftirada bulunmayız. Yani bu saydığımız kötü ahlaki özellikler gibi özelliklere sahip olmayız. Bunlara karşılık Müslümanların ve müminlerin onurunu koruruz, onlara sadık olur, hüsnü zanda bulunuruz. Bu gibi temiz ve ahlaki özelliklere sahip oluruz.

 

Kısacası, dinin rüknü ve esası olan akait, ahlak üzerinde etkilidir ve insanın ıslah olmasına ve güzel ahlak ile ahlaklanmasına sebep olur.

 

Ahkâmın (Fıkhî Hükümler) Ahlak Üzerinde Etkisi

 

Ahkâm da bir şekilde ahlak ile bağlantılıdır; ahlak üzerinde etkileri vardır. Ahkâma riayet etmek ahlaki sonuçlar doğurur. Dinin direği ve en önemli fıkhî hükümlerden biri olan namazın etkisi ve bereketi ile ilgili Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

 

“Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı da dosdoğru kıl. Şüphe yok ki namaz, insanı çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar…” Ankebut/45

 

Ayette geçen “fehşa” ifadesinden kasıt aşikâr çirkinliklerdir. (Yalnızca cinsellik ile ilgili günahlar kastedilmiyor) Ve yine ayette geçen “Munkerat” ifadesinden ise gizli işlenen günahlar kastediliyor. Günahı terk etmek önemli bir ahlaki konudur.

 

Soru: Bazı insanlar görüyoruz, namaz kılıyorlar ama rüşvet veriyorlar, faiz yiyorlar. Namaz ehliler ama bu gibi işleri de yapıyorlar. Neden namaz o şahısları günahlardan uzaklaştırmıyor?

Cevap: Açıkçası bazı insanların namazı, namaz değil! İnsanı günah ve kötü işlerden uzaklaştırmayan namaz, namaz değildir. Belki dışarıdan namaz olarak görünebilir. Kalben kılınan namazda, namaz kılan kişi “iyyâke na’bud” (Yalnız sana ibadet ederiz) dediğinde heva ve heveslerini, şeytani duyguları ve dünyayı bir kenara bırakır! “İyyâke nestaîn” (Yalnız senden yardım dileriz) dediğinde ise mal, mülk, makam, servet ve ailesine değil, yalnızca Allah’a güvenir! Böyle kılınan namaz insanı çirkin ve kötü işlerden alıkoyar.

 

Diğer bir fıkhî hüküm ise oruçtur. Oruç da insanı terbiye ederek takvaya ulaştırır.

 

“Ey inananlar! Kötülüklerden korunmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” Bakara/183

 

Burada Peygamberin neden “sadece güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurduğunu anlıyoruz. Peygamberin tek hedefi güzel ahlakı tamamlamaktı, diğer hedefleri de bunun devamı niteliğindedir.

 

Değerli kardeşlerim! Ahlaki konular, bir an bile gaflet edilmeyecek kadar önemlidir. Ahlaki özelliklerden gaflet etmek hem dünyada hem de ahirette insanı birçok zarara uğratacaktır.

 

Ahlaki konuların önemini daha açık ifade edebilmek için iki hadis aktaracağız.

 

Din, Güzel Ahlaktır

 

Hz. Ali (as) buyuruyor : “Bir adam Allah Resulü’nün yanına gelerek ‘Din nedir?’ diye sordu. Allah Resulü: ‘Güzel ahlaktır.’ diye yanıtladı. Soruyu soran tatmin olmamış gibi Resul’ün diğer tarafına geçip sorusunu yineledi. Peygamber de aynı cevabı buyurdu. Üçüncü kez adam Peygamberin bu sefer soluna geçerek sorusunu tekrarladı ve aynı cevabı aldı. Dördüncü kez ise Peygamberin arkasına geçerek sorusunu tekrar sordu. Peygamber adama doğru dönerek : ‘Din öfkelenmemektir.’ diye buyurdu.”

 

Burada görüyoruz ki Peygamber güzel ahlak örneklerinden olan “öfkelenmemeyi” zikrediyor. Büyük ihtimalle soruyu soran şahsın bu konuda eksikliği vardı. Evet, güzel ahlak o kadar önemli ki, din ile beraber zikrediliyor ve eksikliği dinin eksikliği olarak görülüyor.

 

Öfke ateşi insanı uçuruma sürükleyebilir. Öfke anında insanın aklı kısa süreliğine devre dışı kaldığından bu sürede karar alınmaması tavsiye edilir. Öfke anında insan cana kıyabilir, küfür içerikli sözler sarf edebilir ya da iftira atabilir. Bu nedenle öfke ateşinin insanın hayatını yakmaması için, öfkelendiğinde kendini kontrol etmelidir.

 

Ahireti İnkâr Edenler İçin Bile Güzel Ahlak!

 

Hz. Ali ‘den başka bir hadis nakledelim:

 

“Cennet umudumuz ve cehennem korkumuz olmasa, mükâfat ve azap bizler için bir şey ifade etmese de güzel ahlak, peşinden gidilmeye layıktır!”

 

Güzel ahlak insanın şahsiyetinin nişanesidir. Kötü ahlaklı kimseler, şahsiyetsiz kimselerdir. Yukarıdaki rivayette de belirtildiği gibi, cennet-cehennem, mükâfat-azap olmasa da güzel ahlakın kendisi değerlidir. Bu nedenle Allah’a, bizlere güzel ahlak nasip etmesi için dua etmeliyiz ve bu yolda çaba göstermeliyiz. Fırsat bulduğumuzda elimize kâğıt ve kalem alıp, kötü özelliklerimizi yazalım. Sonra da onları düzeltmekle meşgul olalım. Eğer bu konuya ciddi olarak eğilirsek kendimizi düzeltme noktasında başarılı oluruz.

 

Özet olarak, insanoğlu dünyaya tıpkı yağmur taneleri gibi temiz ve saf olarak gelir. (Canî bir fıtrat üzere kimse dünyaya gelmez)  Ardından çeşitli etkenlerden dolayı kirlere bulaşır. Peygamberler ise insanları fıtratlarına döndürmeye, onları arındırmaya gelmişlerdir.

0
Would love your thoughts, please comment.x