İslam kültüründe Mümin ile Müslüman arasında farklılık gözetilmesi bir deneyimden dolayıdır: Öyle ki biz şuurlu bilginlerimizi, inanç, düşünce, ideal ve zihinden bir bütün olarak karşılığını bulan bir ideolojiye sahip ve bu ideolojiyi sözlü olarak ikrar ettiği halde özünden gafil olan kimselerle; bu bütünsel ideolojinin kendilerinde bir fıtrat meydana getirdiği kimseler arasındaki farkla tanırız. Yani bilinçli ve bilgin düşünürlerimizi tanımanın ölçütü bu iki tip insan arasındaki farktır. Tevhide düşünsel olarak teslim olan kimsenin adıdır Müslüman. Mümin ise varlıksal teslimiyet derecesine erişmiş kimsedir.

Siyonizmin işgali altındaki Mescid-i Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturmak için harekete geçen ilk savaşçılar arasında bir Katolik piskoposu(1)  görüyoruz. Ama maalesef aramızdan bir kişi dışında hiçbir aydına, hiçbir bilgine rastlayamıyoruz. Sözde bile kalsa, bu derdi paylaşan kimse yok ortalıkta.Katliamlar başladığı ve Filistin yok edildiği zaman, bu Müslüman Filistinlileri savunmak amacıyla şehadeti seçmiş olan bir Yahudi’nin kanının, Müslüman mücahitlerin siperlerinin yanıbaşında aktığını gözlerimizle gördüğümüz halde, mollanın payından bir dinarın bile Filistin mücadelesine katkısını göremiyoruz.

Bu durumda, Caferi fıkhının Ehlibeyt fıkhı olduğunu, Şia’nın gerçek Müslümanlığı ifade ettiğini, İslam’ın dünya ve ahiret mutluluğunun kaynağını oluşturduğunu ortaya koymak maksadıyla yüzlerce ayeti delil göstermek, hadis rivayetinde bulunmak, mantıki deliller getirmek ve ‘İslam yücedir, hiçbir şey yücelikte onun üzerine çıkamaz’ sloganını atmak anlamsız sözler mecmuasından başka bir şey değildir. Bunlar, kendini yetiştirme bağlamında siyasi savaşın tesirlerinin incelenmesinden ibarettir.

(1) Bu piskoposun adı Piskopos Kapuçi’dir. Filistinli fedailer için silah taşıdığı gerekçesiyle hapse atılan devrimci bir Hıristiyandır.

islamivahdet.com  | Bu yazı Şehit Şeriati’nin ‘Kendini Devrimci Yetiştirmek’ isimli kitabından alınmıştır.

0
Would love your thoughts, please comment.x