General Kasım Süleymani İsrail’i çepeçevre kuşatan “füze ​​çemberi”ni nasıl inşa etti?

Hadice Şukr

al-akhbar

 

General Kasım Süleymani’nin bölge ülkelerindeki varlığının “yeni bir şey” olduğunu ve IŞİD’in ortaya çıkmasının ardından yaşanan olaylarla bağlantılı şekilde yardım eli uzatmasının sonucu zuhur ettiğini düşünenler var. Ancak gerçek şu ki, bu kişi zaten “direniş ittifakının askeri komutanı” rolündeydi ve son hızlı gelişmeler onun bölgesel ve dünya meseleleriyle yüzleşmedeki stratejik anlayışını değiştirmedi. Bunun başında da Filistin topraklarındaki İsrail işgalci varlığının, bölge rejimlerini ve halklarını korkutarak bölgede hegemonya kurmak isteyenlerin başlıca aygıtı olduğu değerlendirmesi gelmekteydi. Buradan yola çıkarak bu varlığın kaçınılmaz olarak yok edileceğine ve ortadan kaldırılmasının önce caydırıcı, sonra da zarar verme kapasitesine sahip bir askeri gücü gerektirdiği neticesine vardı. Saha analizinin sonucunda ise bunun için gerekli kudreti sağlayabilecek en etkili silahın füzeler olduğuna ikna oldu. Bunun için füze sistemlerinin olabildiğince işgalci gücün yakınına yerleştirilmesi gerekiyordu. Birkaç cepheden oluşan ve her biri önemli role sahip bir Direniş Ekseni inşa etmek ve aralarındaki ritim kontrolünü sağlamak zaruriydi.

 

Batı ve güney çemberi

 

“Hacı’nın” Filistinli gruplarla ilişkilerinde elde ettiği hızlı gelişme ve onlardan biriymiş gibi Filistin sahnesine dair tüm ayrıntılara olan bilgisinin derinliği dikkat çekiciydi. Başlangıçta Batı Şeria ve muhasara başlamadan önce Gazze’deki grupların savaş yapısı kuruldu. Bu arada Süleymani, en önemlisi Kızıldeniz – Sudan – Sina hattı olan kanal üzerinden Gazze’ye destek ve füze ulaştırmanın olası yollarından yararlandı. Hacı, daha sonra bölgedeki değişen koşulların bir sonucu olarak silah naklindeki güçlüğü telafi etmek için “evde imalata odaklanmaya” çalıştı ve Filistinlilere füze üretim seviyesini yükseltmek için mali imkan ve teknik ekipman, gerekli teknoloji ve uzmanlık sağladı. Tüm bu çabalar,  İntifada’nın başlangıcına kıyasla, önce menzil, sonra hassas isabet gücü ve üçüncü olarak da tahrip kapasitesi açısından Filistin füze sisteminde niteliksel bir sıçramaya yol açtı. Birkaç gün önce, İslami Cihad hareketi Genel Sekreteri, hareketin askeri kolu olan Kudüs Tugayları’nın elinde 450 kg ağırlıklı patlayıcı savaş başlıkları taşıyan füzelerin bulunduğunu ve bu menzilin artık Güney Lübnan’a da açık olduğunu ifşa etti. Hamas kaynaklarına gelince, dördüncü bir faktör olarak yoğunluktan söz etmeye başladılar, bu da özellikle işgal altındaki Tel Aviv kentinin, yaklaşan herhangi bir çatışmada sadece Gazze’den, çoğu Hacı Kasım ve Devrim Muhafızları sayesinde “üç rakamlı sayılara” varmış nicelikteki füze ateşine tanık olacağına işaret ediyor.

Kısacası, İşgal Altındaki Filistin’in batı-güney bölgelerine, fırlatma anını bekleyen füzeler yerleştirilmiş durumda.

 

Kuzey çemberi

 

Şehid Süleymani, Güney Lübnan’ın kurtuluşundan (1998-2000) önce, yani Kudüs Gücü’ndeki vazifesini üstlenmesinin ilk yıllarında askeri ve stratejik seviyelerini yükseltmek için direniş liderlerini eğitmeye başladı. Bunun yanında Direnişe ihtiyaç duyduğu silah ve teçhizatı sağladı. Düşman 2000 yılında Lübnan’da yenilgiye uğratıldığında Direnişin önünde yeni ufuklar açılmış, İran Önderliği 18 yıl boyunca verdiği desteğin bu sonucun elde edilmesini sağladığını anlamıştı. Süleymani bu başarıyı, başka herhangi bir arenadaki herhangi bir direniş hareketine model kılmak için iyi değerlendirdi. O zamanki planları üç ana noktaya dayanıyordu:

– Deneyim ve yetenekler aktararak Filistin direnişine Lübnan üzerinden yardım etmek.

– Hizbullah’ın Lübnan’daki yapısının sadece askeri sahada değil, genel olarak güçlendirilmesi.

– Yeni bir işgali önleyebilecek ve her türlü saldırıyı caydırabilecek bir savunma yapısı hazırlamak.

Bu nedenle, 2000 ile 2006 yılları arasında füze kapasitesini yükseltme ve deniz ve hava kuvvetlerini geliştirme çalışmaları tüm hızıyla devam etti. Direnişteki yüksek rütbeli bir lider, Hacı Kasım’ın Kurtuluş (2000) ile Temmuz Savaşı (2006) arasındaki yıllarda Hizbullah’a sağladığı yardımın önemini teyit ediyor: “Savaş sırasındaki çatışmaların seyri üzerinde doğrudan bir etkisi oldu ve Direnişin o sırada kullandığı veya sonraya bıraktığı özel füze kapasitesinin güçlendirilmesi şerefi ona aittir.” Bu kişi şöyle devam etti: “Hacı, Direnişin insansız hava araçları elde etmesinin de sorumlusudur, savaş sırasında bunlar önemli bir rol oynadı. Dronların 2006 Savaşı boyunca düşmanın hareketlerini izlemek için ve hatta bazen onlara saldırı amacıyla kullanıldığını burada ilk kez açıklıyorum.”

“Savaştan sonra bazı silahların önemi iyice belli olduğundan ve bunların toprak üstünde saklanamayacakları anlaşıldığından tüm sahalardaki kapasitenin -askeri sağlık görevlileri için iğneden Fatih 110 füzesine kadar her alanda- geliştirilmesi için hızlı çalışma kararı alındı.”

Daha sonra, ana hedeflerinden biri Lübnan’daki direnişe desteği kesmek olan Suriye Savaşı patlak verdiğinde, kapasiteyi “niteliksel niceliğe” (yani çok sayıda gelişmiş füze elde etmek) yükseltmeye yönelik çalışmalar yapıldı. Böylece Direniş, istisnai kalitedeki bu füzelerle İşgal Altındaki Filistin’deki her hedefe ulaşabilecek  “hassas füzeler” aşamasına girdi. Buna hava ve deniz kuvvetlerindeki çok ileri seviyeli gelişmeler de eklendi.

Komutan “Bugün Süleymani’nin çabaları sayesinde kuzey füze çemberi sıkılaştı ve bir ‘füze ​​ormanına’ dönüştü… Nitekim düşman, dünya ülkelerinin % 90’ının sahip olmadığı bir füze kapasitesine sahip bir güçle karşı karşıya” diyor.

 

Kuzeydoğu çemberi

 

Süleymani’nin Suriye liderliğiyle ilişkisi, Kudüs Gücü komutanlığını üstlenmesinin ilk yıllarından, Suriye Ordusu depolarının Hizbullah’a silah ve teçhizat transferleri için açılmasında çok önemli bir role sahip olduğu 2006 Savaşı’na kadar devam etti. Suriye ile ilişkileri 2011’de her düzeyde iyice güçlendi. Ve Hacı yardım amacıyla Suriye arenasına girdiği andan itibaren, bunu “direniş ittifakını” göstermek ve Suriye’yi coğrafi konumu itibariyle bu ittifakın ana üssü yapmak için fırsat olarak gördü. İç durum ve devam eden savaşlar üzerinde çalışırken, ister Amerikalılarla ister İsrail ile yüzleşmek için olsun, ittifakın büyük savaşında önemli bir role sahip olacak askeri oluşumlar inşa etmekle de ilgileniyordu.

Suriye’deki askeri imkânlara gelince Şehid Süleymani, her zaman kapsamlı bir savaşta faydalanmak için hava, kara ve deniz seviyelerinde onları nasıl geliştireceğini düşünüyordu. Hacı Kasım örneğin, militanlara karşı kullanılan ve değerlerini kanıtlamış insansız hava araçlarını İsrailli düşmanla savaşmaya hazır olacak şekilde geliştirmekte ısrar ediyordu. Suriye’de kendisine yakın olanlardan biri Süleymani’nin “İHA’lar Tekfirciler karşısındaki önemlerini kanıtladılar, ancak İsraillilere karşı eylemde kullanılabilmeleri için daha da geliştirilmeleri gerekiyor” dediğini kaydediyor. Ve, Amerikan-İsrail saflarına döndürmek istedikleri Suriye büyük tehlike ortadan kaldırıldıktan sonra herhangi bir İsrail saldırganlığına karşı koyma yeteneğine sahip olmalı, hatta düşmanla kapsamlı bir savaşa girebilecek duruma gelmeli, diye düşünüyordu. Hacı Kasım, bu vizyona dayanarak savaş tehdidini fırsata dönüştürdü ve Suriye olmadan füze kordonunu sıkılaştırmanın zorluğu nedeniyle, önce ülkenin hâlihazırda sahip olduklarını güvence altına aldı ve “Suriye’yi İşgal Altındaki Filistin topraklarının tamamına ulaşma kapasitesine sahip devasa bir füze cephaneliği” haline getirmek için uğraş verdi. Lübnan’daki füzelerin yanı sıra Suriye’deki füzeler de tehdidin yoğunlaşmasına ve kordonun kuzey tarafından sıkılaşmasına katkıda bulunacaktı.

Direnişin liderlerinden biri ve bu dosyaya aşina olanlar, “Suriye cephaneliğinde, İşgal Altındaki Topraklardaki herhangi bir hedefi, ülkenin herhangi bir noktasından vurmamız için gereken hassas füze türleri olduğunu” kaydediyorlar. Suriye cephaneliğinde bulunan en önemli füzeler arasında şunlar yer alıyor:

1- Toşka (120 km)

2- Scud 3 (Golan) (180 km)

3- Scud “B” (Şehab 1) (350 km)

4- Şehab 2 (750 km)

5- İskender (800 km)

6- Şehab ​​3 “A” (1.300 km)

7- Şehab 3 “B” (2000 km).

 

 

Doğu çemberi

 

Şehid Süleymani son iki yıl boyunca Şehid Ebu Mehdi Mühendis ile işbirliği yaparak, Direniş İttifakının başkentleri (Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut Yolu) arasındaki coğrafi bağın korunması için çaba gösterdi ve Haşdi Şabi’nin (Halk Seferberlik Güçleri) yeteneklerini, tehditlerle yüzleşmesi ve herhangi bir kapsamlı çatışmaya katılabilmesi için geliştirmeye çalıştı. İsrail, savunma kapasitesini “füze ​​tehdidi bu iki yönle sınırlı” gerekçesiyle kuzey ve kuzeydoğuya (Lübnan ve Suriye) ve güneye (Gazze) odaklamıştı. İsrail, İran füzelerinin de bunlara eklenebileceği ihtimaline binaen Ürdün, Mısır ve Orta Akdeniz cephesinden yana güvende olmak istemiştir. Süleymani ise, İşgal Altındaki Topraklara her yönden ateş yağdırma gücü elde ederek düşmanı bu emniyet noktasından yoksun bırakmak istiyordu. Süleymani, Doğu Filistin (Ürdün) bu konuda ısrarlı girişimlere rağmen tehdit çemberinin dışında kaldığından, Irak’ı, düşmanı tehdit eden bu halkanın içine sokarak “güvenli” boşluğu doldurmanın gerekliliğini görmüştü.

Önde gelen bir kaynak, Irak’taki zorlu siyasi sahneye rağmen, “Hacı burada İşgal Altındaki Filistin topraklarını ve oradaki tüm İsrail askeri üslerini kuzeyden güneye vurabilecek bir füze gücü kurmayı başardı” diyor. Irak, Süleymani’nin sözleriyle “Bu eksenin kalbi ve nabzıdır ve bu nabız durdurulamaz”. Kaynak, “Irak’ı özellikle düşmanın doğu cephesinden güçlendirmenin, İsrail’i kuzey cephesindeki füze savunmasında zor durumda bırakacağını ve onu, genel savunma yeteneğini zayıflatan dairesel bir savunmaya iteceğini” de ekliyor. Zira savunma sistemlerinin tüm bu cephelerden ateşlenecek füzeleri durdurma imkânı bulunmuyor.

 

Güney çemberi

 

Ensarullah ile ilişkiler eskiye dayansa da, 2015 yılında Yemen’e yönelik saldırganlık başladığında farklı bir aşamaya girildi. Süleymani, üç aşamalı bir plan dâhilinde Yemenlilere yardım etmek için, farklı kademelerde faaliyet yürütecek elit bir gücü hızla sahaya gönderdi:

– Kararlı bir şekilde saldırganlıkla yüzleşmek ve çatışmaları yönetmek.

– Ordunun kalan yeteneklerinden yararlanmak ve onları, özellikle füzeleri korumak ve geliştirmek.

– Eğitim ve kalifikasyon yoluyla organizasyon seviyesini yükseltmek.

General’in bundan sonraki amacı, saldırganlığı püskürtmede ve sonrasındaki ileri aşamalarda temel bir role sahip olacak Yemenli bir füze gücünü güvence altına almaktı. Füze kapasitesini geliştirme planının dört aşamalı olduğu görülüyordu:

– Ordunun elindeki füzelerin korunması ve geliştirilmesi ve Yemenlilere bunları çalıştırmaları için eğitim verilmesi. Bunlardan en önemlileri Toşka (120 km), Scud (500 km’ye kadar) ve havadan havaya füzelerdi (SAM 6).

– Füze cephaneliğindeki eksiklikleri tespit etmek ve bunları güvenceye almak: Bunların en önemlileri Fecr füzesi (300 km), Kıyam füzesi (700 km), dronlar ve 200 km’yi aşan menzilli deniz füzeleri gibi diğer silahlardı.

– Yemenlilere, bileşenleri demonte halde gelen füzeleri monte etme, tasarlama ve işler hale getirme eğitimi vermek,

– Yemenlilere füze, hava ve deniz silahları üretecek fabrikalar kurmak için gerekli teçhizatın sağlanmasının yanı sıra, füzelerin montajından üretimine kadar gerekli olan bilimsel kapasite seviyelerinin yükseltilmesi çalışmaları.

Yemen arenasında Hacı’ya eşlik eden bir askeri kaynak, “General’in füzeler ve dronlar alanında kendi kendine yeterliliği sağlamak için üretim, montaj ve teknolojik kapasite geliştirmeye ve özellikle füzelerdeki isabet oranını ve menzili yükseltmeye odaklandığını” söyledi. Bu kaynak “Yemen füzeleri yüksek menziline ek olarak füze kalkanlarını baypas etme yeteneği ile büyük gelişme gösterdi” diyor. Bu füzelerin en önemlileri arasında şunlar yer alıyor:

– Burkan türleri (1500 km)

– Zilzal türleri (2000 km)

– Kudüs türleri (2000 km)

Bunun da ötesinde, yeni insansız hava araçları ve seyir füzeleri grupları sadece tasarım ve saldırı yetenekleri açısından değil, aynı zamanda radarlar tarafından tespit edilmeden katedebildikleri muazzam mesafeleri ile de öne çıkmaya başladılar.

Kısacası Hacı Kasım, Yemen’i sadece saldırıya maruz kalan ve kendisini savunması gereken bir arena olarak görmedi. Aksine, Yemenlilerin, yeteneklerini, özellikle füze kapasitesini güçlendirerek her kapsamlı savaşta, hatta İsrail ile yapılacak olanda bile hayati ve temel bir role sahip olabileceklerine inanıyordu. Yemen’in ayrıca başka konularda da temel bir rol oynayabileceğini düşünüyordu. Örneğin:

– Kızıldeniz’in güvenliğini sağlamak ve yardımların güney Filistin’e geçişi için kısmen kendisine dayandığı deniz hatlarını kontrol etmek.

– Gazze dışında düşmanın tehdit olarak görmediği güneyden füze fırlatmak suretiyle karşı tarafın savunma kalkanlarının engellenmesi.

Bugün Yemen, işgal altındaki güney Filistin’deki tüm hedeflere dakik bir şekilde ulaşabilen füzelere sahipken, bu kapasiteyi işgal altındaki tüm bölgeleri vurabilecek şekilde geliştirmek için çalışmalar devam ediyor.

Böylelikle Şehid General Süleymani, müttefik güçler ve hatta ülkeler eliyle düşmanın boynunu sıkıp onu boğabilecek bir füze kordonu inşa etmeyi başarabilmiştir. Şehadetinden önce ise, İşgal Altındaki Toprakların hayati ve stratejik tesislerine ve yerleşim yerlerine aynı anda dört taraftan füzelerin yağacağı an için hazırlanan planı tamamlamıştı.

 

Çeviri: Ozan K. Sarıalioğlu

 

Medya Şafak