İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Servisi Başkanı, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani‘ye suikast girişimin başarısızlığa uğratıldığını açıkladı.
Direniş Ekseninin oluşturulması ile bağlantılı olan ve bir yandan da Direniş operasyonlarına art arda zaferler kazandıran bu isim, Direniş ve İslam Cumhuriyeti’ne büyük bir güvenirlik ve özel bir konum kazandırdı.
Kendisini daima İslam Devrimi Önderinin emrinde bir asker olarak tanımlayan bu saygın komutanın faaliyetlerinin ne derece önemli olduğunu görmek için, iki gün önce yayınlanan bir televizyon röportajında söylediklerini anlamak yeterlidir. Süleymani röportaj sırasında ilk defa kendisinin komuta ettiği en büyük operasyonlardan birinde (2006 yılında işgal rejiminin Lübnan Hizbullah’ına dayattığı 33 Gün Savaşı), Arap İslam kampının İsrail’e karşı ilk, en önemli ve en etkili zaferini kazandığını açıkladı. Dolayısıyla bu 33 Gün Savaşı, Arapların ve Müslümanların İsrail’e karşı zafer kazanamadan sonuçlanan savaşlarından yaklaşık 60 sene sonra gelen bir zaferdir. Buna karşın tarih boyunca zihinlerde en çok kalan yenilgiler ve aşağılanma ile Siyonist varlığın korkaklığını ortaya koymuş oldu.
Tüm dünyanın Suriye halkına karşı saf tutmasına rağmen Suriye cephesinde de zafer kazanıldı ve sekiz yıllık savaşın kaderi belirlendi. IŞİD, Irak’ta yenilgiye uğratılarak bölgeden kovuldu. Filistinli savaşçıların direniş, dayanıklılık ve motivasyonu yeniden canlandı. Tüm bunlar, General Süleymani’nin, kendisine eşlik eden güçler ve bahsi geçen ülkelerdeki Direniş Ekseni liderleri ile işbirliği ve dayanışma içerisinde sağladığı hizmetlerinin sadece bir kısmıdır.
Bugün şahit olduğumuz mükemmel işbirliğinin ve safları sıklaştırmanın sonucu olarak, işgal gücü Direniş Ekseni ve hassas füzeleri tarafından tamamen kuşatılmış durumdadır. İsrail’in on yıllar boyunca bölgeye karşı savurduğu tarihi tehditler artık canlılığını ve etkinliğini tamamen yitirmiştir.
Direniş Ekseninin bir diğer kolu olan Yemen’in kazandığı büyük potansiyel ise, Suudi ve Emirlik güçlerini barış için yalvaracak duruma getirdi. Böylece dünya siyasi literatürüne “irade savaşı” başlığı altında yeni bir madde eklendi. Buradan hareketle iki stratejik alan, diğer bir deyişle iki “hassas uluslararası geçiş noktası” olan Hürmüz Boğazı ve Bab el-Mendeb, yeni koşullarda Direniş Ekseninin emniyeti için birer gurur kaynağı oldular.
Aslına bakarsanız Direniş Ekseni ve İran’ın Kudüs Gücünün çabaları, Amerika’ya karşı olan savaşlarında zafer kazanmaya ve Amerika’nın bölgeden yenilgi ile ayrılmasına sebep olmuştur.
Gelecek hakkında söylenenlere ve yapılanlara bakıldığında, Kudüs Gücü liderlerinin ABD, Siyonist düşman ve bölgedeki Amerikan yörüngesinde yer alan diğer ülkeler için birinci dereceden düşman olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bundan dolayı Kudüs Gücü’nü ortadan kaldırmak ve sahadan çıkarmak için başarısız bile olsa sürekli yeni girişimlerde bulunuyorlar.
Devrim Muhafızları İstihbarat Servisi Başkanının General Kasım Süleymani’ye suikast girişiminin engellendiğini söylemesi, aslında bu girişimlerden sadece birinin üzerindeki perdeyi kaldırmayı amaçlıyordu. Ancak bu açıklama ve etkileri birkaç açıdan değerlendirilmelidir:
Birincisi: Bu açıklama, Kudüs Gücü Komutanının Amerika, İsrail ve bölgedeki müttefikleri için oluşturduğu tehdidin boyutunu gösteriyor.
İkincisi: Amerika’nın İran sınırları dışındaki varlığına rağmen böyle bir girişimi İran içerinde planlaması, düşmanın General Süleymani’ye dokunmaktan tamamen aciz olduğunun delili niteliğindedir. Düşmanın karmaşık istihbarat ve güvenlik organlarının, Direniş Ekseninin istihbarat ve güvenliğine kıyasla oldukça zayıf olduğu da artık daha net bir şekilde görülmektedir.
Üçüncüsü: Düşman, General Süleymani’yi takip etmek ve eylemlerini gözlemleyebilmek için her fırsatı değerlendiriyor ve İran’da “beşinci kol” olarak adlandırılan adamlarını kullanıyor.
Son olarak, düşmanın Direniş Ekseni ve liderleri ile savaşında sahadaki utanç verici zayıflığı ve yetersizliğini örtbas etmek için korkakça suikast girişimlerine sığınmaya çalıştığı kuşku götürmezdir.
İran Devrim Muhafızları İstihbarat Servisi Başkanının, özel güvenlik nedenlerinden dolayı Kudüs Gücü Komutanına suikast yapmak isteyen Arap-İsrail istihbarat organlarına sadece işarette bulunarak suçlamasına rağmen, suikast girişimini tezgâhlayan ekibin beynini ve arkasındaki isimlerin kimler olduğunu tahmin edebiliyoruz. Öyle görünüyor ki Direniş Ekseninden Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da birer tokat yiyen ve ağır kayıplar veren aynı Araplar bu suikast ekibinin içinde yer alıyorlar.
Burada gözlerden kaçmayan son nokta Yahudi ve Arapların bu konudaki karşılıklı dayanışma ve işbirliğidir. İsrail ve bazı Arap liderlerin işbirliği uzun süredir açık bir şekilde sürdürülse de aralarındaki güvenlik ve istihbarat alanındaki dayanışma bu meselenin uzun bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor. Kimi zaman ekranlarda şahit olduğumuz bu yakın ilişkiler, sadece bu düzeyle sınırlı değil, medyaya yansıyandan çok daha büyüktür.
Medya Şafak
el-Âlem