Doğruların Öyküsü, İslam dünyasının en saygın düşünürlerinden Murtaza Mutahharî’nin kaleminden çıkmış seçkin bir eserdir. Büyük düşünür, kendisinden beklenmeyen ama ortaya çıktıktan sonra herkesin büyük beğeniyle karşıladığı bir eser sunmuştur.

Eser, 1966 yılında UNESCO tarafından ödüllendirilmiş, hem İran’da hem de tercüme edildiği diğer ülkelerde büyük ilgi görmüştür.

Doğruların Öyküsü, gerçek tarihî olayların tarih kaynaklarından alınarak, güzel bir dille sunulmasından oluşan hikâyeler dizisidir. Hikâye türü eserde dilin önemi göz önünde tutularak kitabın akıcı, cazip bir dille çevrilmesine özen gösterilmiştir.

Doğruların Öyküsü, okunması zevk veren, ibret dolu kısa hikâyeleriyle aynı zamanda sizi İslam tarihinin fazilet, hoşgörü ve hikmet dolu iklimine götürecektir.

Üstad Şehid Mutahhari kitap hakkında şöyle diyor:

“Okuyacağınız hikayelerin, toplanması, düzenlenip yazılması ve basılmasıyla meşgul olduğum sıralarda, rastladığım arkadaşlardan herhangi birine: hadis veya, tarih, siyer kitaplarından çıkararak, sade, kolay anlaşılır bir dille halka sunmak üzere, bazı gerçekte yaşanmış faydalı hikayeleri içeren bir kitabın hazırlanmasıyla meşgulüm dediğimde, hepsi bu işi takdir ediyor ve bilhassa genç nesil için lüzumlu görüyorlardı. Bazı arkadaşlar ise ahbap ve hadisin ahlakı ve yararlı hikayelerine dayanan, bu gibi bir çalışmanın şimdiye dek yapılmamasından ötürü, bu işi bir nevi yenilik sayıyor ve “Bu kitabın yeri şimdiye kadar boştu.” diyorlardı.

Elbette toplumsal ve ahlakı gerçeklerin metnini, beyan elbisesiyle getiren faydalı kitaplar veya, vuku bulmadığı halde bir yazarın düşüncesi ve kaleminin yapıtı olarak ortaya çıkan ve hayat gerçeklerini hikaye kalıbında sunan kitaplar veyahut da baştan sona kadar, ancak bir kaç büyük şahsiyetin hayatını anlatmakla yetinen siyer kitapları oldukça fazladır. Fakat şimdiye kadar, kaynağı Hadis ve Tarih kitaplarına dayanan, halkın irşad ve hidayetini hedef alan ve faydalı hikayelerden meydana gelen bir kitaba, bu satırların yazarı rastlamamıştır. Olmuş olsa da bu iş, sadece hadis ve ahbar hikayelerine bağlı kalarak, şekillenmemiştir. Bu yenilik bir ibtikar eseri olsun veya olmasın, sadece benden başlamadı ve benim fikrim değildi. Beni de kendi aralarına, aza olarak kabul ettikleri bir takım bilgin ve faziletli kişilerden oluşmuş “İntişar yayınları yazarlar heyeti” nin oturumlarından birinde; Muhterem azalardan biri: “Beyan” suretiyle değil de, hikaye şeklinde olan, ahlakı ve eğitici bir kitabın yazılmasını teklif etti, hem de hayalı ve uydurulmuş hikayelerden olmayıp gerçek haberler  ve hadis kitaplarından veya tarih ve tecrübelerden elde edilen yaşanmış gerçek hikayelerden oluşsun” dedi. Bu teklif heyetçe kabul edildi. Bu öneriyi diğer azalardan daha çok, ben beğendim ve bir an önce bu vazifeyi bitireceğime dair söz verdim. Şimdi okumakta olduğunuz eser o teklif ve sözden doğmuştur. Hikayelerin alındığı kaynaklar sahife kaydıyla birlikte, dipnot ta gösterilmiştir. Bazen de dipnot ta birden daha fazla kaynak gösterilmiştir. Bunun sebebi, nakillerde bazı azlık veya çoklukların oluşudur, nitekim karşılaştırmalar bazı hikayelerden bazı noktaların düştüğünü veyahut da nakledenin hikayenin hepsini anlatmasına lüzum görmemesini göstermektedir. Hiç bir hikayenin beyan veya yazılışında zikredilen kaynakların anlattığı metnin sınırları dışına çıkılmamıştır ve yazar kendi hayalinden bir şey arttırmış veya eksiltmiş değildir. Fakat aynı zamanda kelime kelimesine yapılmış sade bir tercüme de değildir. Onun için aslına sadık kalarak her hikayenin, insan tabiatına uygun olarak ve insan ruhunu okşayacak bir şekilde anlatılmasına dikkat edilmiştir. Bu kitapta, hikayenin doğuracağı neticerler hakkında her hangi bir açıklama yapılmamıştır, lakin hikayenin metninde olup da neticeyi beyan eden bazı cümle veya cümleler hariç, hatta hikaye için seçilmiş ismin bile mümkün mertebe hikayenin neticesine işaret etmemesine dikkat edilmiştir. Bunun sebebi (neticeye varmayı) okuyucunun kendisine bırakmamızdan ileri gelmektedir. Bu kitabın, okuyucudan hem düşünce zorluğunu kaldırması ve hem de onu teşvik etmesi lazımdır. Okuyucudan kaldırması gereken zorluk, okuyucunun cümle ve ibarelerin manası hakkında ayriyeten düşünmemesidir. Bu yüzden ibarelerin mümkün olduğu mertebe akıcı ve anlaşılır olmasına çalışılmıştır. Fakat, bırakılması okuyucuya gereken şey sonucu kendisinin düşünmesidir. Zira, okuyucunun kendisi bir şey hakkında düşünmedikçe ve ona, kendi fikirlerinden bir katkıda bulunmadıkça, aldığı netice ruhuna işleyemez, gönlünü feth etmez ve amelinde bir iz bırakmaz.

Kitaba isim olarak, kahramanlarının çoğu (doğru yolda) ve (sırat-ı müstakım)’de oldukları için ve Kur’an-ı Kerim lisanında bu kişilere sıddikin) dendiği için “Dastan-ı Rastan” yani “Doğruların Öyküsü” adı uygun görüldü. Bu sebeptendir ki, hikayelerin okuyucusu doğru olmayı arzulayan ve doğru yolda yürümeyi cidden isteyen kişilerdir ve bu, onların öyküsüdür.

Bu hikayeler ahlaki ve sosyal yönde birer rehber olabileceği gibi islam dininin gerçeklerini de yansıtmaktadır. Bu vesileyle okuyucu, islam öğretisinin ruhuna vakıf olarak; kendisini, ortamını ve toplumunu tartabilecek, bir değer ölçüsü elde etmektedir. Dolayısıyla fertlerinin müslüman diye geçindiği ve hatta bazısının, gögsünde İslam damgası bile taşıdığıbir toplumun, gerçek İslam’la ne derece ilgisi olduğunu, okuuycuya apaçık göstermektedir. Bu hikayeler hem havas (aydınlar)  hem de avam (halk) için; Her ikisine de faydalı olmak üzere, fakat öncelikle halk için hazırlanmıştır. Çünkü adalet ile insafa rağbet, gerçeklere  teslim ve hak bir söz duyduğu zaman ona uymayı arzulayan sınıfı bunlar teşkil eder.Toplumsal sınıfların (salah) düzeltici ve (fesad) bozguncuları birbirine etki eder. Sınıflar arasına sed çekmek mümkün değildir. Bir sınıfın, diğer sınıfın (salah) ve (fesad)’ından müessir olmaması da mümkün değildir. Fakat gerçek budur ki, genellikle (fesad) havas’dan (üst kademelerden) başlar, sonrada halka bulaşır ve tersine (salah) halktan, onun uyanış ve bilinçlenmesinden başlayarak (havas) üst tabakaya yayılır ve onları mecburen (salah)’a doğru sevk eder.Yani adeta, (fesad) yukarıdan aşağıya ve (salah) ise aşağıdan yukarıya doğru cereyan eden bir akımdır. Aynı şekilde Emirül-müminin Ali (a.s) yüce talimatlarında, halkı “Hasse ve Amme” diye iki tabakaya ayırdıktan sonra, hasse’nin islah edilmesi ve doğru yola gelmesi konusunda ümitsiz oluğunu belirtir üzüntüsünü açıkca ifade ederdi. Bu yüzden sadece Amme ye teveccüh ederdi.

Bu ciltte Kur’an-ı Kerim’in görkemi ve saygınlığını muhafaza için, o kutsal kitaptan hikayeler alınmadı. İnşallah onları mustakil bir cilt halinde gelecekte yayınlayacağız.

Bu noktayı da zikretmekte fayda görüyorum. Kitabın birinci cildi 75 hikayeden müteşekildir. İkinci ve daha sonraki ciltleri de aynı şekilde devam edecektir. Ve yine de ilave etmeliyim ki, kendim ve kalemim her türlü eleştiriye açığız. Okuyucular tarafından gelen her nevi tenkid ve islah edici görüşlere, şükran ve memnuniyetle eğilip onlardan faydalanmaya, gayret edeceğim.

Murtaza Mutahhari

0
Would love your thoughts, please comment.x