Bu gece ve yarın gündüz, mübarek üç aylardan ikincisi olan Şaban Ayı’ın birinci günüdür. Sizlere ve tüm islam alemine mübarek olsun.

Şaban ayı da, oldukça fazilet ve şerefle dolu ve Resulullah’a (s.a.a) intisap edilen bir aydır. Peygamber efendimiz (ona ve Ehlibeyt-‘ine salât ve selâm olsun) bu ayı oruç tutar ve ramazan ayının orucuna birleştirir ve şöyle buyururdu: “Şaban benim ayımdır; kim benim ayımdan bir gün oruç tutarsa, cennet ona farz olur.”

 

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İmam Seccâd (a.s) (Zeynülabidin) şaban ayı girdiği zaman ashabını toplar ve onlara şöyle buyururdu:

“Ey ashabım (dostlarım), bu ayın ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, Şaban ayıdır. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: ‘Şaban, benim ayımdır.’ Bu ayı, Peygamberinizin sevgisi ve Rabbinize yaklaşmak için oruç tutun; canımı elinde tutan (Allah’a) andolsun ki, babam İmam Hüseyin’den (a.s) duydum ki şöyle derdi: Emirü’l-Mu’minin Ali’den (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Kim şaban ayını Resulullah’a (s.a.a) olan sevgisinden dolayı ve Allah’a yakınlaşmak için oruç tutarsa, Al-lah onu sever, kendi ikram ve yüceliğine yakınlaştırır ve cenneti ona farz kılar.”

Merhum Şeyh Tusî (r.a), Safvanü’l-Cemmâl’ın şöyle dediğini nak-letmiştir:

İmam Sadık (a.s) bana buyurdu ki: “Nahiyende ve etrafında olan kimseleri şaban ayının orucuna teşvik et.” Ben, “Canım sana feda ol-sun, bunda bir şey mi görüyorsun?” dedim, İmam (a.s) “Evet.” buyurdu. “Resulullah (s.a.a) şaban ayının hilâlini gördüğü zaman Medine hal-kına birisinin şöyle seslenmesini emrederdi: Ey Yesrib (Medine) ehli, ben Allah Resulü’nün size elçisiyim. (Resulullah buyuruyor ki:) Şunu bilin ki şaban, benim ayımdır. Kim benim ayım hakkında bana yar-dımcı olursa (onu oruç tutarsa), Allah ona rahmet etsin!”

İmam Cafer Sadık (a.s) sonra Emirü’l-Müminin Hz. Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu açıkladı:

“Resulullah’ın elçisinin (çağrısını) duyduğumdan beri şabanın orucunu hiçbir zaman ihmal etmemişimdir. Ömür boyunca da ihmal etmeyeceğim, inşaallah.”

Emirü’l-Müminin (a.s) yine şöyle buyurdu:

“İki ayı (şaban ve ramazanı) art arda oruç tutmak, Allah’tan (na-sip) olan bir tövbe ve mağfirettir.”

İsmail İbn Abdü’l-Halik diyor ki:

İmam Sadık’ın (a.s) yanında bulunduğum bir sırada, şaban ayının orucu söz konusu edildi. Bunun üzerine İmam Sadık (a.s) şöyle buyur-du:

“Şaban ayının fazileti şöyledir, böyledir.” (Sonra şöyle buyurdu:) “Hatta haram bir kanı döken kimse dahi (pişman olup tövbe ettikten ve üzerine düşen diyeti verdikten sonra) şaban ayının orucunu tutmak-la bağışlanır.”

Bu değerli ayla ilgili olarak yapılması rivayet edilen ameller de iki kısımdır. Bir kısmı, bu ayın bütün günlerinde yapılan amellerdir. Bir kısmı ise, bu ayın bazı günleri veya gecelerine has amellerdir.

A) Şaban Ayının Bütün Günlerinde Yapılan Ameller

Şaban ayının bütün günlerinde yapılan ameller şunlardan ibarettir:

1- Her gün yetmiş defa şu zikri söylemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ وَاَسْأَلُهُ التَّوْبَةَ .

 Allah’tan bağışlanma ve O’ndan, tövbe (etme tevfikini) dilerim.

 

2- Yine yetmiş defa şu şekilde Allah’tan mağfiret dilemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ الّذي لا اِلـٰهَ اِلاَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحيمُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ

 “Kendisinden başka ilâh olmayan; Rahman, Rahim, diri ve varlık-ları ayakta tutan Allah’tan mağfiret diliyorum ve O’na tövbe ediyorum.”

 

Bazı rivayetlerde “el-Hayyu’l-Kayyûm” kelimesi “er-Rahmâ-nu’r-Rahîm” kelimesinden önce zikredilmiştir. Her ikisine de amel etmek iyidir.

Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi, bu ayın en faziletli dua ve zikri, istiğfar yani “Allah’tan mağfiret dilemek”tir. Evet, bu ayda her gün yetmiş defa istiğfar eden kimse, diğer aylarda yetmiş bin defa istiğfar etmiş gibidir.

3- Bu ayda yarım hurmayla da olsa (sadece bu miktara güç yeti-renler için) sadaka vermek; bunu yapan kimsenin cesedini, Allah (ce-hennem) ateşine haram kılar.

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) rivayet edilen bir hadiste, İmam’a (a.s) recep ayının orucu hakkında sorulduğunda, o Hazret: “Neden şabanın orucundan gafilsiniz?” buyurdu.

Ravi: “Ey Resulullah’ın (s.a.a) oğlu, şabandan bir gün oruç tutanın sevabı nedir?” diye sorunca, “Cennettir, vallahi!” buyurdu.

Ravi tekrar: “Şaban ayında yapılan en faziletli amel nedir?” diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Sadaka vermek ve mağfiret dilemektir. Kim, şaban ayında bir sa-daka verirse, Allah-u Teâlâ onu sizin deve yavrusunu büyüttüğünüz gibi büyütür ve bilâhare kıyamet gününde Uhut dağı kadar büyümüş bir halde sahibine ulaşır.”

4- Şaban ayında bin defa şu zikri söylemek:

لا اِلـٰهَ إلاَّ اللهُ وَلا نَعْبُدُ إِلاّ اِيّاهُ مُخلِصينَ لَهُ الدّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

 “Allah’tan başka bir mabut yoktur. Biz, dini O’na halis kılarak sadece O’na taparız. Müşrikler istemese bile.”

 

Bu değerli amelin büyük sevabı vardır. Kim bunu yerine getirirse, bin yılın ibadeti(nin sevabı) kendisi için yazılır.

5- Şabanın her perşembe günü iki rekât namaz kılarak, her rekâ-tında bir defa Fâtiha ve yüz defa İhlâs Suresi’ni okumak. Namazı bitir-dikten sonra da yüz defa Resulullah’a (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (a.s) salâ-vat getirmek. Allah, bunu yapan kimsenin, dinî ve dünyevî hacetlerini yerine getirir. Şabanın perşembe günlerinin orucu da müstehaptır. Bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir:

“Şabanın her perşembe günü gökler süslenir ve melekler şöyle dua ederler: Ey Mabudumuz, bu günü oruç tutanı bağışla ve duasını kabul et.”

Yine Nebevî bir hadiste şöyle geçer:

“Allah şabanın pazartesi ve perşembe günlerini oruç tutan kimse-nin, yirmi dünyevi ve yirmi uhrevi hacetini yerine getirir.”

6- Bu ayda Muhammed (s.a.a) ve Âl-i Muhammed’e (a.s) çok sa-lavât getirmek.

7- Şabanın her öğle vakti ve on beşinci gecesinde İmam Zeynülabidin’den (a.s) rivayet edilen şu salâvat-ı şerifeyi okumak:

 

اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، شَجَرَةِ النُّبُوَّةِ، وَمَوْضِعِ الرِّسالَةِ، وَمُخْتَلَفِ الْمَلائِكَةِ، وَمَعْدِنِ الْعِلْمِ، وَاَهْلِ بَيْتِ الْوَحْي، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ الْفُلْكِ الْجارِيَةِ فِي اللُّجَجِ الْغامِرَةِ، يَأْمَنُ مَنْ رَكِبَها، وَيَغْرَقُ مَنْ تَرَكَهَا، الْمُتَقَدِّمُ لَهُمْ مارِقٌ، وَالْمُتَاَخِّرُ عَنْهُمْ زاهِقٌ، وَاللاّزِمُ لَهُمْ لاحِقٌ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، الْكَهْفِ الْحَصينِ، وَغِياثِ الْمُضْطَرِّ الْمُسْتَكينِ، وَمَلْجَأِ الْهارِبينَ، وَعِصْمَةِ الْمُعْتَصِمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ صَلاةً كَثيرَةً، تَكُونُ لَهُمْ رِضاً وَلِحَقِّ مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ اَداءً وَقَضاءً، بِحَوْلٍ مِنْكَ وَقُوَّةٍ يا رَبَّ الْعالَمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، الطَّيِّبينَ الأَبْرارِ الأَخْيارِ، الَّذينَ اَوْجَبْتَ حُقُوقَهُمْ، وَفَرَضْتَ طاعَتَهُمْ وَوِلايَتَهُمْ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاعْمُرْ قَلْبي بِطاعَتِكَ، وَلا تُخْزِني بِمَعْصِيَتِكَ، وَارْزُقْني مُواساةَ مَنْ قَتَّرْتَ عَلَيْهِ مِنْ رِزْقِكَ بِما وَسَّعْتَ عَلَيَّ مِنْ فَضْلِكَ، وَنَشَرْتَ عَلَيَّ مِنْ عَدْلِكَ، وَاَحْيَيْتَني تَحْتَ ظِلِّكَ، وَهذا شَهْرُ نَبِيِّكَ سَيِّدِ رُسُلِكَ، شَعْبانُ الَّذي حَفَفْتَهُ مِنْكَ بِالرَّحْمَةِ وَالرِّضْوانِ، الَّذي كانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَسَلَّمَ يَدْأَبُ في صِيامِه وَقِيامِه في لَياليهِ وَاَيّامِه بُخُوعاً لَكَ في اِكْرامِه وَاِعْظامِه اِلى مَحَلِّ حِمامِهِ، اَللّـهُمَّ فَاَعِنّا عَلَى الاِسْتِنانِ بِسُنَّتِه فيهِ، وَنَيْلِ الشَّفاعَةِ لَدَيْهِ، اَللّـهُمَّ وَاجْعَلْهُ لي شَفيعاً مُشَفَّعاً وَطَريقاً اِلَيْكَ مَهيعاً، وَاجْعَلْني لَهُ مُتَّبِعاً حَتّى اَلْقاكَ يَوْمَ الْقِيامَةِ عَنّي راضِياً، وَ عَنْ ذُنُوبي غاضِياً، قَدْ اَوْجَبْتَ لي مِنْكَ الرَّحْمَةَ وَالرِّضْوانَ، وَاَنْزَلْتَني دارَ الْقَرارِ وَمَحَلَّ الأَخْيارِ.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar nübüvvetin ağ-acı, risaletin (lâyık) mekânı, meleklerin (sürekli) uğradıkları, ilmin madeni ve vahyin Ehlibeyt’idirler.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar derin girdap-larda yüzen (hidayet ve irfan) gemileridirler; o gemlilere binen kurtulur, binmeyen ise boğulur. Onlardan öne geçen (hidayet çizgisinden) dışarıya çıkar; onlardan geriye kalanın (amelleri) yok olur. Onlardan ayrılmayan ise, onlara kavuşur. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar (ümmetin) sağlam kalesi, perişan ve çaresiz insanların imdatçısı, kaçanla-rın sığınağı ve korunmak isteyenlerin koruyucusudurlar. Allah’ım Mu-hammed ve Ehlibeyt’ine öyle çok rahmet et ki onları hoşnut etsin, Mu-hammed ve Ehlibeyt’inin hakkının eda edilmesine vesile olsun; kendi güç ve kuvvetinle ey âlemlerin Rabbi!

Allah’ım! Muhammed’e ve haklarını (ümmetin) üzerine farz kıldığın, itaat ve velayetlerini farz ettiğin tertemiz, iyi ve seçkin Ehlibeyt’ine rahmet et. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et. İtaatinle kalbimi şen-lendir. Sana karşı yaptığım günahlarla beni rezil eyleme. Rızkını dar tut-tuğun (fakir) kimselerin sıkıntısını paylaşmayı bana nasip et; zira kendi fazl u kereminden bana bolluk gösterdin; beni adaletine mazhar kıldın ve kendi gölgende beni ihya ettin. (Allah’ım!) Bu ay peygamberlerinin efen-disi olan Peygamberin (Muhammed)in ayı şabandır. Öyle bir aydır ki onu rahmet ve rızana büründürdün. (Allah’ım!) Resulullah (s.a.a), bu ayın ge-ce ve gündüzlerinde, sonuna kadar oruç ve ibadete son derece özen gösteriyor ve bu aya değer verip tazim etmekte sana karşı mütevazı ol-mayı yeğliyordu.

Allah’ım! Bize de bu ayda onun sünnetine uymak ve şefaatine nail olmak için yardımcı ol. Allah’ım! Onu benim için şefaati makbul bir şefaat-çi ve sana götürecek pürüzsüz bir yol karar kıl. Allah’ım! Kıyamet gü-nünde benden razı olduğun, günahlarıma göz yumduğun, rahmet ve rı-zanı benim için kesinleştirdiğin, beni ebediyet yurdu ve seçkin insanların yeri olan (cennete) yerleştirdiğin bir halde sana kavuşuncaya kadar, Peygamber’inin izinden gitmeği bana nasip eyle.

 

8- Merhum İbn Haleveyh’in rivayetine göre Emirü’l-Mu’minin’in (a.s) ve diğer Ehlibeyt İmamları’nın (a.s) Şaban ayında okudukları ve “Münacat-ı Şabaniye” diye meşhur olan şu münacatı okumak:

Münacat-ı Şabaniye

اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاسْمَعْ دُعائي اِذا دَعَوْتُكَ، وَاْسمَعْ نِدائي اِذا نادَيْتُكَ، وَاَقْبِلْ عَليَّ اِذا ناجَيْتُكَ، فَقَدْ هَرَبْتُ اِلَيْكَ، وَوَقَفْتُ بَيْنَ يَدَيكَ  مُسْتَكيناً، لَكَ مُتَضرِّعاً اِلَيْكَ، راجِياً لِما لَدَيْكَ ثَوابي، وَتَعْلَمُ ما في نَفْسي، وَتَخْبُرُ حاجَتي، وَتَعْرِفُ ضَميري، وَلا يَخْفى عَلَيْكَ اَمْرُ مُنْقَلَبي وَمَثْوايَ، وَما اُريدُ اَنْ اُبْدِئَ بِهِ مِنْ مَنْطِقي، واَتَفَوَّهَ بِهِ مِنْ طَلِبَتي، وَاَرْجُوهُ لِعاقِبَتي، وَقَدْ جَرَتْ مَقاديرُكَ عَليَّ يا سَيِّدي فيما يَكُونُ مِنّي اِلى آخِرِ عُمْري مِنْ سَريرَتي وَعَلانِيَتي، وَبِيَدِكَ لا بِيَدِ غَيْرِكَ زِيادَتي وَنَقْصي وَنَفْعي وَضَرّي، اِلهٰي اِنْ حَرَمْتَني فَمَنْ ذَا الَّذي يَرْزُقُني، وَاِنْ خَذَلْتَني فَمَنْ ذَا الَّذي يَنْصُرُني، اِلهٰي اَعُوذُ بِكَ مِنَ غَضَبِكَ وَحُلُولِ سَخَطِكَ، اِلهٰي اِنْ كُنْتُ غَيْرَ مُسْتأْهِل لِرَحْمَتِكَ فَاَنْتَ اَهْلٌ اَنْ تَجُودَ عَليَّ بِفَضْلِ سَعَتِكَ، اِلهٰي كَأَنّي بِنَفْسي واقِفَةٌ بَيْنَ يَدَيْكَ وَقَدْ اَظَلَّها حُسْنُ تَوَكُّلي عَلَيْكَ، فَقُلْتَ ما اَنْتَ اَهْلُهُ وَتَغَمَّدْتَني بِعَفْوِكَ، اِلهٰي اِنْ عَفَوْتَ فَمَنْ اَوْلى مِنْكَ بِذلِكَ، وَاِنْ كانَ قَدْ دَنا اَجَلي وَلَمْ يُدْنِني مِنْكَ عَمَلي فَقَدْ جَعَلْتُ الاِقْرارَ بِالذَّنْبِ اِلَيْكَ وَسيلَتي، اِلهٰي قَدْ جُرْتُ عَلى نَفْسي في النَّظَرِ لَها، فَلَها الْوَيْلُ اِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَها، اِلهٰي لَمْ يَزَلْ بِرُّكَ عَلَيَّ اَيّامَ حَياتي فَلا تَقْطَعْ بِرَّكَ عَنّي في مَماتي، اِلهٰي كَيْفَ آيَسُ مِنْ حُسْنِ نَظَرِكَ لي بَعْدَ مَماتي، وَاَنْتَ لَمْ تُوَلِّني إلاّ الْجَميلَ في حَياتي، اِلهٰي تَوَلَّ مِنْ اَمْري ما اَنْتَ اَهْلُهُ، وَعُدْ عَلَيَّ بِفَضْلِكَ عَلى مُذْنِب قَدْ غَمَرَهُ جَهْلُهُ، اِلهٰي قَدْ سَتَرْتَ عَلَيَّ ذُنُوباً في الدُّنْيا وَاَنَا اَحْوَجُ اِلى سَتْرِها عَلَيَّ مِنْكَ في الأُخْرى، اِذْ لَمْ تُظْهِرْها لاَِحَد مِنْ عِبادِكَ الصّالِحينَ، فَلا تَفْضَحْني يَوْمَ الْقِيامَةِ عَلى رُؤُوسِ الأَشْهادِ، اِلهٰي جُودُكَ بَسَطَ اَمَلي، وَعفْوُكَ اَفْضَلُ مِنْ عَمَلي، اِلهٰي فَسُرَّني بِلِقائِكَ يَوْمَ تَقْضي فيهِ بَيْنَ عِبادِكَ، اِلهٰي اعْتِذاري اِلَيْكَ اعْتِذارُ مَنْ لَمْ يَسْتَغْنِ عَنْ قَبُولِ عُذْرِهِ، فَاقْبَلْ عُذْري يا اَكْرَمَ مَنِ اعْتَذَرَ اِلَيْهِ الْمُسيئُونَ، اِلهٰي لا َتَرُدَّ حاجَتي، وَلا تُخَيِّبْ طَمَعي، وَلا تَقْطَعْ مِنْكَ رَجائي وَاَمَلي، اِلهٰي لَوْ اَرَدْتَ هَواني لَمْ تَهْدِني، وَلَوْ اَرَدْتَ فَضيحَتي لَمْ تُعافِني، اِلهٰي ما اَظُنُّكَ تَرُدُّني في حاجَةٍ قَدْ اَفْنَيْتُ عُمْري في طَلَبَها مِنْكَ، اِلهٰي فَلَكَ الْحَمْدُ اَبَداً اَبَداً دائِماً سَرْمَداً، يَزيدُ وَلا يَبيدُ كَما تُحِبُّ وَتَرْضى، اِلهٰي اِنْ اَخَذْتَني بِجُرْمي اَخَذْتُكَ بِعَفْوِكَ، وَاِنْ اَخَذْتَني بِذُنُوبي اَخَذْتُكَ بِمَغْفِرَتِكَ، وَاِنْ اَدْخَلْتَني النّارَ اَعْلَمْتُ اَهْلَها اَنّي اُحِبُّكَ، اِلهٰي اِنْ كانَ صَغُرَ في جَنْبِ طاعَتِكَ عَمَلي فَقَدْ كَبُرَ في جَنْبِ رَجائِكَ اَمَلي، اِلهٰي كيف اَنْقَلِبُ مِنْ عِنْدِكَ بِالَخْيبَةِ مَحْروماً، وَقَدْ كانَ حُسْنُ ظَنّي بِجُودِكَ اَنْ تَقْلِبَني بِالنَّجاةِ مَرْحُوماً، اِلهٰي وَقَدْ اَفْنَيْتُ عُمْري في شِرَّةِ السَّهْوِ عَنْكَ، وَاَبْلَيْتُ شَبابي في سَكْرَةِ التَّباعُدِ مِنْكَ، اِلهٰي فلَمْ اَسْتَيْقِظْ اَيّامَ اغْتِراري بِكَ وَرُكُوني اِلى سَبيلِ سَخَطِكَ، اِلهٰي وَاَنَا عَبْدُكَ وَابْنُ عَبْدِكَ قائِمٌ بَيْنَ يَدَيْكَ، مُتَوَسِّلٌ بِكَرَمِكَ اِلَيْكَ، اِلهٰي اَنَا عَبْدٌ اَتَنَصَّلُ اِلَيْكَ، مِمَّا كُنْتُ اُواجِهُكَ بِهِ مِنْ قِلَّةِ اسْتِحْيائي مِنْ نَظَرِكَ، وَاَطْلُبُ الْعَفْوَ مِنْكَ اِذِ الْعَفْوُ نَعْتٌ لِكَرَمِكَ، اِلهٰي لَمْ يَكُنْ لي حَوْلٌ فَأَنْتَقِلَ بِهِ عَنْ مَعْصِيَتِكَ إِلاّ في وَقْت اَيْقَظْتَني لَِمحَبَّتِكَ، وَكَما اَرَدْتَ اَنْ اَكُونَ كُنْتُ، فَشَكَرْتُكَ بِاِدْخالي في كَرَمِكَ، وَلِتَطْهيرِ قَلْبي مِنْ اَوْساخِ الْغَفْلَةِ عَنْكَ، اِلهٰي اُنْظُرْ اِلَيَّ نَظَرَ مَنْ نادَيْتَهُ فَاَجابَكَ، وَاْستَعْمَلتَهُ بِمَعونَتِكَ فَاَطاعَكَ، يا قَريباً لا يَبْعُدُ عَنِ المُغْتَرِّ بِهِ، وَيا جَواداً لايَبْخَلُ عَمَّنْ رَجا ثَوابَهُ، اِلهٰي هَبْ لي قَلْباً يُدْنيهِ مِنْكَ شَوْقُهُ وَلِساناً يُرْفَعُ اِلَيْكَ صِدْقُهُ، وَنَظَراً يُقَرِّبُهُ مِنْكَ حَقُّهُ، اِلهٰي إنَّ مَنْ تَعَرَّفَ بِكَ غَيْرُ مَجْهُولٍ وَمَنْ لاذَ بِكَ غَيْرُ مَخْذُولٍ، وَمَنْ اَقْبَلْتَ عَلَيْهِ غَيْرُ مَمْلُولٍ، اِلهٰي اِنَّ مَن انْتَهَجَ بِكَ لَمُسْتَنيرٌ وِاِنَّ مَنِ اعْتَصَمَ بِكَ لَمُسْتَجيرٌ، وَقَدْ لُذْتُ بِكَ يا اِلهٰي فَلا تُخَيِّبْ ظَنّي مِنْ رَحْمَتِكَ، وَلا تَحْجُبْني عَنْ رَأفَتِكَ، اِلهٰي اَقِمْني في اَهْلِ وِلايَتِكَ مُقامَ مَنْ رَجَا الزِّيادَةَ مِنْ مَحَبَّتِكَ، اِلهٰي وَاَلْهِمْني وَلَهاً بِذِكْرِكَ اِلى ذِكْرِكَ وَهَمَّتي في رَوْحِ نَجاحِ اَسْمائِكَ وَمَحَلِّ قُدْسِكَ، اِلهٰي بِكَ عَلَيْكَ إلاّ اَلْحَقْتَني بِمَحَلِّ اَهْلِ طاعَتِكَ وَالْمَثْوىَ الصّالِحِ مِنْ مَرْضاتِكَ، فَاِنّي لا اَقْدِرُ لِنَفْسي دَفْعاً، وَلا اَمْلِكُ لَها نَفْعاً، اِلهٰي اَنَا عَبْدُكَ الضَّعيفُ الْمُذْنِبُ، وَمَمْلُوكُكَ الْمُنيبُ، فَلا تَجْعَلْني مِمَّنْ صَرَفتَ عَنْهُ وَجْهَكَ، وَحَجَبَهُ سَهْوُهُ عَنْ عَفْوِكَ، اِلهٰي هَبْ لي كَمالَ الانْقِطاعِ اِلَيْكَ، وَاَنِرْ اَبْصارَ قُلُوبِنا بِضِياءِ نَظَرِها اِلَيْكَ، حَتّى تَخْرِقَ اَبْصارُ الْقُلُوبِ حُجُبَ النُّورِ فَتَصِلَ اِلى مَعْدِنِ الْعَظَمَةِ، وَتَصيرَ اَرْواحُنا مُعَلَّقَةً بِعِزِّ قُدْسِكَ، اِلهٰي وَاْجَعَلْني مِمَّنْ نادَيْتَهُ فَاَجابَكَ، وَلاحَظْتَهُ فَصَعِقَ لِجَلالِكَ، فَناجَيْتَهُ سِرّاً وَعَمِلَ لَكَ جَهْراً، اِلهٰي لَمْ اُسَلِّطْ عَلى حُسْنِ ظَنّي قُنُوطَ الإِياسِ، وَلاَ انْقَطَعَ رَجائي مِنْ جَميلِ كَرَمِكَ، اِلهٰي اِنْ كانَتِ الْخَطايا قَدْ اَسْقَطَتْني لَدَيْكَ، فَاصْفَحْ عَنّي بِحُسْنِ تَوَكُّلي عَلَيْكَ، اِلهٰي اِنْ حَطَّتْني الذُّنوبُ مِنْ مَكارِمِ لُطْفِكَ، فَقَدْ نَبَّهَني الْيَقينُ اِلى كَرَمِ عَطْفِكَ، اِلهٰي اِنْ اَنَامَتْنِي الْغَفْلَةُ عَنِ الاسْتِعْدادِ لِلِقائِكَ، فَقَدْ نَبَّهَتْني، الْمَعْرِفَةُ بِكَرَمِ آلائِكَ، اِلهٰي اِنْ دَعاني اِلى النّارِ عَظيْمُ عِقابِكَ، فَقَدْ دَعاني اِلَى الْجَنَّةِ جَزيلُ ثَوابِكَ اِلهٰي فَلَكَ اَسْأَلُ وَاِلَيْكَ اَبْتَهِلُ وَاَرْغَبُ، وَاَسألُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَنْ تَجْعَلَني مِمَّنْ يُديمُ ذِكَرَكَ، وَلا يَنْقُضُ عَهْدَكَ، وَلايَغْفُلُ عَنْ شُكْرِكَ، وَلا يَسْتَخِفُّ بِاَمْرِكَ، اِلهٰي وَاَلْحِقْني بِنُورِ عِزِّكَ الأَبْهَجِ، فَاَكُونَ لَكَ عارِفاً، وَعَنْ سِواكَ مُنْحَرِفاً، وَمِنْكَ خائِفاً مُراقِباً، يا ذَالْجَلالِ وَالإِكْرامِ، وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّدٍ رَسُولِهِ وَآلِهِ الطّاهِرينَ وَسَلَّمَ تَسْليماً كَثيراً.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdı-ğımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmu-şum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine va-kıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir.

Ey Sahibim! Senin takdir ve hükmün, ömrümün sonuna dek benden vuku bulacak her şeyde, zahir ve batınımda caridir. Kemal ve eksikliğim, yarar ve zararım başkasının değil, senin elindedir.

Allah’ım! Rızkımı sen vermezsen, kim verir! Eğer bana, yardım etme-yerek yalnız bırakırsan, kim yardım eder! Allah’ım! Gazabından ve aza-bından sana sığınırım.

Allah’ım! Eğer ben rahmetine lâyık değilsem, sen geniş fazlın ve rah-metinle bana bağışta bulunmaya lâyıksın. Allah’ım! (Kıyamet kopup da) yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim; sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla gü-nahlarımı örtmüşsün.

Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden da-ha layık olan var mı? Eğer ecelim gelip çatmış da amelim beni sana yak-laştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.

Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim; eğer beni affet-mezsen, yazıklar olsun bana! Allah’ım! Bu güne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme. Allah’ım! Nasıl ölü-mümden sonra, senin bana olan hüsn-ü nazarından ümidimi keserim, oy-sa sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana!

 Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet batak-lığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle. Allah-‘ım! Dünyada birçok günahımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana da-ha muhtacım. Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün yaratıkların karşısında rüsva etme beni. Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstün-dür.

Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle. Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeretinin kabul olmasın-dan müstağni olmayan (çaresiz) kimsenin özür dilemesi gibidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.

Allah’ım! Hacetimi reddetme; dileğimi boşa çıkarma; lütuf ve kere-minden ümidimi kesme. Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin, beni hida-yet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin, beni kurtarmazdın. Allah-‘ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddedeceğini hiç sanmıyorum. Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede kadar; artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkorsan, affına, günahlarımdan ötürü alıkorsan, mağfiretine sarılı-rım. Eğer beni ateşe atarsan, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehli-ne.

 Allah’ım! Eğer amelim, sana itaatin yanında küçükse, sana olan ümidin yanında şüphesiz arzum büyüktür. Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzu-rundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.

Allah’ım! Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim. Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur ol-duğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanama-dım.

Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum. Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfunun özelliğidir. Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce, sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. (Muhabbet ışığın kal-bimde yandıktan sonra ise) nasıl olmamı istediysen öyle oldum; beni ke-rem ve lütfuna dâhil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlediğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bana çağırdığında seni icabet eden ve yardımını istediğinde sana itaat kimse gibi bak.

 Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında, sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde, sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak.

Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.

Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.

Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey Mevla’m, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi boşa çıkarma, rafet (ve lütfünden) beni mahrum etme.

Allah’ım! Beni, kendi dostlarının arasında; rahmetinin artmasını ümit eden kimsenin ikamet ettiği yerde yerleştir. Allah’ım! Seni sürekli anma istek ve aşkını bana ilham eyle (kalbime yerleştir) ve bana, isimlerine ve kudsünün mahalline ulaşma gayret ve neşesi ver.

 Allah’ım! Kendi yüce zatın hürmetine beni de sana itaat edenlerin mahalline ve razı olduklarının güzel menziline kavuştur. Çünkü ben, nef-simi savunmaya kadir değilim; ona bir yarar vermeye de gücüm yetmez. Allah’ım! Ben senin günahkâr ve zayıf bir kulun ve sana yönelen kölenim. Öyleyse beni, kendilerinden yüz çevirdiğin ve gafletleri kendilerini, affından alıkoymuş kimselerden kılma.

Allah’ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla. Kalp gözle-rimizi, sana bakmak nuruyla aydınlat; öyle aydınlat ki kalp gözlerimiz, nur engellerini aşsın ve azamet madenine ulaşsın, ruhlarımız da kudsünün izzetine bağlansın. Allah’ım! Beni, çağırdığında sana icabet eden, tevec-cüh ettiğinde celâl ve azametin için kendinden geçen ve gizlide kendisiyle münacat ettiğin, açıkta da senin için amel eden kimselerden kıl.

Allah’ım! Yeis ve ümitsizliği hüsn-ü zannıma galip kılmadım ve ümidi-mi kereminin güzelliğinden kesmedim. Allah’ım! Eğer hatalarım beni, se-nin yanında küçük düşürüp zelil etmişse, o hâlde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. (Sana gönül bağladığım için beni bağışla.)

Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfunun güzelliklerinden uzaklaştır-mışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim, beni (sana yönelmek için) uyarmıştır. Allah’ım! Eğer gaflet, sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa (alıkoymuşsa), değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmış-tır. Allah’ım! Eğer büyük azabın beni ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.

Allah’ım! Öyleyse senin -rızana kavuşmak için- istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet et-meni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.

Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem, yal-nız senden korkmam ve emirlerini gözetmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celâl ve ikram sahibi Allah. Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne salât ve çokça selâm eylesin.”

 

Bu, bütün Ehlibeyt İmamları’na mensup yüce ve derin manaları içeren bir münacattır ve huzur-i kalp hâsıl olan her zamanda okunması iyidir.

B) Şaban Ayının Bazı Gün Veya Gecelerine Ait Ameller

Birinci Gece

Merhum Seyyid İbn Tâvûs “İkbâl” kitabında bu geceyle ilgili olarak birçok namaz rivayet etmiştir, ezcümle her rekâtında bir Fâtiha ve on bir defa İhlâs sureleri okunan ve ikişer ikişer kılınan on iki rekâtlık bir namazdır.

Birinci Gün

Bu günün orucunun çok fazileti vardır. İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:

“Şaban ayının ilk gününü oruç tutan kimseye, cennet elbet farz olur.”

Yine Seyyid İbn Tâvûs (r.a), bu ayın ilk üç gününü oruç tutan ve gecelerinde, iki rekât namaz kılarak her rekâtta bir defa Fâtiha ve on bir defa İhlâs surelerini okuyan kimse için Resulullah’tan (s.a.a) büyük sevaplar nakletmiştir.

İmam Hasan Askerî’ye (a.s) mensup tefsirde, şaban ayının ve özellikle bu ayın ilk gününün faziletiyle ilgili büyük faydaları içeren bir rivayet nakledilmiştir. Bu rivayeti, Merhum Sikatü’l-İslâm Şeyh Nurî (r.a) “Kelime-i Tayyibe” adlı Farsça kitabının sonunda tercüme-sini zikretmiştir. Rivayet çok uzun olduğu için biz burada özetini sunmaya çalışacağız. Mezkûr rivayette şöyle diyor:

Emirü’l-Müminin Ali (a.s), şaban ayının ilk gününde bir camide oturup yüksek sesle, hararetli hararetli kader vb. bazı konularda cedelleşen bir gurup Müslümana rastladı. Yanlarında durup onlara se-lâm verdi, cevabını vererek ayağa kalktılar ve yanlarında oturmasını rica ettiler. İmam (a.s) bu isteklerini kabul etmeyip şöyle buyurdu:

“Ey faydasız şeyler hakkında konuşan topluluk! Biliyor musunuz ki Allah’ın nice kulları vardır ki ne konuştuklarından âcizdirler, ne de dilsiz; ancak onları susturan, Allah korkusudur. Evet, onlar Allah’ın azametini hatırladıkları zaman dilleri kırılır, yürekleri kopar, akılları kaybolur ve şaşırıp kalırlar; Allah’ın izzet, azamet ve celalinin karşı-sında. Bu haletten çıktıklarında ise temiz amellerle Allah’a yönelirler. Taksir veya tefrit (ihmal) ehli olmadıkları hâlde kendi nefislerini zalim ve suçluların zümresinde sayarlar. Onlar Allah için aza kani değiller ve çok amelleri Allah için çok görmezler. Onlar sürekli Allah için olan amellerle meşguldürler. Onları sürekli korku ve ıstırap hâlinde ibadet ederken görürsün. Siz nerdesiniz, onlar nerde!”

“Ey acemiler gurubu! Kader hakkında en çok bilenin o konuda en çok susan kimse olduğu ve en çok konuşanın o konuda en cahil kimse olduğunu bilmiyor musunuz? “

“Ey acemiler gurubu! İşte bu, yüce şabanın başlangıcıdır. Rabbi-miz bunu şaban diye adlandırmıştır; zira hayırlar onda şube şube da-ğılmıştır. Rabbimiz, cennetin kapılarını bu ayda açmış ve onun saray-larını ve hayırlarını en ucuz fiyatlar ve en kolay ameller karşılığında sizlere sunmuştur; alın onları. Şeytan ise şer, kötülük ve belâların şu-belerini sizin yüzünüze açmıştır; siz de sürekli dalalet ve isyanda çaba-layıp duruyorsunuz. Şeytan’ın açtığı şubelere yönelip yüzünüze açılan hayır şubelerine sırtınızı dönüyorsunuz. İşte şabanın başlangıcı; onun hayır şubeleri namaz, zekât, maruf’a emretmek, münkerden nehyetmek, anne-babaya, yakınlara ve komşulara iyilik etmek, müminlerin arasını ıslah etmek, fakir ve düşkünlere sadaka vermekten ibarettir.”

“Sizler üzerinizden kaldırılan şeylerle (kaza ve kaderle) nehyedildi-ğiniz hâlde uğraşma külfetini üzerinize çekiyorsunuz. İlâhî sırların keş-fine dalıyorsunuz. Hâlbuki kim bunları teftişe durursa, helâk olur. Eğer siz bu günde ilâhî itaatlerle meşgul olan kimseler için Rabbinizin neler hazırladığını bilseydiniz, bulunduğunuz bu durumdan sakınır ve emredildiğiniz şeylere başlardınız.”

“Ey Emire’l-Müminin, Allah bu günde kendisine itaat ve kullukla meşgul olan kimseler için neler hazırlamıştır?” diye sorduklarında, İmam (a.s) cevaplarında, Resulullah’ın (s.a.a) kâfirlerle cihat için gön-derdiği ordunun öyküsünü onlara anlattı ve şöyle buyurdu:

“Kâfirler, geceleyin İslâm ordusuna saldırıya geçtiler. Gecenin şiddetli karanlığı her tarafa çökmüş ve Müslümanların da hepsi uyku-ya dalmışlardı. Aralarından sadece Zeyd İbn Hârise, Abdullah İbn Ravâha, Katâde, İbn Nu’mân ve Kays İbn Asmi’l-Minkarî uyanık olup her biri ordunun bir tarafında namaz kılıyor veya Kur’ân okuyorlardı. Karanlıkta düşmanı göremedikleri için kendilerini koruyamayan Müs-lümanlar, düşmanın ok yağmuruna uğrayıp helâk olacakları sırada aniden, o dört kişinin ağızlarından ışıklar yükselerek Müslümanların karargâhlarını aydınlattı ve onların cesaret ve güç kazanmalarına ve-sile oldu. Kılıçlarına sarılan Müslümanlar, düşmana saldırarak, bir kısmını öldürüp bir kısmını yaraladılar. Bir kısmını da esir aldılar ve böylece düşmanı yenilgiye uğrattılar.”

“Dönüşlerinde olup bitenleri Resulullah’a (s.a.a) anlatınca, Haz-ret (s.a.a): ‘Bu nurlar o kardeşlerinizin şabanın başlangıcında yaptık-ları amellerden kaynaklanmıştır.’ buyurdu. Sonra da o amelleri birer birer anlatarak şöyle devam etti Allah Resulü: Şabanın ilk günü oldu-ğunda, İblis, askerlerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara şöyle der: ‘Allah’ın kullarından bazısını (da olsa) bu günde kendinize çekmeye çalışın.’ Allah (azze ve celle) de meleklerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara şöyle buyurur: ‘Benim kullarımı koruyun ve irşat edin. Onların hepsi sizin vasıtanızla mutlu olurlar; (Allah’ın emir ve nehiylerini kabul etmekten) çekinen ve isyan eden kimseler ha-riç. Onlar da İblis’in hizbi ve askerlerinin safına katılmış olurlar.’ Şa-banın ilk günü olduğunda Allah (azze ve celle) cennet kapısına (açıl-ması için) emreder, o da açılır. Sonra da Tuba ağacına, dallarını bu dünyaya yakınlaştırması için emreder. Sonra da Rabbimiz tarafından bir münadi şöyle seslenir: Ey Allah’ın kulları, bunlar Tuba ağacının dallarıdır; bu dallara tutunun ki sizi cennete yükseltsin, bunlar ise Zakkum ağacının dallarıdır. Bunlardan daima uzak durun ki sizi ce-henneme sürüklemesinler.”

“Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamber-liğe seçen (Allah’a) andolsun ki, kim bu ayda bir hayır ve iyilik kapı-sına yönelirse, Tuba ağacının dallarından birisine tutunmuştur ve o, onu cennete ulaştırır. Kim de bir şer kapısına yönelirse, bu günde, Zakkum ağacının bir dalına tutunmuştur ve o, onu ateşe götürecektir.”

“Sonra şöyle buyurdu: Kim bu günde müstehap bir namaz kılarsa, Tuba ağacının bir dalından tutmuştur. Kim bu günü oruç tutarsa, bir başka dalını daha tutmuştur. Kim bir karı ile kocanın, baba ile evlâ-dın, akraba ile akrabanın, komşu ile komşunun, hatta iki yabancının arasını ıslah eder, onları barıştırırsa, yine Tuba ağacının bir dalını tutmuştur. Yine bir kimse, zor durumda olan birisinin borcunu öder veya hafifletirse, Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kim bir yetimin kefale-tini boynuna alırsa, onun bir dalını tutmuştur. Kim ahmak ve haylaz birisinin şerrinden mümin birisinin ırz ve haysiyetini korursa, Tuba’nın bir dalını daha tutmuştur. Kim Hak Teâlâ’ya şükür maksadıyla oturur da O’nu ve nimetlerini zikrederse, yine Tuba’nın bir dalından tutmuş-tur. Kim bir hastanın ziyaretine giderse, Tuba dalını tutmuştur. Kim bu günde baba ve annesine veya onlardan birisine iyilik ederse, Tuba dalını tutmuştur. Önceden anne ve babasını rahatsız eden bir kimse bu günde onları razı ederse, yine Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kısacası diğer hayır kapılarından hangisine yönelir ve onu yerine getirirse, bu günde Tuba ağacının bir dalından tutmuş olur.”

“Ardından Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberli-ğe hak olarak seçen (Allah’a) andolsun ki, kim de bu günde şer ve gü-nah kapılarından birine yönelir de onu yerine getirirse, onu cehenne-me kadar itecek olan Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur.”

“Sonra şöyle buyurdu: Kim farz namazı hakkında ihmalkârlık ya-par ve onu zayi ederse, Zakkum’un bir dalını tutmuş olur. Bu günde bir kimseye, zor ve kötü durumundan haberdar olduğu zayıf bir fakir uğrar ve o da kendisi mağdur olmadan onun durumunu iyileştirmeye gücü yeter, onun vazifesini yapacak başka birisi de olmazsa, buna rağmen o fakiri kendi hâline bırakır ve ona yardımcı olmayarak zayi olmasına ve ezilmesine seyirci kalırsa, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur. Kendisine haksızlık yapan birisi, yaptığından dolayı özür dileyip affını ister, fakat o, özrünü kabul etmemekle kalmayıp ona faz-lasıyla karşılık verirse, Zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur.”

“Bir kimse karı ile kocasının, baba ile evlâdının, kardeş ile kadre-şinin, akrabayla akrabanın, iki komşunun, iki dostun veya iki bacının arasını bozar ve fitnecilik yaparsa, Zakkum ağacının bir dalına tu-tunmuş olur. Kim (kendisine) borçlu olan birisinin zor durumda oldu-ğunu ve imkânsızlığını bildiği hâlde, ona yüklenir ve baskı yapar ve böylece onun rahatsızlık ve sıkıntısını bir kat daha artırırsa, Zakkum ağacının dalından tutmuş olur. Kim üzerine olan borcu inkâr eder ve borç sahibine borcundan vazgeçmesi için baskı ve taşkınlık yaparsa, Zakkum’un bir dalını tutmuştur.”

“Kim bir yetime cefa ve eziyet eder ve onun malını zayi ederse, o ağacın bir dalını tutmuş olur. Kim mümin bir kardeşinin ırz ve haysi-yetine dokunur ve başkalarını da buna teşvik ederse, yine zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur. Kim insanları günah ve isyana ite-cek şekilde onlara şarkı türkü söylerse, o ağacın bir dalını tutmuştur. Kim oturur da çeşitli haksız savaş ve kavgalarda yaptığı kötülükleri ve Allah’ın kullarına yaptığı çeşitli zulümleri anlatır ve bunlarla iftihar ederse, yine Zakkum ağacının bir dalından tutmuş demektir.”

“Bir kimsenin komşusu vefat ettiğinde, onu küçümseyip hakir gör-düğü için cenaze merasimine katılmazsa, Zakkum’un bir dalından tut-muş olur. Bir musibet ve belâya müptela olan bir kimseye, sırt çeviren ve ondan uzak duran birisi, Zakkum ağacının dalından tutmuştur. Kim baba ve annesine veya onlardan birisine haksızlık eder ve onlara karşı görevini yapmazsa, Zakkum’un bir dalını tutmuştur. Önceden bu ko-numa sahip olup da bu günde imkânı olduğu hâlde onları razı etmeye çalışmayan kimse, yine o ağacın bir dalını tutmuş demektir.”

“Kısacası, kötülük ve şer kapılarından herhangi birisine yönelip de onu yerine getiren bir kimse, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur.”

“Beni hak olarak peygamberliğe seçen (Allah’a) andolsun ki, Tu-ba ağacının dallarına tutunan kimseleri, o dallar cennete yükseltecek-tir.”

“Sonra Resulullah (s.a.a) güler bir yüzle ve sevinçli bir hâlde ba-şını kaldırarak biraz gökyüzüne baktı. Sonra başını yere eğerek bu sefer rahatsız ve asık suratlı bir pozisyona girdi. Ardından ashabına dönerek şöyle buyurdu: Muhammed’i hak olarak peygamberliğe seçen (Allah)’a andolsun ki, Tuba ağacının dallarını ve dallarına tutunan kimseleri cennete doğru yükselttiğini gördüm. Bu arada yaptıkları amellere göre, bazısının bir, bazısının iki ve bazısının da birçok dallardan tuttuğunu gördüm. Zeyd İbn Hârise’yi görüyorum ki bu ağacın bütün dallarından tutmuş ve o dallar onu cennetin en yüksek mertebelerine doğru yükseltiyor. İşte bunu gördüğümden dolayı, güldüm ve sevindim.”

Sonra yere baktım. Beni peygamberliğe hak olarak seçen (Allah)’a andolsun ki, Zakkum ağacını gördüm ki, dalları iniyor ve kendisiyle birlikte dallara tutunanları da cehenneme doğru indiriyor. Bu arada gördüm ki, yaptıkları kötülüklere göre bazısı, bu ağacın bir, bazısı iki ve bazısı ise birçok dallarından asılmışlardı. Ve ben bazı münafıkları görüyorum ki, bu ağacın bütün dallarını tutmuşlar ve o dallar onları cehennemin en aşağı mertebesine doğru indiriyorlar; işte bundan dolayı da rahatsız oldum ve suratım asıldı.”

Üçüncü Gün

Bu gün oldukça mübarek bir gündür. Merhum Şeyh Tusî “Mis-bâh” kitabında şöyle yazıyor:

Bu günde İmam Hüseyin (a.s) dünyaya gelmiştir. İmam Hasan Askerî’nin (a.s) vekili olan Ebulkasım İbn Alâi’l-Hamadânî’ye Hz. Mehdi (a.s) tarafından şöyle bir yazı gelmiştir:

Mevlâmız Hüseyin (a.s) şabanın üçü olan bir perşembe gününde dünyaya gelmiştir. Bu günü oruç tut ve şu duayı oku:

اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ بِحَقِّ الْمَوْلُودِ في هذَا الْيَوْمِ، الْمَوْعُودِ بِشَهادَتِهِ قَبْلَ اْستِهْلالِهِ وَوِلادَتِهِ. بَكَتْهُ السَّماءُ وَمَنْ فيها، وَالأَرْضُ وَمَنْ عَلَيْها، وَلَمّا يَطَأْ لابَتَيْها قَتيلِ الْعَبْرَةِ، وَسَيِّدِ الأُسْرَةِ، الْمَمْدُودِ بِالنُّصْرَةِ يَوْمَ الْكَرَّةِ، الْمُعَوَّضِ مِنْ قَتْلِهِ اَنَّ الأَئِمَّةَ مِنْ نَسْلِهِ، وَالشِّفاءَ في تُرْبَتِهِ، والْفَوْزَ مَعَهُ في اَوْبَتِهِ، والأَوصِياءَ مِنْ عِتْرَتِهِ بَعْدَ قائِمِهِمْ وَغَيْبَتِهِ حَتّى يُدْرِكُوا الأَوْتارَ، وَيَثْأَرُوا الثّارَ، وَيُرْضُوا الْجَبّارَ، وَيَكُونُوا خَيْرَ اَنْصار، صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمْ مَعَ اْختِلافِ اللَّيلِ وَالنَّهارِ، اَللّـهُمَّ فَبِحَقِّهِمْ اِلَيْكَ اَتَوَسَّلُ وَاَسْأَلُ سُؤالَ مُقْتَرفٍ مُعْتَرفٍ مُسيئٍ اِلى نَفْسِهِ، مِمَّا فَرَّطَ في يَوْمِهِ وَاَمْسِهِ يَسْأَلُكَ الْعِصْمَةَ اِلى مَحَلِّ رَمْسِهِ، اَللّـهُمَّ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَعِتْرَتِهِ، وَاحْشُرْنا في زُمْرَتِهِ، وَبَوِّئْنا مَعَهُ دارَ الْكَرامَةِ، وَمَحَلَّ الاِقامَةِ، اَللّـهُمَّ وَكَما اَكْرَمْتَنا بِمَعْرِفَتِهِ فَاَكْرِمْنا بِزُلْفَتِهِ، وَارْزُقْنا مُرافَقَتَهُ وَسابِقَتَهُ، وَاجْعَلْنا مِمَّنْ يُسَلِّمُ لأَمْرِهِ وَيُكْثِرُ الصَّلاةَ عَلَيْهِ عِنْدَ ذِكْرِهِ، وَعَلى جَميعِ اَوْصِيائِهِ وَاَهْلِ اَصْفِيائِهِ الْمَمْدُوديِنَ مِنْكَ بِالْعَدَدِ، الإِثْنَيْ عَشَرَ، النّجُومِ الزُّهرِ، وَالْحُجَجِ عَلى جَميعِ الْبَشَرِ، اَللّـهُمَّ وَهَبْ لَنا في هذَا الْيَوْمِ خَيْرَ مَوْهِبَةٍ، وَاَنْجِحْ لَنا فيهِ كُلَّ طَلِبَةٍ كَما وَهَبْتَ الْحُسَيْنَ لُِمحَمَّدٍ جَدِّهِ وَعاذَ فُطْرُسُ بِمَهْدِهِ، فَنَحْنُ عائِذُونَ بِقَبْرِهِ مِنْ بَعْدِهِ، نَشْهَدُ تُرْبَتَهُ، وَننْظُر اَوْبَتَهُ، آمينَ رَبَّ الْعالَمينَ.

Allah’ım! Henüz dünyaya gelmeden şehit olacağı haber verilen ve henüz yeryüzüne ayak basmadan gök ve gökyüzünde olanlarla yer ve yeryüzünde bulunanların, (mazlumiyetine) ağladıkları, bu (mübarek) günde dünyaya gelen kişinin (Hz. Hüseyin’in) hakkına sana el açıyorum. O, (her müminin) kendisine ağlayacağı şehittir. (Ehlibeyt) ailesinin efen-disi ve rec’at gününde (düşmanlarından intikam alarak) zafer bulacak kimsedir. Şehadetine karşılık, (Masum) İmamlar onun neslinde karar-laştırılmış, türbesinin toprağı şifa vesilesi kılınmıştır. Kâim-i Ehlibeyt’in (Hz. Mehdi’nin) gaybet ve zuhurundan sonra onun ve soyundan olan vasîlerin dönüşünde (asıl) zafer ve kurtuluş gerçekleşecek; zâlimlerden intikam alıp Cebbâr Allah’ı hoşnut edecekler ve dinin en iyi yardımcıları olacaklardır. Gece ve gündüz devam ettiği müddetçe Allah’ın salât ve selâmı onların üzerine olsun.

Allah’ım! O hâlde onların hakkını sana aracı kılıyorum ve gece-gündüz yaptığı aşırılıklarla kendi nefsine kötülük eden, fakat yaptıklarını itiraf eden ve ölünceye dek imanının korunmasını senden dileyen bir günahkâr olarak sana el açıyor, yalvarıyorum. Allah’ım! O hâlde Mu-hammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; bizi onun safında haşredip keramet evi ve ebediyet yurdu olan cennette onun yanına yerleştir.

Allah’ım! Onu tanımayı bize lütfettiğin gibi, ona yakın-laşmayı da bize ihsan eyle; bize onunla birlikte en önde olmayı nasip buyur. Bizleri onun emrine teslim olan, (mübarek ismi) anıldığında ona ve sayıları on iki olarak belirlenmiş parlak yıldızlar ve bütün insanların üzerine (Allah’ın) hüccetleri ve delilleri olan bütün vasîlerine ve seçkin Ehlibeyt’ine çok salât ve selâm eden kimselerden kıl.

Allah’ım! Hüseyn’i, ceddi Muhammed’e (s.a.a) bağışladığın gibi bu günde en iyi bağışını bize bağışla ve bü-tün dileklerimize kavuştur bizi. (Bu günde) Fütrus (melek) onun beşiğine sığındı (ve onun hürmetine önceki ma-kamına tekrar kavuştu.) Biz de şehit olduktan sonra mezarına sığınıyor, türbesinde (ziyaret için) hazır bulunuyor ve dönüşünü bekliyoruz. Duamızı kabul buyur ey âlemlerin Rabbi!”

Bu duanın ardından, İmam Hüseyin’in (Kerbelâ’da) düşmanlarının çoğaldığı Aşura gününde okuduğu şu duayı okursun:

اَللّـهُمَّ اَنْتَ مُتَعالِي الْمَكانِ، عَظيمُ الْجَبَرُوتِ، شَديدُ الِمحالِ، غَنِيٌّ َعنِ الْخَلايِقِ، عَريضُ الْكِبْرِياءِ، قادِرٌ عَلى ما تَشاءُ، قَريبُ الرَّحْمَةِ، صادِقُ الْوَعْدِ، سابِغُ النِّعْمَةِ، حَسَنُ الْبَلاءِ، قَريبٌ إذا دُعيتَ، مُحيطٌ بِما خَلَقْتَ، قابِلُ التُّوبَةِ لَمَنْ تابَ اِلَيْكَ، قادِرٌ عَلى ما اَرَدْتَ، وَمُدْرِكُ ما طَلَبْتَ، وَشَكُورٌ اِذا شُكِرْتَ، وَذَكُورٌ اِذا ذُكِرْتَ، اَدْعُوكَ مُحْتاجاً، وَاَرْغَبُ اِلَيْكَ فَقيراً، وَاَفْزَعُ اِلَيْكَ خائِفاً، واَبْكي اِلَيْكَ مَكْرُوباً، وَاَسْتَعينُ بِكَ ضَعيفاً، وَاَتوَكَّلُ عَلَيْكَ كافِياً، اُحْكُمْ بَيْنَنا وَبَيْنَ قَوْمِنا فَاِنَّهُمْ غَرُّونا وَخَدَعُونا وَغَدَروا بِنا وَقَتَلُونا، ونَحْنُ عِتْرَةُ نَبِيِّكَ، وَوَلَدُ حَبيبِكَ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِاللهِ، الَّذي اصطَفَيْتَهُ بِالرِّسالَةِ، وَائْتَمَنْتَهُ عَلى وَحْيِكَ، فَاجْعَلْ لَنا مِنْ اَمْرِنا فَرَجاً وَمَخْرجاً بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

“Allah’ım! Sen makamı yüce, celâl ve ceberutu ulu, tedbiri sağlam, yaratıklara hiçbir ihtiyacı olmayan, Kibriyalığı geniş, istediği her şeye kadir, rahmeti yakın, vaadine sadık, nimeti bol, imtihanı iyi, çağrıldığında (kuluna) yakın olan, yarattıklarını kuşatan, tövbe dileyenin tövbesini kabul eden, istediği (her) şeye gücü yeten, talep ettiği her (şeyi) elde eden, şükredildiğinde karşılık veren, (kulu tarafından) hatırlandığında (onu) hatırlayan (ilâhsın). Muhtaç bir şekilde seni çağırıyorum, fakir bir hâlde sana yöneliyorum, korkar bir vaziyette sana yalvarıyor, kederli bir şekilde katında ağlıyorum. Zaaf ve bitkinlik hâliyle senden yardım diliyor ve seni yeterli bilerek sana tevekkül ediyorum. (Allah’ım!) Bizimle şu kavmimiz arasında sen hükmet. Zira onlar bizi aldatılar, bize hile yaptılar, bizi yalnız bıraktılar, bize karşı namertlik yapıp bizi şehit ettiler; hâlbuki biz, Peygamber’inin Ehlibeyt’i ve peygamberliğe seçtiğin ve vahyine emin kıldığın habibin Muhammed İbn Abdullah’ın evlâtlarıyız. O hâlde sorunu-muzu hallet ve çıkış yolunu göster bize; rahmetin hakkına ey merhametli-lerin en merhametlisi!”

İbn Ayyâş diyor ki:

Ben Hüseyin İbn Ali İbn Süfyân el-Bezuferî’den duydum ki, o, “İmam Sadık’ın (a.s) bu duayı bu günde okuduğunu duydum.” dedi ve şöyle devam etti:

“Bu dua şabanın üçüncü gününün dualarındandır. Bu gün İmam Hüseyin’in (a.s) doğum günüdür.”

On Üçüncü Gece

Bu gece, Recep ayında olduğu gibi üç gece olan “Biyz” geceleri-nin ilkidir. Bu gecelerde kılınan namazların keyfiyeti, recep ayının amelleri zikredilirken açıklandı.

On Beşinci Gece

Bu gece, son derece faziletli ve değerli bir gecedir. İmam Sadık’-tan (a.s) rivayet edildiğine göre, bu gecenin fazileti hakkında İmam Bâkır’a (a.s) sorulduğunda, İmam (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Bu gece, Kadir Gecesi’nden sonra, en faziletli gecedir. Bu gecede Allah kullarına kendi fazlından lütfeder ve kendi minnetiyle onları bağışlar. O hâlde bu gecede Allah’a yakınlaşmaya çalışın. Zira Allah (azze ve celle) kendi mukaddes zatına ant içmiştir ki, bu gecede günah olan şeyleri isteyen hariç kendisine yalvaran hiçbir kimseyi eli boş geri çevirmesin. Allah, Kadir Gecesi’ni Hz. Peygamber (s.a.a) için kararlaştırdığı gibi, bu geceyi de (şabanın on beşinci gecesini) biz Ehlibeyt için kararlaştırmıştır. Allah’a dua ve O’nu medh u sena etme-ye çalışın.”

Bu gecenin en büyük bereketlerinden birisi, “Veliyy-i Asr, İmam-ı Zaman,  Hz. Mehdi”nin (a.s) bu gecenin seher vakti, Hicret’in 255. yılında Sâmerra’da dünyaya gelmesidir. Bu ise bu gecenin şeref ve faziletini kat kat artırmıştır.

Bu gece için şu ameller rivayet edilmiştir:

1- Gusletmek. Bu, günahların hafiflemesine vesile olur.

2- Bu geceyi namaz, dua ve istiğfar ile geçirip sabahlamak. İmam Zeynülabidin’in de (a.s) bu geceyi bu şekilde geçirdiği rivayet edilmiş-tir. Yine rivayet edilmiştir ki: “Bu geceyi sabahlayan kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü (kıyamet) günde ölmez.”

3- Bu gecenin en faziletli ameli İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretidir. Rivayette şöyle geçmektedir: “Kim 124 bin peygamberin ruhunun kendisiyle müsafaha etmesini istiyorsa, bu gecede İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etsin. İmam Hüseyn’in (a.s) en kısa ziyareti, bir çatının üzerine çıkarak, önce sağa ve sola bakmak, sonra da başını gökyüzüne kaldırarak şu cümlelerle İmam’ı (a.s) ziyaret etmektir:

اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا عَبْدِ اللهِ، السَّلامُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ.

 “Selâm olsun sana ey Eba Abdillah (İmam Hüseyin -a.s-) Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.”

İmam Hüseyin’in (a.s) bu geceye ait ziyaretinin metni Mefâtihü’l-Cinân kitabının ziyaretler bölümünde zikredilmiştir.

4- Merhum Şeyh Tusî (r.a) ve Merhum Seyyid İbn Tâvûs’un naklettikleri ve Hz. Mehdi’nin (a.s) ziyareti mesabesinde olan şu duayı okumak:

اَللّـهُمَّ بِحَقِّ لَيْلَتِنا وَمَوْلُودِها، وَحُجَّتِكَ وَمَوْعُودِها، الَّتي قَرَنْتَ اِلى فَضْلِها، فَضْلاً فَتَمَّتْ كَلِمَتُكَ صِدْقاً وَعَدْلاً لا مُبَدِّلَ لِكَلِماتِكَ، وَلا مُعَقِّبَ لآِياتِكَ، نُورُكَ الْمُتَأَلِّقُ، وَضِياؤُكَ الْمُشْرِقُ، وَالْعَلَمُ النُّورُ في طَخْياءِ الدَّيْجُورِ، الْغائِبُ الْمَسْتُورُ، جَلَّ مَوْلِدُهُ وَكَرُمَ مَحْتِدُهُ، وَالْمَلائِكَةُ شُهَّدُهُ، وَاللهُ ناصِرُهُ وَمُؤَيِّدُهُ، اِذا آن ميعادُهُ، وَالْمَلائِكَةُ اَمْدادُهُ، سَيْفُ الله الَّذي لا يَنْبُو، وَنُورُهُ الَّذي لا يَخْبُو، وَذُو الْحِلْمِ الَّذي لا يَصْبُو، مَدارُ الدَّهْرِ، وَنَواميسُ الْعَصْرِ، وَوُلاةُ الأَمْرِ، وَالْمُنَزَّلُ عَلَيْهِمْ ما يَتَنَزَّلُ في لَيْلَةِ الْقَدْرِ، وَاَصْحابُ الْحَشْرِ وَالنَّشْرِ، تَراجِمَةَ وَحْيِهِ، وَوُلاةُ اَمْرِهِ وَنَهْيِهِ، اَللّـهُمَّ فَصَلِّ عَلى خاتِمِهمْ وَقائِمِهِمْ الْمَسْتُورِ  عَنْ عَوالِمِهِمْ، اَللّـهُمَّ وَاَدْرِكَ بِنا أَيّامَهُ وَظُهُورَهُ وَقِيامَهُ، وَاجْعَلْنا مِنْ اَنْصارِهِ، وَاقْرِنْ ثارَنا بِثارِهِ، وَاكْتُبْنا في اَعْوانِهِ وَخُلَصائِهِ، وَاَحْيِنا في دَوْلَتِهِ ناعِمينَ، وَبِصُحْبَتِهِ غانِمينَ وَبِحَقِّهِ قائِمينَ، وَمِنَ السُّوءِ سالِمينَ، يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمينَ وَصَلَواتُهُ عَلى سَيِّدِنا مُحَمَّدٍ خاتَمِ النَّبِيّينَ وَالْمُرْسَلينَ، وَعَلى اَهْلِ بَيْتِهِ الصّادِقينَ وَعِتْرَتِهَ النّاطِقينَ، وَالْعَنْ جَميعَ الظّالِمينَ، واحْكُمْ بَيْنَنا وَبَيْنَهُمْ يا اَحْكَمَ الْحاكِمينَ.

“Allah’ım! Bu gecemizin, onda doğan ve senin vaat edilmiş hüccetin olan (Hz. Mehdi) hakkına; ona fazilet üstüne fazilet ekledin; böylece doğruluk ve adalet açısından (tevhit ve din) kelimen tamamlandı. Kimse senin kelimelerini değiştiremez ve kimse ayetlerini takip edemez. (Hz. Mehdi) senin parlak nurun, her yeri aydınlatan ışığın ve karanlık gecede bir nur sütunudur. Gözlerden kayıp, perde arkasında, doğumu azametli ve zuhur ettiği soy değerlidir. Melekler onun şahitleri ve (zuhur edip) döneceği vakit Allah onun yardımcı ve teyitçisi, melekler de yardımcıları olacaktır. O Allah’ın körelmeyen kılıcı ve sönmeyen nurudur. Hiçbir zaman vakarını kaybetmeyen hilim sahibidir. Zaman onların erafına döner; asrın koruyucuları onlardır. Emir sahipleri onlardır; Kadir Gecesi’nde inen şey, onlara iner. (Halkın) haşir ve neşri (Allah’ın izniyle) onların elindedir. Onlar İlahî vahyin tercümanları, ilâhî emir ve nehiy-lerin sahipleridirler. Allah’ım! (Ehlibeyt İmamları’nın) sonuncusu ve Kâim-‘leri olan ve gaybette yaşayan (Hz. Mehdi’ye) salât ve selam eyle.

 Allah’ım! Bizi onun zamanına, zuhur ve kıyamına ulaştır. Bizi onun yardımcılarından kıl ve onunla birlikte (din düşmanlarından) intikam al-maya muvaffak et. Bizleri onun yarenleri ve halis dostlarından yaz. Onun hâkimiyetinde bize gurur ve nimet dolu bir hayat bahşet; onun birlikte-liğinden bizi yararlandır. Bizi onun hakkını ayakta tutan ve kötülüklerden salim kalan kimselerden olmaya muvaffak et, ey merhametlilerin en merhametlisi! Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun; O’nun salât ve selâmı, peygamberlerin ve resullerin sonuncusu olan efendi miz Muham-med’in, onun sadık Ehlibeyt’inin ve (daima hakkı) konuşan itretinin üze-rine olsun. Bütün zalimlere lanet eyle ve bizimle onların arasında (hak ve adalet üzere) hükmet, ey hükmedenlerin en iyisi!”

5- Yine Merhum Şeyh Tusî’nin rivayet ettiğine göre İsmail İbn Fazli’l-Hâşimî şöyle diyor:

İmam Sadık (a.s) şabanın on beşinci gecesinde okumam için şu duayı bana öğretti:

اَللّـهُمَّ اَنْتَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ، الْعَلِيُّ الْعَظيمُ، الْخالِقُ الرّازِقُ، الُْمحْيِي الْمُميتُ، الْبَديءُ الْبَديعُ، لَكَ الْجَلالُ، وَلَكَ الْفَضْلُ، وَلكَ الْحَمْدُ، وَلَكَ الْمَنُّ، وَلَكَ الْجُودُ، وَلَكَ الْكَرَمُ، وَلَكَ الأَمْرُ، وَلَكَ الَمجْدُ، وَلَكَ الْشُّكْرُ، وَحْدَكَ لا شَريكَ لَكَ، يا واحِدُ يا اَحَدُ، يا صَمَدُ، يا مَنْ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاْغفِرْ لي وَارْحَمْني، وَاكْفِني ما اَهَمَّني، وَاقْضِ دَيْني، وَوَسِّعْ عَليَّ في رِزْقي، فَاِنَّكَ في هذِهِ اللَّيْلَةِ كُلَّ اَمْرٍ حَكيمٍ تَفْرُقُ، وَمَنْ تَشاءُ مِنْ خلْقِكَ تَرْزُقُ، فَارْزُقْني وَاَنْتَ خَيْرُ الرّازِقينَ، فَاِنَّكَ قُلْتَ وَاَنْتَ خَيْرُ الْقائِلينَ النّاطِقينَ واسْأَلُوا اللهَ مِنْ فَضْلِهِ، فَمِنْ فَضْلِكَ أسْأَلُ، وَاِيّاكَ قَصَدْتُ، وابْنَ نَبِيِّكَ اعْتَمَدْتُ، وَلَكَ رَجَوْتُ، فَارْحَمْني يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

“Allah’ım! Sen, diri, varlıkları ayakta tutan, yüce, azametli, yaratan, rızk veren, dirilten, öldüren, benzersiz ve taklitsiz yaratansın. Yücelik, fazl-u kerem, hamd, ihsan, cömertlik ve kerem sana mahsustur. Emir sana aittir; üstünlük ve şükür sana lâyıktır. Teksin ve ortağın yoktur.

Ey eşsiz, ey tek, ey eksiksiz, ey doğurmayan ve doğmayan ve kendi-sine kimsenin eş olamayacağı (Allah)! Muhammed ve Ehlibeyt’ine salât ve selâm eyle ve beni bağışla; bana merhamet et. Önemli sorunlarımda bana yeterli ol; borcumu karşıla; rızkımı bol eyle. Çünkü sen, bu gecede hikmetli işleri belirler ve yaratıklarından istediğine rızk verirsin; o hâlde beni de rızıklandır; sen, en iyi rızk verensin; en iyi söz söyleyen sensin; (Kur’ân’da) şöyle buyurmuşsun: “Allah’ın fazl-u kereminden dilediğiniz (her şeyi) isteyin.” Ben de (hacetlerimi) senin fazl-u kereminden diliyor ve sana yöneliyorum. Peygamber’inin evladına güveniyor ve ümidimi sana bağlıyorum; o hâlde bana merhamet et, ey merhametlilerin en mer-hametlisi!”

 

6- Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bu gecede okuduğu şu duayı okumak:

اَللّـهُمَّ اقْسِمْ مِنْ خَشْيَتِكَ ما يَحُولُ بَيْنَنا وَبَيْنَ مَعْصِيَتِكَ، وَمِنْ طْاعَتِكَ ما تُبَلِّغُنا بِهِ رِضْوانَكَ، وَمِنَ الْيَقينِ ما يَهُونُ عَلَيْنا بِهِ مُصيباتُ الدُّنْيا، اَللّـهُمَّ اَمْتِعْنا بِاَسْماعِنا وَاَبْصارِنا وَقُوَّتِنا ما اَحْيَيْتَنا، وَاجْعَلْهُ الْوارِثَ مِنّا، واجْعَلْ ثأرَنا عَلى مَنْ ظَلَمَنا، وَانْصُرنا عَلى مَنْ عادانا، وَلا تَجْعَلْ مُصيبَتَنا في دينِنا، وَلا تَجْعَلِ الدُّنْيا اَكْبَرَ هَمِّنا، وَلا مَبْلَغَ عِلْمِنا، وَلا تُسَلِّطْ عَلَيْنا مَنْ لا يَرْحَمُنا، بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

“Allah’ım! Günahla aramızda engel olacak derecede bize korku ve haşyet nasip et. Rızanı kazanmaya vesile olacak ölçüde bizi itaatine muvaffak et. Dünyanın belâ ve zorluklarını bize kolaylaştıracak ölçüde yakin nasip et. Allah’ım! Yaşadığımız müddetçe bizi kulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden yararlandır; bizden sonra da vârislerimize ulaştır. Bize zulmedenlerden intikamımızı al; bize düşmanlık besleyen-lere karşı bizi muzaffer kıl. Musibet ve belamızı dinimizde kılma. En büyük gayret ve telaşımızı dünyamız için yapmaktan bizi koru. İlmimizi dünyayla sınırlandırma. Bize acımayanları bize musallat etme; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi!”

 

Bu da oldukça kapsamlı ve kâmil bir duadır ve onu başka zamanlarda da okumak iyidir. Nitekim “Evâli’l-Leâli” kitabında naklet-tiğine göre Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bu duayı her zaman okuduğu riva-yet edilmiştir.

7- Şaban ayının bütün günlerinin amelleri bölümünde yedinci amel olarak her gün öğle vakti okunması için naklettiğimiz salâvat-ı şerifeyi bu gece (on beşinci gece) de okumak.

8- Kumeyl duasının da bu gece okunmasının müstehap olduğu rivayet edilmiştir.

9- “Subhanellah”“el-hamdulillah”“Ellahu Ekber” ve “Lâ ilâhe İllallah” zikirlerinin her birini yüz defa söylemek. Bu zikirleri bu gecede söylemek, geçmiş günahların bağışlanmasına, dünyevî ve uhrevî hacetlerin yerine gelmesine vesiledir inşallah.

10- Şeyh Tusî’nin (r.a) el-Misbâh kitabındaki rivayetine göre Ebu Yahya, İmam Sadık’a (a.s): “Bu, (on beşinci) gecede okunan en iyi dua nedir?” diye sorduğunda, İmam (a.s) şöyle cevap verdi:

Yatsı namazını kıldıktan hemen sonra, iki rekât namaz kılıp birinci rekâtında bir defa “Fâtiha” ile bir defa Kâfirûn yani “Kul ya eyyuhe’l-kâfirun” diye başlayan sureleri, ikinci rekâtta ise bir defa Fâtiha ile bir defa İhlâs, yani “Kul huvellahu ehad”le başlayan sureleri oku. Namazın selâmını verdikten sonra da otuz defa “Subhenallah”, otuz defa “el-hamdulillah” ve otuz defa da “Ellahu Ekber” zikirlerini söyleyip ardından şu duayı okursun:

    يا مَنْ اِلَيْهِ مَلْجَأُ الْعِبادِ في الْمُهِمّاتِ، وَاِلَيْهَ يَفْزَعُ الْخَلْقُ فىِ الْمُلِمّاتِ، يا عالِمَ الْجَهْرِ وَالْخَفِيّاتِ، يا مَنْ لا تَخْفى عَلَيْهِ خَواطِرُ الأَوْهامِ وَتَصَرُّفُ الْخَطَراتِ، يا رَبَّ الْخَلايِقِ وَالْبَرِيّاتِ، يا مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ الأَرَضينَ وَالسَّماواتِ، اَنْتَ اللهُ لا اِلـٰهَ إِلاّ اَنْتَ، اَمُتُّ اِلَيْكَ بِلا اِلـٰهَ إِلاّ اَنْتَ، فَيا لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ اجْعَلْني في هِذِهِ اللَّيْلَةِ مِمَّنْ نَظَرْتَ اِلَيْهِ فَرَحِمْتَهُ وَسَمِعْتَ دُعاءَهُ فَاَجَبْتَهُ، وَعَلِمْتَ اسْتِقالَتَهُ فَاَقَلْتَهُ، وَتَجاوَزْتَ عَنْ سالِفِ خَطيئَتِهِ وَعَظيمِ جَريرَتِهِ، فَقَدِ اسْتَجَرْتُ بِكَ مِنْ ذُنُوبي، وَلَجَأتُ اِلَيْكَ في سَتْرِ عُيُوبي، اَللّـهُمَّ فَجُدْ عَلَيَّ بِكَرَمِكَ وَفَضْلِكَ، وَاحْطُطْ خَطايايَ بِحِلْمِكَ وَعَفْوِكَ، وَتَغَمَّدْني في هذِهِ اللَّيْلَةِ بِسابِغِ كَرامَتِكَ، وَاجْعَلْني فيها مِنْ اَوْلِيائِكَ الَّذينَ اجْتَبَيْتَهُمْ لِطاعَتِكَ، واخْتَرْتَهُمْ لِعِبادَتِكَ، وَجَعَلْتَهُمْ خالِصَتَكَ وَصِفْوَتَكَ، اَللّـهُمَّ اجْعَلْني مِمَّنْ سَعَدَ جَدُّهُ، وَتَوَفَّرَ مِنَ الْخَيْراتِ حَظُّهُ، وَاجْعَلْني مِمَّنْ سَلِمَ فَنَعِمَ، وَفازَ فَغَنِمَ، وَاكْفِني شَرَّ ما اَسْلَفْتُ، وَاعْصِمْني مِنَ الازدِيادِ في مَعْصِيَتِكَ، وَحَبِّبْ اِلَيَّ طاعَتَكَ وَما يُقَرِّبُني مِنْكَ وَيُزْلِفُني عِنْدَكَ، سَيِّدي اِلَيْكَ يَلْجَأُ الْهارِبُ، وَمِنْكَ يَلْتَمِسُ الطّالِبُ، وَعَلى كَرَمِكَ يُعَوِّلُ الْمُسْتَقْيِلُ التّائِبُ، اَدَّبْتَ عِبادَكَ بالتَّكَرُّمِ، وَاَنْتَ اَكْرَمُ الأَكْرَمينَ، وَاَمَرْتَ بِالْعَفْوِ عِبادَكَ وَاَنْتَ الْغَفُورُ الَّرحيمُ، اَللّـهُمَّ فَلا تَحْرِمْني ما رَجَوْتُ مِنْ كَرَمِكَ، وَلا تُؤْيِسْني مِنْ سابِغِ نِعَمِكَ، وَلا تُخَيِّبْني مِنْ جَزيلِ قِسَمِكَ في هذِهِ اللَّيْلَةِ لأَِهْلِ طاعَتِكَ، وَاجْعَلْني في جُنَّة مِنْ شِرارِ بَرِيَّتِكَ، رَبِّ اِنْ لَمْ اَكُنْ مِنْ أَهْلِ ذلِكَ فَاَنْتَ اَهْلُ الْكَرَمِ وَالْعَفْوِ وَالْمَغْفِرَةِ، وَجُدْ عَلَيَّ بِما اَنْتَ أَهْلُهُ لا بِما اَسْتَحِقُّهُ، فَقَدْ حَسُنَ ظَنّي بِكَ، وَتَحَقَّقَ رَجائي لَكَ، وَعَلِقَتْ نَفْسي بِكَرَمِكَ، فَاَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ وَاَكْرَمُ الأَكْرَمينَ، اَللّـهُمَّ واخْصُصْني مِنْ كَرمِكَ بِجَزيلِ قِسَمِكَ، وَاَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَاغْفِر لِيَ الَّذنْبَ الَّذي يَحْبِسُ عَلَيَّ الْخُلُقَ، وَيُضَيِّقُ عَليَّ الرِّزْقَ، حَتى اَقُومَ بِصالِحِ رِضاكَ، وَاَنْعَمَ بِجَزيلِ عَطائِكَ، وَاَسْعَدَ بِسابِغِ نَعْمائِكَ، فَقَدْ لُذْتُ بِحَرَمِكَ، وَتَعَرَّضْتُ لِكَرَمِكَ، واَسْتَعَذْتُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَبِحِلْمِكَ مِنْ غَضَبِكَ، فَجُدْ بِما سَأَلْتُكَ وَأَنِلْ مَا الَْتمَسْتُ مِنْكَ، اَسأَلُكَ بِكَ لا بِشَيءٍ هُوَ اَعْظَمُ مِنْكَ.

“Ey önemli sorunlarda kulların sığındığı ve musibet ve belalarda yaratıkların kendisine yalvarıp sızladığı (Allah)! Ey aşikâr ve gizlileri bilen, ey hayal ve akıllardan geçenleri dahi bilen, ey mahlûkat ve yara-tıkların Rabbi, ey yerlerin ve göklerin melekûtunu elinde tutan! Allah sensin; senden başka bir ilâh yoktur. Ben (tevhit kelimesi olan) “Lâ İlâhe İllallah” kelimesiyle sana iman edip yöneldim; ey kendisinden başka ilâh olmayan (Rabbim)! Bu gece beni, (lütuf gözüyle) bakıp da merhamet ettiğin, duasını duyup da kabul buyurduğun, tövbe ettiğini bilip de töv-besini kabul buyurduğun, geçmiş hatasını ve büyük günahını bağış-ladığın kimselerden kıl. Ben günahlarımdan sana sığınıyorum ve kusurlarımı örtesin diye sana iltica ediyorum. Allah’ım! Fazl u kereminle bana cömert davran; hilim ve affınla hatalarımı temizle; bu gecede beni bol kerametine büründür. Bu gecede beni itaat ve ibadetin için seçtiğin ve kendine halis kılıp ayırdığın velilerinden kıl.

Allah’ım! Beni saadete eren ve hayırlardan bol pay almış kimse-lerden eyle. Bana selametle birlikte nimet ve kurtuluşla birlikte menfaat nasip eyle. Geçmişte yaptığım kötülüklerin şerrinden beni koru ve sana karşı daha fazla günah yapmama engel ol. İtaatini ve beni sana yakınlaştıracak şeyleri bana sevdir. Ey efendim! (Günah ve şeytandan) kaçan sana sığınır, arayanlar sana el açıp yalvarır; tövbe edip bağış-lanmasını dileyen kimse, senin kerem ve lütfuna güvenir. Sen kullarına kerem ve bağış ehli olmalarını öğütledin, kendin ise cömertlerin en cömerdisin. Kullarına affetmeyi emretmişsin, kendin ise çok çok bağışla-yan ve Rahim’sin. 

 Allah’ım! Cömertliğinden ümit ettiğim şeyleri benden esirgeme; bol nimetlerinden ümidimi kesme; bu gecede itaat ehli için ayırdığın büyük kısmetlerden beni de nasipsiz bırakma. Beni yaratıklarının şerrinden koru. Ey Rabbim! Eğer ben bütün bunlara lâyık değilsem, sen cömertlik, af ve mağfiret sahibisin; sana yakışır bir şekilde bana cömert davran, benim hak ettiğim şekilde değil. (Allah’ım!) Sana karşı iyi zannım var; ümidim sanadır ve canım cömertliğine bağlanmıştır. Merhametlilerin en merhametlisi ve cömertlerin en cömerdi sensin.

Allah’ım! Büyük kısmetinden cömertliğinle bana özel bir pay ayır. (Allah’ım!) Vereceğin cezadan affına sığınıyorum. (Allah’ım!) Rızana yakışır bir şekilde amel edip büyük bağışına mazhar olmam ve bol nimetinle mutluluğa kavuşmam için ahlâkımı kötüleştiren ve rızkımı daraltan günahlarımı bağışla.

(Allah’ım!) Şüphesiz eşiğine sığındım; keremine sarıldım; vereceğin cezadan affına ve gazabından hilmine sığındım. O hâlde dilediğimi bana bağışla; istediğim şeylere beni ulaştır. (Allah’ım!) Seni aracı ederek (hacetlerimi senden) diliyorum, senden büyük olan bir şeyi (aracı ederek) değil.”

Duayı okuduktan sonra secdeye giderek yirmi defa “Ya Rabbi”, yedi defa “Ya Allah”, yedi defa “Lâ havle vela quvvete illa billah”, on defa “Maşaallah” ve on defa da “Lâ quvvete illa billah” zikir-lerini söyler, sonra da Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (a.s) sala-vât getirerek hacetlerini Allah’tan istersin.

Allah’a andolsun ki, bu amel vasıtasıyla yağmur damlaları kadar hacet istersen, Allah (azze ve celle) geniş keremi ve sonsuz fazl ve rahmetiyle onları yerine getirir.

11- Şeyh Tusî (r.a) ve Kef’emî (r.a), şu duanın da bu gece okun-masını rivayet etmişlerdir:

اِلهٰي تَعَرَّضَ لَكَ في هذَ اللَّيْلِ الْمُتَعَرِّضُونَ، وَقَصَدَكَ الْقاصِدُونَ، وَأَمَّلَ فَضْلَكَ وَمَعْرُوفَكَ الطّالِبُونَ، وَلَكَ في هذَا اللّيْلِ نَفَحاتٌ وَجَوائِزُ وَعَطايا وَمَواهِبُ تَمُنُّ بِها عَلى مَنْ تَشاءُ مِنْ عِبادِكَ، وَتَمْنَعُها مَنْ لَمْ تَسْبِقْ لَهُ الْعِنايَةُ مِنْكَ، وَها اَنَا ذا عُبَيْدُكَ الْفَقيرُ اِلَيْكَ، الْمُؤَمِّلُ فَضْلَكَ وَمَعْرُوفَكَ، فَإِنْ كُنْتَ يا مَولايَ تَفَضَّلْتَ في هذِهِ اللَّيْلَةِ عَلى اَحَد مِنْ خَلْقِكَ، وَعُدْتَ عَلَيْهِ بِعائِدَةٍ مِنْ عَطْفِكَ، فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ، الْخَيِّرينَ الْفاضِلينَ، وَجُدْ عَلَيَّ بِطَولِكَ وَمَعْرُوفِكَ يا رَبَّ الْعالَمينَ، وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّدٍ خاتَمِ النَّبيّينَ وَآلِهِ الطّاهِرينَ وَسَلَّمَ تَسْليماً، اِنَّ اللهَ حَميدٌ مَجيدٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَ فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَ اِنَّكَ لا تُخْلِفُ الْميعادَ.

“Ey mabudum! Yönelmek isteyenler bu gecede sana yöneldiler; seni kendilerine maksat edinenler bu gecede senin kapına geldiler; arayanlar senin fazl u ihsanına ulaşmayı arzuladılar. Bu gecede senin nice lütufların, ödüllerin, bağış ve hibelerin vardır ki onları kullarından iste-diğine verirsin, esirgersin. İşte huzurunda duran ben, sana muhtaç olan, fazl u ihsanını arzulayan bir kulunum. Eğer bu gecede yaratıklarından birisine ihsanda bulunacak ve şefkatinden kaynaklanan bir ödül vere-ceksen, o hâlde (önce) Muhammed’e ve onun pâk, tertemiz, hayır ve fazilet ehli olan Ehlibeyt’ine rahmet et; lütuf ve ihsanınla bana cömert davran, ey alemlerin Rabbi! Allah’ın rahmeti ve çok selâmı peygam-berlerin sonuncusu Muhammed’in ve onun tertemiz Ehlibeyt’inin üzerine olsun. Şüphesiz Allah beğenilen ve yücedir. Allah’ım! Bana emrettiğin gibi sana dua ediyorum; o hâlde sen de vaat ettiğin gibi duamı kabul buyur. Doğrusu sen (hiçbir zaman) vaadine hilâf etmezsin.”

Bu dua seher vakitleri teheccüd namazında şef’i namazının ardın-dan okunan duadır.

12- Resulullah’ın (s.a.a) bu gecede yaptığı secdeleri yapmak ve secdede okuduğu duaları okumak.

Merhum Şeyh Tusî’nin nakline göre Hammâd İbn İsa, İmam Sadık-‘tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:

“Bir şaban ayının on beşinci gecesi, Hz. Resulullah (s.a.a) zevcesi Âişe’nin yanındaydı. Gece yarısı olduğunda Resulullah (s.a.a) ibadet için yataktan kalktı. Eşi Âişe, uyandığında Resulullah’ı yatağında göremeyince, efendimizi diğer hanımlarının yanında zannederek kıskançlık duygusu kabardı ve yatağından kalkıp diğer hanımların odasına başvurarak, Resulullah’ı aramaya koyuldu. Bir miktar aradık-tan sonra, Resulullah’ı yere yapışmış bir elbise gibi secde hâlinde buldu. Resul-i Ekrem’e (s.a.a) yaklaştığında secdede şu duayı okudu-ğunu duydu:

سَجَدَ لَكَ سَوَادي وَخَيَالي، وَآمَنَ بِكَ فُؤَادي، هذِهِ يَدَايَ وَمَا جَنَيْتُهُ عَلى نَفْسي، يَا عَظيمُ تُرْجى لِكُلِّ عَظيمٍ، اِغْفِرْ لِيَ الْعَظيمَ فَاِنَّهُ لاَيَغْفِرُ الذَّنْبَ الْعَظيمَ اِلاَّ الرَّبُّ الْعَظيمُ.

“(Allah’ım!) Bütün vücudum ve hayalim sana secde eder ve gönlüm sana inanır. İşte ellerim ve işte nefsime karşı işlediğim cinayetler. Ey büyük işlerde kendisine ümit bağlanan büyük, benim büyük günahlarımı bağışla; çünkü büyük günahı ancak büyük Rab bağışlar.”

Sonra başını secdeden kaldırıp tekrar secdeye gitti; bu sefer şu duayı okuduğunu duydu:

اَعُوذُ بُنُورِ وَجْهِكَ الَّذي اَضاءَتْ لَهُ السَّماواتُ وَالأَرَضُونَ، وانْكَشَفَتْ لَهُ الظُّلُماتُ، وَصَلَحَ عَلَيْهِ اَمرُ الأَوَّلينَ وَالآخِرينَ، مِنْ فُجْأَةِ نِقْمَتِكَ، وَمِنْ تَحْويلِ عافِيَتِكَ، وَمِنْ زَوالِ نِعْمَتِكَ، اَللّـهُمَّ ارْزُقْني قَلْباً تَقِيّاً نَقِيّاً، وَمِنَ الشِّرْكِ بَرياً لا كافِراً وَلا شَقِياً.

 “(Allah’ım!) Gökleri ve yerleri aydınlatan, karanlıkları yok eden, baştaki ve sondakilerin işini ıslâh edip onları ani azabından, (verdiğin) afiyet ve selametin değişmesinden ve nimetin yok olmasından koruyan Vech’inin nuruna sığınıyorum. Allah’ım! Bana takvalı, temiz, şirkten uzak olan, kâfir ve bedbaht olmayan bir kalp nasip eyle.”

Sonra da yüzünün sağ ve sol taraflarını toprağa koyarak şöyle söyledi:

عَفَّرْتُ وَجْهي فِي التُرابِ وَحُقَّ لي اَنْ اَسْجُدَ لَكَ،

 “Yüzümü (secde) toprağına sürdüm; zaten bana yakışan da sana secde etmekti.”

Resulullah (s.a.a) geri dönmek istediği zaman, zevcesi Âişe, aceleyle yatağa döndü. Hz. Resulullah (s.a.a) yanına geldiğinde, Âişe’nin hızlı soluk alıp verdiğini görünce, şöyle buyurdu:

“Nedir bu hızlı solumalar? Bu gecenin hangi gece olduğunu biliyor musun? Bu, şabanın on beşinci gecesidir. Bu gecede rızklar bölünür; eceller yazılır; hacca gidecekler kaydedilir. Hiç şüphesiz bu gecede Allah, Kelb kabilesindeki keçilerin kıllarının sayısı kadar yarattıklarını bağışlar ve meleklerini gökyüzünden, yeryüzünde bulunan Mekke’ye gönderir.”

14- Bu gecede Cafer-i Tayyar namazının kılınmasını, Merhum Şeyh Tusî, İmam Rıza’dan (a.s) rivayet etmiştir. Bu namazın kılınış şekli “Mefâtihü’l-Cinân” kitabının ilk bölümünde açıklanmıştır.

15- Bu gece için rivayet edilen namazları kılmak. Ezcümle Ebu Yahya San’anî ve otuz güvenilir kişi İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmişlerdir: Şaban ayının on beşinci gecesi olduğunda, her rekâtta Fâtiha ve İhlâs Suresi’ni yüz defa okuma suretiyle dört rekât namaz kıl ve namaz bittikten sonra ise şu duayı oku:

اَللّـهُمَّ اِنّي اِلَيْكَ فَقيرٌ، وَمِنْ عَذاِبكَ خائِفٌ مُسْتَجيرٌ، اَللّـهُمَّ لا تُبَدِّلِ اسمي، وَلا تُغَيِّرْ جِسْمي، وَلاتَجْهَدْ بَلائي، وَلاتُشْمِتْ بي اَعْدائي، اَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عِقابِكَ، وَاَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ عَذابِكَ، وَاَعُوذُ بِرِضاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَاعُوذُ بِكَ مِنْكَ، جَلَّ ثَناؤُكَ، اَنْتَ كَما اَثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ وَفَوْقَ مايَقُولُ الْقائِلُونَ.

“Allah’ım! Ben sana muhtacım; azabından korkup (sana) sığını-yorum. Allah’ım! İsmimi değiştirme; cismimde değişiklik meydana getir-me; beni zor imtihan ve belâya tâbi tutma; düşmanlarımı bana karşı sevindirme.

(Allah’ım!) vereceğin cezadan affına, azabından rahmetine, gazabın-dan hoşnutluğuna ve senden sana sığınıyorum. Senin (medh ü) senan yücedir; sen, kendini methettiğin gibisin ve bütün vasfedenlerin vasfından ötesin.”

 

Bu gecede yüz rekât namaz kılmak hakkında da hadis-i şerifte çok fazilet zikredilmiştir. Bu yüz rekât namaz, her rekâtta bir Fâtiha ve on İhlâs okunarak kılınır.

Bu gece her rekâtta, Fâtiha, Yâsin, Tebâreke ve İhlâs sureleri okunarak kılınan bir de altı rekâtlık bir namaz vardır ki, kılınış şekli detaylı olarak, recep ayının amellerinin on üç, on dört ve on beşinci gecelerinin amelleri bölümünde zikredilmiştir.

On Beşinci Gün

Bugün Milâd (Doğum) bayramıdır. Bu gün mevlamız ve efendi-miz, on ikinci imamımız, Hz. Mehdi Hüccet-İbn’il-Hasan, Sahibü’z-Zaman’ın mübarek doğum günüdür. (Ona ve babalarına Allah’ın salât ve selâmı olsun).

Hiç şüphesiz Allah’ın emriyle bir gün zuhur ve kıyam edip bütün dünyayı adaletle dolduracaktır.

Bu günde ve her zaman ve her mekânda o yüce İmam’ı ziyaret etmek ve zuhuru için dua etmek müstehaptır.

Bu Ayın Diğer Günlerine Ait Ameller

İmam Rıza’dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:

“Kim şabanın son üç gününü oruç tutup, ramazan ayına birleşti-rirse, Allah-u Teâlâ onun için iki ay ardarda tutulan orucun sevabını yazar.”

Yine İmam Rıza’nın (a.s) ashabından olan Eba Salt-i Hirevî’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Şabanın son cumasında İmam Rıza’nın (a.s) yanına gittim; İmam (a.s) bana buyurdu ki:

“Ey Eba Salt, şabanın çoğu bitti ve işte bu onun son cumasıdır. Şu geriye kalan günlerde geçmiş ihmalkârlıklarını telâfi etmeye çalış; seni ilgilendiren faydalı şeylerle meşgul olmaya koyul; çok dua ve istiğfar et; çok Kur’ân oku ve günahlarından tövbe et; öyle ki ramazan ayı geldiğinde artık Allah’a muhlis bir hâle gelesin (ve o hâl üzere ramazan ayına giresin). O hâlde, boynunda yerine ulaştırmadığın bir emanet kalmasın; kalbinde herhangi bir mümine karşı çıkarmadığın bir kin bulunmasın. Önceden yaptığın bütün günahlardan uzaklaşma-lısın. Gizli ve aşikâr her şeyinde Allah’tan kork ve ona tevekkül et. “Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter.” Bu ayın geriye kalan zamanlarında şu duayı çok oku:

اَللّـهُمَّ اِنْ لَمْ تَكُنْ غَفَرْتَ لَنا فيما مَضى مِنْ شَعْبانَ فَاغْفِرْ لَنا فيما بَقِيَ مِنْهُ

“Allah’ım! Eğer şabanın geçmiş günlerinde bizi affetmemiş isen, geriye kalmış günlerinde bizi bağışla.”

Şaban Ayının Son Gecesinin Amelleri

Merhum Şeyh Tusî Haris b. Muğiratü’n-Nasrî’-den şöyle rivayet etmiştir:

İmam Sadık (a.s) şabanın son ve ramazanın ilk gecesinde şu duayı okurdu:

اَللّـهُمَّ اِنَّ هذَا الشَّهْرَ الْمُبارَكَ الَّذي اُنْزِلَ فيهِ الْقُرآنُ وَجُعِلَ هُدىً لِلنّاسِ وَبَيِّناتٍ مِنَ الْهُدى وَالْفُرْقانِ قَدْ حَضَرَ فَسَلِّمْنا فيهِ وَسَلَّمْهُ لَنا وَتَسَلِّمْهُ مِنّا في يُسْرٍ مِنْكَ وعافِيَةٍ، يا مَنْ اَخَذَ الْقَليلَ، وَشَكَرَ الْكَثيرَ، اِقْبَلْ مِنِّى الْيَسيرَ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ اَنْ تَجْعَلَ لي اِلى كُلِّ خَيْر سَبيلاً، وَمِنْ كُلِّ ما لا تُحِبُّ مانِعاً، يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، يا مَنْ عَفا عَنّي وَعَمّا خَلَوْتُ بِهِ مِنَ السَّيِّئاتِ، يا مَنْ لَمْ يُؤاخِذْني بِارْتِكابِ الْمَعاصي، عَفْوَكَ عَفْوَكَ عَفْوَكَ ياكَريمُ، اِلهٰي وَعَظتَني فَلَمْ اَتَّعِظْ، وَزَجَرْتَني عَنْ مَحارِمِكَ فلَمْ اَنْزَجِرْ، فَما عُذْري، فَاعْفُ عَنّي يا كَريمُ، عَفْوَكَ عَفْوَكَ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ الرّاحَةَ عًنْدَ الْمَوْتِ، وَالْعَفْوَ عِنْدَ الْحِسابِ، عَظُمَ الذَّنْبُ مِنْ عَبدِكَ فَلْيَحْسُنِ التَّجاوُزُ مِنْ عِنْدِكَ، يا اَهْلَ التَّقْوى وَيا اَهْلَ الْمَغْفِرَةِ، عَفْوَكَ عَفْوَكَ، اَللّـهُمَّ اِنّي عَبْدُكَ ابْنُ عَبْدِكَ وابنُ اَمَتِكَ، ضَعيْفٌ فَقيرٌ اِلى رَحْمَتِكَ وَاَنْتَ مُنْزِلُ الْغِنى والْبَرَكَةِ عَلَى الْعِبادِ قاهِرٌ مُقْتَدِرٌ اَحْصَيْتَ اَعمالَهُمْ، وَقَسَمْتَ اَرْزاقَهُمْ، وَجَعَلْتَهُمْ مُخْتَلِفَةً اَلْسِنَتُهُمْ وَاَلْوانُهُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ، وَلا يَعْلَمُ الْعِبادُ عِلْمَكَ، وَلا يَقْدِرُ الْعِبادُ قَدْرَكَ، وَكُلُّنا فَقيرٌ اِلى رَحْمَتِكَ، فَلا تَصْرِفْ عَنّي وَجْهَكَ، واجْعَلْني مِنْ صالِحِي خَلْقِكَ في الْعَمَلِ وَالأَمَلِ وَالْقَضاءِ وَالْقَدَرِ، اَللّـهُمَّ اَبْقِني خَيْرَ الْبَقاءِ، وَاَفِنني خَيْرَ الْفَناءِ عَلى مُوالاةِ اَوْلِيائِكَ وَمُعاداةِ اَعْدائِكَ، والرَّغْبَةِ اِلَيْكَ، والرَّهْبَةِ مِنْكَ وَالْخُشُوعِ وَالْوَفاءِ وَالتَّسْليمِ لَكَ وَالتَّصْديقِ بِكِتابِكَ وَاتّباعِ سُنَّةِ رَسُولِكَ، اَللّـهُمَّ ما كانَ في قَلْبي مِنْ شَكٍّ اَوْ رَيْبَةٍ اَوْ جُحُودٍ اَوْ قُنُوطٍ اَوْ فَرَحٍ اَوْ بَذَخٍ اَوْ بَطَرٍ اَوْ خُيَلاءٍ اَوْ رِياءٍ اَوْ سُمْعَةٍ اَوْ شِقاقٍ اَوْ نِفاقٍ اَوْ كُفْرٍ اَوْ فُسُوقٍ اَوْ عِصْيانٍ اَوْ عَظَمَةٍ اَوْ شَيءٍ لا تُحِبُّ فَاَسْأَلُكَ يا رَبِّ أنْ تُبَدِّلَني مَكانَهُ ايماناً بِوَعْدِكَ، وَوَفاءً بِعَهْدِكَ، وَرِضاً بِقَضائِكَ، وَزُهْداً فِي الدُّنْيا، وَرَغْبَةً فيما عِنْدَكَ، وَاَثَرَةً وَطُمَأنينَةً وَتَوْبَةً نَصُوحاً اَساَلُكَ ذلِكَ يا رَبَّ الْعالَمينَ، اِلهٰي اَنْتَ مِنْ حِلْمِكَ تُعْصى، وَمِنْ كَرَمِكَ وَجُودِكَ تُطاعُ، فَكَأَنَّكَ لَمْ تُعْصَ وَاَنَا وَمَنْ لَمْ يَعْصِكَ سُكّانُ اَرْضِكَ، فَكُنْ عَلَيْنا بِالْفَضْلِ جَواداً، وَبِالْخَيْرِ عَوّاداً يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ صَلاةً دائِمَةً لا تُحْصى وَلا تُعَدُّ وَلا يَقْدِرُ قَدْرَها غَيْرُكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

“Allah’ım! İşte halkı hidayet etmek, hidayet için açık delilleri açıklamak ve hakkı batıldan ayırmak için Kur’ân’ı indirdiğin mübarek ay gelip çattı. (Allah’ım!) Bu ayda bizi sağlık ve selamet içerisinde tut; bu ayı bizim için selamet eyle ve (sonunda) onu bizden rahatlık ve afiyet içinde teslim al. Ey az olanı kabul edip karşılığında çok mükâfat veren! (Şu) az amelimi benden kabul buyur. Allah’ım! Benim için her hayra doğru bir yol açmanı ve sevmediğin her şeyden beni alıkoyacak bir engel çıkarmanı diliyorum senden, ey merhametlilerin en merhametlisi! Ey beni ve gizlide yaptığım kötülükleri affeden, ey yaptığım günahlardan dolayı beni (he-men) cezalandırmayan! Affını diliyorum, affını diliyorum, affını diliyorum, ey Kerim (Allah)! Ey benim ilâhım! Sen bana öğüt verdin, (ama) ben öğüdünü tutmadım; haram kıldığın şeylerden beni sakındırdın, (ama) ben sakınmadım. Huzuruna sunacak bir mazeretim var mı artık?! Sen beni affet, ey Kerim; affını diliyorum, affını diliyorum.

 Allah’ım! Ben, ölüm anında rahatlık ve hesap sırasında affını diliyo-rum senden. Kulunun günahı büyüktür, senin affın iyi olsun, ey takva ve ey mağfiret ehli olan (Rabbim)! Affını diliyorum, affını diliyorum. Allah’ım! Ben senin kulun ve senin kulun olan bir (babanın) ve cariyen olan (bir annenin) oğluyum; zayıfım ve rahmetine muhtacım; sen ise zenginlik ve bereketi kullarına indirensin. Kahreden ve muktedir yine sensin. Kulla-rının amellerini saymış, rızklarını bölmüş, dillerini ve renklerini farklı kılmış ve onları ardı ardına yaratmışsın. (Allah’ım!) Kullar senin bildiğini bilemez, (yüce) kadrini ölçemezler. Hepimiz senin rahmetine muhtacız. (Allah’ım!) Yüzünü benden çevirme; beni, amel, arzu, kaza ve kader açısından yaratıklarının en iyilerinden kıl. Allah’ım! Beni en iyi hâlde yaşat ve en iyi hâlde öldür. Evet, dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduğum, sana kavuşmaya müştak ve gazabından korktuğum bir hâlde, huşulu, ahdine sâdık kalmış, sana teslim olmuş, kitabını tasdik etmiş ve Peygam-ber’inin sünnetine uymuş bir şekilde (sana kavuşmamı sağla.)

 Allah’ım! Kalbimde şüphe, tereddüt, inkâr, yeis, (günah) sevinci, isyan, ayyaşlık, azgınlık, kibir, riya, götseriş, fitne, nifak, küfür, fısk, günah, böbürlenmek veya sevmediğin herhangi bir şey varsa, ey Rabbim, (onları kalbimden silip) yerine, vaadine iman, ahdine sadakat, kaza (ve kaderime) razı olmayı, dünyada züht ile yaşamayı, indinde olana rağbet göstermeyi, bilinç ve gönül rahatlığını, ihlâslı bir tövbeyi yerleştir; bütün bunları senden diliyorum ey Âlemlerin Rabbi! Ey mabudum! (Sen o kadar hilim ve tahammül sahibisin ki, kulların,) hilmine güvenerek sana karşı günah işliyorlar; senin kerem ve cömertliğine güvenerek sana itaat ediyorlar; ama sen onlara, hiç günah işlememişler gibi davranıyorsun. (Allah’ım!) Sana karşı günah işlemeyenlerle ben, yarattığın aynı yeryüzünde yaşamaktayız. O hâlde bize karşı kendi fazl u kereminle cömert davran ve sürekli bize hayır ve ihsanlar lütfeyle; ey merhametlilerin en merhametlisi! Allah’ın, daimî rahmeti Muhammed ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun; öyle bir rahmet ki sayı ve miktarını senden başka kimse ölçemesin, ey merhametlilerin en merhametlisi!”

ehlader

0
Would love your thoughts, please comment.x