İmam Hamanei: Lübnan’ın o zor iç çatışmalı günlerini unutmuyorum. Şehit Seyyid Abbas Musavi buraya yanımıza geldi, bir çözüm bulabilmek için yaklaşık yedi saatlik oturumumuz oldu; ben onun ne kadar…

Şehit Seyyid Abbas Musavi 1952 yılında dünyaya geldi. Hicri 1387 (1967) yılında Sur kentinde İmam Musa Sadr ile görüştü. Seyyid Abbas, İmam Musa Sadr’ın isteği üzerine  İmam Musa Sadr’ın kurucusu olduğu Sur medresesine (İslami Araştırma Merkezi) geçti.

İmam Musa Sadr’ın tavsiyesi üzerine, Seyyid Abbas İslami ilimleri mutalaa etmeye başladı ve iki yıl İmam Musa Sadr’ın huzurunda bulunarak medrese ilimlerini tahsil etti. İmam Musa Sadr onu Irak’ta bulunan Şehit Muhammed Bakır Sadr’a tanıttı. Bu aşamadan sonra Seyyid Abbas o şahsiyetin yardımları ve yol göstericiliğinde manevi merhaleleri kat etti. Seyyid Abbas, Irak’ta Şehit Muhammed Bakır Sadr’ın akidevi ve siyasi düşüncesiyle yetişti, İslami ilimler tahsil etmenin yanında Irak Baas rejimine karşı mücadelede Müslümanlar’ın yanında yer aldı.

1979 yılında İran İslam İnkılabı zafere ulaşınca Saddam’ın gözetimi altına alındı. Baas rejimi polislerinin baskılarının artmasıyla Şehit Muhammed Bakır Sadr’ın tavsiyesiyle Lübnan’a geri döndü. Lübnan’a dönüşünden sonra faaliyet imkanı bulunca Al-Muntazır adında Baalbek’te bir medrese kurdu. Ardından eşi ile birlikte İslam hükümlerini öğretmek için Al-Zehra medresesinide açtı. Yıllar sonra 1989 yılında Hizbullah Şurası, Hücetülislam Abbas Musavi’yi Hizbullah genel sekreterliğine tayin etti. Seyyid Abbas Musavi, 1992 yılı Şubat 16 tarihinde,  işgalci rejimin Güney Lübnan’a hava saldırılarında şehadete vardı.

Seyyid Abbas Musavi 1952 yılında Lübnan’ın Baalbek şehrine bağlı Şit-Nebi kentinde dünyaya gözünü açtı. Babası camii minare mimarisi uzmanlarındandı. Doğumundan kaç yıl sonra ailesi Zahiyye şehrine taşındı. Beyrut’un güneyinde yer alan bu şehirde Seyyid okulunun ilk yıllarını geçirdi. 18 yaşına vardığında Filistin aşkını gönlünde taşıyor ve Filistin halkının katlinden derin acı çekiyordu. Günlerden bir gün babası Seyyid’i evde bulamıyor, günler sonra onun arkadaşlarından bir kaçıyla Suriye’ye gidip askeri talimat aldığı öğreniliyor.

Bunu duyan ailesi, Suriye’ye gidip evlatlarını geri çevirmek isterler. Eğitim kampına vardıklarında, Seyyid’in bir Filistinli ve birde bir Tunuslu’yla eğitim gördükleri halatlardan tırmanırken yere düştüğünü, Filistinli’nin beli ve Seyyid’in ayağının kırıldığını görürler. Seyyid’in ailesi ondan ısrarla eve dönemsini talep eder, Seyyid kabul etmez. Aile eğitim kampının sorumlusunu araya sokar, Seyyid yine dönmeye razı olmaz. Nihayetinde yalvarma sonucunda ayağı iyileşene kadar Beyrut’a dönmeyi kabul eder.

Bir gün Seyyid, İmam Musa Sadr’ı rüyasında görür, babasından onu İmam’la tanıştırmasını rica eder. Babası onu İmam Musa’nın yanına götürür.

İmam Musa Sadr, Seyyid’i görünce çok sevinir ve onun cesaretini sever. Seyyid, iki yıl Sur’da İmam Musa’nın yanında kalıp medrese ilimlerini tahsil eder.

İki yıldan sonra, İmam onun olağanüstü çabasını görünce Abbas Musavi’ya şu tavisyede bulunur: ’’ Artık burası size yetmez, Necef’e gidin.’’ İmam Musa Sadr bir sarık alıp getirir ve Seyyid’in başına koyar, Seyyid Muhammed Bakır Sadr’a da bir mektup yazıp Seyyid Abbas’ı ona tanıtır.

Seyyid Muhammed Bakır ile Seyyid Abbas Musavi arasında müthiş bir ilgi oluşur. Seyyid Hasan Nasrullah’ta İmam Musa Sadr’ın mektubuyla Seyyid Muahemmed Bakır’ın yanına gider, ilk gittiğinde Seyyid Hasan Nasrullah Seyyid Abbas’ı  tanımıyordu.

Seyyid Hasan Nasrullah Seyyid Abbas’ı başta koyu tenli olduğundan Iraklı olduğunu düşünür ama sonra Seyyid Abbas’ın da kendisi gibi Lübnanlı olduğunu öğrenir. Seyyid Abbas, Seyyid Hasan Nasrullah’ı bir gün İmam Ali türbesini birlikte ziyaret ettikten sonra Seyyid Muhammed Bakır’ın yanına getirir ve Seyyid Muammed Bakır Sadr’a şunu söyler: ’’Seyyid Hasan Nasrullah sizin gözetiminizde burda eğitim görüp ilim tahsil etmek istiyor.’’

Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Seyyid Abbas’a bir miktar para verir ve bu parayla Seyyid Hasan Nasrullah’a sarık ve hoca kiyafeti almasını söyler ve ekler: ’’Siz bugünden sonra onun üstadı olacaksınız.’’

O dönemlerde Irak rejimi Seyyid Abbas’ı terör etme peşindeydi, göz altında olan bütün alimler toplanıp  gizlice Irak’tan Lübnan’a geçmeye karar verirler.

Dini ilimler Medresesinin Tesisi

Seyyid Abbas 1979 yılında, Lübnan’ın Baalbek şehrinde, İmam Musa Sadr, Allame Muhammed Hüseyin Fadlullah ve şehit Seyyid Muhammed Bakır Sadr ile birlikte Necef’e gidemeyen talebelere bir dini medrese kurar. İmam Musa Sadr’ın yanında ilim tahsil eden Seyyid Abbas’ın  eşi Ummi-Yasir de kızkardeşlerin eğitimi için Al-Zehra adında bir ikinci medreseyi kurar.

Seyyid Lübnan’da bir mücadeleyi başlatmak için imanlı ve uzman bir güce ihtiyaç duyuyordu, medrese ihlaslı bir gücü oluşturmanın  en doğru yoluydu.

Bu medresenin tesisiyle çaresizlikten Irak’a ve diğer ülkelere giden Lübnanlılar’ı toplayıp faaliyeti için bir zemin hazırladı. Lübnan’ın köylerine ve diğer bölgelerine dini ilimleri tebliğ etmeye giden ilk talebeler bu medresede yetişmişlerdi.

Seyyid Abbas Musavi, siyasi ve düşünsel yaratıcılığıyla bir yandan ve bir diğer yandan nefis terbiyesi ve temizleme yöntemleriyle, özgürlük arayan insanlar yetiştirip mücadeleye yönlendirdi, bu hareketi bütün dünyada bir uyanışa vesile oldu.

Lübnan Hizbullah’ının Oluşumu

İsrail 1982 yılında, Beyrut’a saldırdığında, Seyyid Abbas Musavi, tüm o büyük ve cesur insanları toplayıp bugüne kadar devam etmekte olan İslami Direniş’i tesis etti. Şu hatırlanmalı ki, Seyyid 1979 yılında İran’ı ziyaret ederek İmam Humeyni’nin düşünceleriyle yakından tanışmıştı.

Lübnan 1982 yılında işgalci rejim tarafından  işgal edildi.  Şiialar’ın bu işgal ve gasba karşı şehadet operyasyonları Mustazafin Seferberliği Hareketi adı altında gerçekleşiyordu. Bu hareket daha sonra İslami Direniş adını aldı.

Hizbullah’ın ilk resmi açıklaması 1984 yılında göründü. Dünya mahrumlarını hitap eden bildirgede, Sabra ve Şetila katliamları yıldönümü ve bir yıl sonrası Şeyh Rağip Harb’ın şehadet yıldönümleri hatırlatılıyordu. Bu bildirgeyle Hizbullah varlığını beyan edip, Lübnan için hedeflerini ve planlarını kamuoyununa bildiriyor, Lübnan’ın sömürgeciler tarafından tanzim edilen siyasi düzeninin dönüştürlümesine inandığınıda açıklıyordu.

İşgalci güçle savaşın en ön cephesinde bulunan Allame Seyyid Abbas Musavi, bir çok alim ve kendi öğrencilerinden seçkinlerle istişare sonucu 1991 yılında Lübnan Hizbullahı’nı tesis edip bu Şii hareketin genel sekreteri olarak, imanıyla ve cesaretiyle, halkın farklı sınıflarını özellikle genç nesli kendine cezb etti.

Musavi, Lübnan Şiileri ve Filistin halkı arasında oluşan ihtilafları gidermek için çok çaba gösterip bunun işgalci gücün planı olduğunu göstererek ihtilafları çözdü. Hizbullah’ın Lübnan siyasi alanında varlığını gösterip  siyonistlere karşı şehadet operasyonlarıyla ve elde ettiği şanlı zaferlerle, Lübnan’ın güney ve diğer bölgelerinin Şiilerinin eğilimini kendisine yönlendirmeyi başarabildi. Bu hareket, Lübnan’ın en güçlü ve en etkin siyasi ve askeri oluşumlarından olup Lübnan’ın ciddi sorunlarını çözebilmiştir.

Lübnan güneyinde güvenliği sağlamada yardımcı olmak, Müslümanlar’ın kavim ve fırkalardan bağımsız olarak direniş düşüncesini muhafaza etmek, Lübnan hükümetinin işgalci güçle ilişkilerin normalleşmesini önlemek gibi hedefler Hizbullah’ın önemli programlarındandır.

Seyyid Hasan Nasrullah İle Tanışma

Seyyid Hasan Nasrullah 16 yaşında üniversiteye gitme yerine dini ilimler tahsil etmek için Necef’e gitmeye karar aldı. Irak’ta Seyyid Muhammed Bakır onu Seyyid Abbas Musavi’ye yönlendirdi ve Seyyid Abbas’tan onun ders ve eğitiminden hariç diğer ihtiyaçlarını karşılamasını istedi. Nasrullah 1978 yılına kadar Irak’ta Musavi’nin yanında kaldı.

O ikisinin arasında güçlü ilmi ve dini bir bağ oluşmuştu. 1979 yılında Nasrullah Bekaa’nın siyasi sorumlusu ve Emel örgütünün büro üyesi olarak tayin edildi. Hizbullah 1982 yılında varlığını deklere ettiğinde Seyyid Hasan Nasrullah henüz 22 yaşındaydı. Onun bu yeni hareketteki ilk ödevi direniş güçlerini hazırlama ve askeri çeğirdekler yetiştirmekti.

Nasrullah’ın güçlü hitabeti ve Hizbullah güçlerini etkilemesinin yanında dini ve siyasi görüşlerinin derinliği onu Seyyid Abbas Musavi’nin vasisi olmaya taşıyordu. Nasrullah, hareketin ilk döneminde İsrail’den aldığı ağır darbenin ardından hareketin birliğini ve içdüzenini tekrar oluşturup öncülüğünü yaptı.

İmam Humeyni’nin Düşüncelerinden Esinlenme

İran’da İslami bir devletin oluşmasıyla, işgalci güçlere karşı savaşın ön cephesinde olan Seyyid Abbas Musavi, 1979 yılında İran’ı ziyaret edip İmam Humeyni’nin düşüncelerini yakından tanımak istedi. Seyyid Abbas Musavi, İmam Humeyni’nin zalimin küfrü ve zulmüne karşı eli boş ama iman ve Allah’a tevekkül gücüyle direnme yolunu özümseyip kendisine düşen uluslararası alanda tarihi göreve hazırlandı.

Hizbullah, İmam Humeyni’nin düşüncelerinden esinlenerek, faaliyetlerini işgalci rejimle savaşmayla sınırlandırmayarak Lübnan’ın siyasi ve içtimai alanlarında da önemli rol aldı. Mahrumların, işcilerin ve geri kalmış bölge insanlarının sorunlarını çözmeye katlandı.

Seyyid Abbas Musavi Lübnan’da İslam İnkılabı’nı ve önderini ciddi bir şekilde savundu ve kendi varlığını İmam Humeyni’nin varlığına katarak şehit Muhammed Bakır Sadr’ın sözüne sahip çıktı. Şehit Muhammed Bakır Sadr halka şu tavsiyede bulunmuştu: ’’İmam Humeyni’de eriyin, İslam’da eridiğiniz gibi.’’

Seyyid Abbas Musavi Hizbullah’ın genel sekreteri olarak Lübnan’da ve diğer İslam ülkelerinde fakirliği giderme ve adaleti uygulamada elinden gelen çabayı gösterdi. Bu doğrultuda zalimler ve hak yiyicilerle her türlü mukabeleden çekinmedi. Hizbullah’ın ilk oluşumunda Lübnanlı yetkililer ve devlet adamları bu hareketin siyasi alanda rol oynayacağını ciddiye almıyorlardı, ama geçen yıllarla birlikte halis gençlerin gecegündüz mücadelesi ve direnişiyle bu hareket sadece Lübnan’da etkili bir güçle sınırlı kalmayıp uluslararası sahada işgalci rejime karşı direnen en güçlü hareket olma niteliğini kazandı. Bu nitelik ancak ihlas, maneviyat ve yüce Allah’ın kudretine güvenme ve öz siyasi bilincle elde edilebilirdi.

İslam İnkılaRehberi, İmam Hamenei’nin Hizbullah genel sekreteri Seyyid Abbas Musavi’nin şehadet yıldönümü münasebetiyle açıkladığı mesajından bölümler:

’’Allah’ın rahmeti ve mağfireti bu makamı şanlı, cesur, ihlaslı ve zeki Seyyid’in üzerine olsun ve Allah’ın ve halkın laneti kan içici vahşi siyonistlerin üzerine olsun. Bunlar kirli ve saldırgan hedefleri için hiçbir cinayetten geri kalmazlar. Allah’ın laneti bunları destekleyen habis ve müstekbir hamileri üzerine de olsun. Bunlar bu rejimin büyük cinayetlerini örterek ve onlara yardım ederek kendilerinin gayri insani ve kötülük dolu yüzlerini gün ışığına çıkarıyorlar, bunlar hak arayan Müslümanlar aleyhine herhangi  bir ihanet ve komplodan geri kalmazlar.

Bu yüce aziz şehidin ve mazlum yakınlarının kanlarının haksızca dökülmesi, Lübnan ve Filistin halklarının siyonist işgalcilere karşı haklı mücadelesini daha ciddi ve daha derin bir nitelik kazandıracaktır. Bu seçkin Seyyid ilmi amelle, sözü doğrulukla ve fedakarlığı idrakla bütünleştirmişti. İlahi ve kutsal hedefi olan İslam’ı savunma ve zulüm ve saldırıyla mücadele yolunda şehadete ulaşıp ebedi saadete nail oldu. Onun yolu yarenleri ve cephe dostları ve Lübnan’ın veFilistin’in Müslüman halkları tarafından devam edecektir. İsrail ve Amerika bilsinler ki bu cinayetlerle sulta hedeflerinin önünü açamayacak ve yıllarca zulüm ve kötülük gören halkları korkutamayacaklardır.’’

İslam İnkılabı Rehberi Şehit Musavi’nin Şahsiyetini Takdir Ediyor

’’Görüşüme göre, aziz şehidimiz Seyyid Abbas Musavi’nin sonu, Allah yolunda cihad eden biri için yaşanacak en güzel bir sondu. Allah yolunda direnen biri için, bundan daha iyisi düşünülmezdi. Bizde aynısını arzuluyoruz; ama o başardı ve daha erken maksada kavuştu. Tabii o şehidin olmayışı bizim için bir müsibettir, Lübnan sahnesi için özellikle Hizbullah için ise Allah yolunda verilen bir kurbandır. Merhum şehit Seyyid Abbas Musavi seçkin bir şahsiyetti; onda bir çok üstün özellik toplanmıştı; din, takva ve metaneti zeka ve cesaretle birleştirmişti. Biz onun fedakarlığına Lübnan sahasında tanık olmuştuk. Biz onun burda Lübnan sorunu için heyecanını, himmetini ve üzüntüsünü hiss etmiştik. Ben Lübnan’ın o zor iç çatışmalı günlerini unutmuyorum. Şehit Seyyid Abbas Musavi buraya yanımıza geldi, bir çözüm bulabilmek için yaklaşık yedi saatlik oturumumuz oldu; ben onun ne kadar heyecanlı ve halkın ve mücahitlerin sorunlarını çözmek için himmet gösterdiğini görüyordum. Allah ona rahmet etsin ve onu veliler ile diriltsin. Bu mazlumane şehadetinden ötürü ona ve yakınlarına bol ecir bahş etsin.’’ (İmam Hamanei’nin Lübnan Hizbullahı’nın kadrolarını ziyaretindeki beyanları 1989)

Welayet News

0
Would love your thoughts, please comment.x