“Hükümet karşısındaki silahlı muhalefetin yakınlarda başladığı tam anlamıyla bir yalandır. Askerlerin, polis ve sivillerin genellikle çok vahşi biçimlerde öldürülmesi en baştan beri devam etmektedir.” Prof. Jeremy Salt, Ekim 2011 (Ankara)

Mısır ve Tunus’taki hadiselerden sonra Suriye’de de 2011 başlarında yaygın bir kargaşalığın var olduğunda şüphe yok. Hükümet karşıtı ve lehine gösteriler yapılıyordu ve politik reform hakkında yerli bir tartışma mevcuttu. Fakat Mart 2011 yılında patlak veren ciddi şiddet hareketi, ABD-NATO’nun yeni bir rejim değiştirme gündemiyle uyumlu olarak sistematik olarak yanlış aktarılmıştır.

Hatta öyle ki büyük güçler ve tekelci medya aylar boyunca Suriye’de silahlı bir muhalefet hiç yokmuş gibi davrandı. Buna göre tüm şiddet “barışçıl protestocular” karşısındaki hükümet güçlerinden kaynaklanıyordu. ABD merkezli İnsan Hakları Gözlem Örgütü‘nün (Human Rights Watch) -kiAmerikan Dış İlişkiler Konseyi-CFR ile güçlü bağlantıları vardır- ifadeleriyle “protestocular güvenlik güçleri karşısında şiddete onlar tarafından öldürülmelerine cevap şeklinde, son çare olarak başvurdular sadece.” Bu korkunç bir aldatmacaydı. Washington ve müttefikleri (Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Lübnan’daki bazı unsurlar) daha en başından itibaren Suriye’deki silahlı saldırıları destekliyorlardı.

Suriye’deki yabancı Selefi savaşçıların kaçırmalar, işkence ve idamlardaki varlıklarının ifşa edilmesiyle revize edilmiş emperyal bir hattı görebiliyoruz. Bu “cihatçılar” ya da El Kaide gruplarının, Suriye Arap Ordusundan kopmuş askerlerin önderlik ettiği isyancı Özgür Suriye Ordusunun çok uzağında oldukları ve yerli “devrimin” aşırılıkçılar tarafından “gasp edilmesi” tehlikesi olduğu da söyleniyor.

Deraa: cinayetler başlıyor

2011 Şubat’ında bazı hükümet karşıtı gösteriler başladı. Bunlara Mart ayında, üstelik daha kalabalık olan hükümet yanlısı gösterilerle karşılık verildi. Mart başlarında Deraa’da bazı delikanlılar Kuzey Afrika’dan kopya edilen “Halk rejimin yıkılmasını istiyor” duvar yazıları yüzünden tutuklandılar. Polis tarafından kötü muameleye maruz kaldıkları bildirildi. Time dergisi ise Başkan Esad’ın devreye girerek yerel valinin görevden alındığını ve gençlerin serbest bırakıldığını yazdı.

Bunu takip eden hadiseler bir hayli tartışmalıdır. Batı medyasının versiyonuna göre protestocular resmi binaları yakıp yıktılar ve yerel güvenlik güçleri göstericilere ateş açarak pek çoğunu öldürdü (Time, 22 Mart).

Bunun ardından “protestocular” El-Ömeri Camii önünde gösteri yaptılar ve saldırıya uğradılar. Batı medyası gösterileri çokça abartarak kalabalığın 300.000 kişi olduğunu ve 15 hükümet karşıtı protestocunun öldürüldüğünü iddia etti (AP, 23 Mart). Deraa, 150.000 nüfuslu bir sınır kasabasıdır oysa.

Öte yandan Suriye hükümeti de silahlı saldırıların güvenlik güçleri karşısında başlatıldığını, pek çok polisin öldürüldüğünü ve devlet binalarının yakıldığını iddia etti. Bunu doğrulayan başka bir şey daha vardı. İngiliz Daily Mail gazetesi üst başlıkta güvenlik güçlerini protestocuları öldürmekle suçlarken, El-Ömeri Camisi’ne yapılan baskından sonra güvenlik güçlerince ele geçirilen silahların, AK47 tüfeklerinin ve el bombalarının resimlerini yayınlamıştı. Gazete “silahlı bir çetenin” bir ambulansa ateş açarak bir doktoru, bir sağlık memuru ve polisi öldürdüğünü de kaydetti.

İsrail ve Lübnan medyası ise 17-18 Mart hadiselerinin Suriye hükümetininkine yakın bir versiyonunu sundu. İsrail National News‘teki bir haberde (21 Mart) “Suriye’de 7 polis ve en az 4 gösterici öldürüldü ve Baas partisi karargâhları ve bir mahkeme binası ateşe verildi” deniyordu. Polisler, çatıdaki keskin nişancılar tarafından hedeflenmişlerdi.

Katar kraliyet ailesinin sahibi olduğu El Cezire (29 Nisan) ise Deraa çatılarındaki keskin nişancıların hükümet güçleri olduğunu ima etti ve “Cumhurbaşkanı Beşar Esad binlerce Suriye askerini ağır silahlarıyla birlikte Deraa’ya bir operasyon için yolladı, rejim dünyada kimsenin bu operasyonu görmesini istemiyor” diye yazdı. Fakat El Cezire gizli polisin keskin nişancılarının hem askerleri hem de protestocuları vurduğu şeklinde mantıksız ve alakasız iddialarda bulundu.

Silahlı kuvvetler Deraa’ya özellikle gelmiştiler, çünkü burada polisler öldürülmüştü. Deraa’ya girdiklerinde daha yoğun bir silah ateşine maruz kaldılar ve “protestocuların” yığınak yaptıkları silah ve el bombalarını ele geçirmek için yerel camiye saldırdılar. Michel Chossudovsky şöyle yazmıştı. “Tankların da dahil olduğu silahlı kuvvetlerin Deraa’da kullanılması organize bir silahlı isyana yönelikti. Sınır şehrindeki bu isyan 17-18 Mart’tan beri aktifti.”

ABD’nin kilit bir bölgesel müttefiki Suudi Arabistan, aşırılıkçı Sünni grupları (Selefiler ve Vahhabiler) seküler hükümet karşısında çok önceden silahlandırmış ve finanse etmişti. Şeyh Adnan Arur, Suudi Arabistan’da sürgündeyken hükümette etkin olan liberal Alevi Müslümanlar karşısında kutsal savaş çağrısı yapmış ve “Onları kıyma makinesinde öğütüp etlerini köpeklere atacağız” demişti. Selefilerin amacı teokratik bir devlet, ya da “halifelikti.” Şeyh Muhammed Zubey de “Alevilerin Yahudi ve Hristiyanlardan daha kâfir” olduğunu söylemişti. Kuzey Afrika’daki orijinal slogan “Hristiyanlar Beyrut’a, Aleviler de mezara” diye değiştirilmişti hemen. Kısa bir süre sonra da bu tehditleri uygulamaya başlayacaklardı.

Suudi yetkili Enver el-Eşki sonradan BBC televizyonuna verdiği röportajda silahların Suriye’deki gruplara önceden gönderildiğini ve onların da bunları El-Ömeri Camisi’nde depoladıklarını doğrulamıştı.

Suriye Baas sistemi otoriter olmasına rağmen aynı zamanda seküler ve kapsayıcıydı. Suud, Katar, ABD ve NATO, Başkan Beşar Esad tarafından sürdürülen reform programını rayından çıkarmayı amaçlayan silahlı isyanı desteklediler. Eğer Şam’da kendileriyle daha uyumlu bir hükümet kurulmazsa büyük güçler muhtemelen bir ülkeyi daha mezhepçilik kaosunun batağına sürecekler. Tüm Irak’ta gördüğümüz de budur.

Kaynaklar:

El Cezire (2011), “Deraa, kuşatma altında bir şehir” (Daraa, a city under siege), 29 Nisan.

Daily Mail (2011) “Suriye camisi civarında güvenlik güçlerinin açtığı ateşte dokuz protestocu öldürüldü” (Nine protesters killed after security forces open fire by Syrian mosque),  24 Mart.

Gavriel Queenan (2011) “Suriye: Gösterilerde yedi polis öldürüldü, binalar ateşe verildi” (Syria: Seven Police Killed, Buildings torched in protests), Israel National News, Arutz Sheva, 21 Mart.

Human Rigts Watch (2011) “Böylesi bir dehşete hiç tanık olmadık: Suriye Güvenlik Güçlerinin insanlığa karşı işledikleri suçlar” (We’ve never seen such horror: crimes against humanity by Syrian Security Forces), New York, Haziran 2011.

Jeremy Salt (2011) Suriye’de Gerçek ve Yalan, The Palestine Chronicle, 5 Ekim.

Joseph Wakim (2012) “Arap Baharı modeli Suriye’nin gerçekliği değil” (Arab Spring model not a Syrian reality), ABC Drum Opinion, 27 Haziran.

Michel Chossudovsky (2012) “Suriye: muhalefet hareketinin arkasında kim var? ABD-NATO’nun ‘insani müdahalesi’ için bahane uydurmak” (Syria: who is behind the protest movement? Fabricating a pretext for US-NATO ‘Humanitarian Intervention’), Global Research) 6 Ağustos.

Rania Abouzeid (2011) “Suriye Devrimi, grafiti bir ayaklanmayı nasıl tahrik etti?” (Syria’s Revolt, how graffiti stirred an uprising), Time, 22 Mart.

Truth Syria (2012) “Suriye-Deraa devrimi en başından beri tepeden tırnağa silahlıydı” (Syria — Daraa revolution was armed to the teeth from the very beginning), Anwar Al-Eskhi ile BBC Röportajı, YouTube, 10 Nisan.

Tim Anderson – Opednews

13 Mayıs 2013

Çev: Ozan K. Sarıalioğlu

www.medyasafak.net

0
Would love your thoughts, please comment.x