Saadet Partisi heyetinin 2012 yılında Esad’a gerçekleştirdiği ziyareti anlatan Doç. Dr. Necmettin Çalışkan dikkat çeken ifadeler kullandı.
Milli Gazete yazarı Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, TV5’te yayınlanan “Tarihten Yansıyanlar” programında, Tolga Saçıkara’nın sorularını cevapladı. 2012 yılında Beşar Esad’ı ziyaret eden Saadet Partisi heyetinde yer alan Necmettin Çalışkan, ziyarette konuşulanları TV5’te anlattı.
SEZER’İN CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE İLİŞKİLER GELİŞTİ
Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinin müsbet yönde gelişmeye başladığını ifade eden Çalışkan, “Hafız Esad’ın vefatında Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olarak bizzat cenazeye katıldı. Bu, önemli bir dönüm noktası oldu” dedi.
Çalışkan, bu gelişmeden önce de 1998 yılında varılan Adana Mutabakatının da Türkiye ile Suriye savaşın eşiğindeyken birden bire bir barış havası estirdiğini hatırlattı.
KAMALAK VE KARAMOLLAOĞLU’NUN SURİYE ZİYARETİ
TV5’te yer alan habere göre 2012 yılının ocak ayında dönemin Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ile Temel Karamollaoğlu’nun, kamuoyunda sansasyonel bir etkisi olan Suriye ziyareti gerçekleştirdiğini hatırlatan Çalışkan, Esad’ın yardımcısı Dr. Necah El Attar’ın Saadet Partisi heyetine çok önemli 2 şey söylediğini kaydetti.
Çalışkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İKİ KONUDA ERBAKAN’I ANLAMADIK, İKİSİNDE DE HAKLI ÇIKTI”
“Bizim heyetin Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşmeden önceki bir alt yapı sayılabilecek görüşmeler içerisindeydi. Bu Hanımefendi, bize Millî Görüş’ün tarihini anlattı. ‘Biz, Türkiye siyasetini, Türkiye’nin geçmişini yakından takip ettiğimiz gibi, bugün de Türkiye, bizim için etle tırnak gibi ayrılmaz bir parçamız. Biz, Türkiye’nin parçasıyız. Her şeyi yakından takip ediyoruz.’ Sonra da bize demişti ki, ‘Biz, rahmetli Erbakan Hoca’yı da çok iyi takip ettik. 1969 yılında Bağımsızlar Hareketi olarak ortaya çıkışını, ardından Millî Selâmet Partisi’nin CHP ile yaptığı koalisyonu, ağır sanayi hamlelerini, daha sonra yaşadığı askerî ihtilâl / 1980 darbesini, tekrar yükselişini, belediyeler dönemini, uzun uzadıya, belki 1,5 saat bu süreci anlattı.
“ERBAKAN’IN AK PARTİ’NİN KURULUŞUNA TEPKİSİNİ ANLAMAMIŞTIK”
Ama dedi ki bayan bize, ‘Biz, Erbakan’ın bütün hayatı boyunca mücadelesini, çizgisini takip ettik. Hepsini takdir ettik, tasvip ettik. Yalnızca 2 yerde Erbakan’la uyuşmazlığımız oldu. 2 yerde bu haksız dedik. Bunlardan birincisi, AK Parti’nin kuruluşu. AK Parti, Türkiye’de 2002 yılında iktidara geldiğinde Erbakan, bunlara muhalefet etti. Dedi ki AK Parti’yi Siyonizm iş başına getirdi. Bunlar, Siyonizm’e hizmet edecek. Bu sözü söylediğinde biz, çok garip karşıladık. Çünkü Erbakan, hayatı boyunca bir siyasî mücadele içerisinde ve bu mücadelede hedef iktidar olmak ve iktidar olmak esnasında kendisi bizzat gelememişse de kendi talebeleri sayacağımız, kendi kadrosunun insanları iktidara geldi. Aslında Erbakan, bunların iktidara gelmesine seviniyor. Bunları destekliyor. Yalnız bunlar rahat çalışsınlar diye, bıyık altı gülümseyerek böyle muhalefet ediyor diye düşündük. Çok ağır hakaretler etti. Bunlar Siyonizm’e hizmet edecekler dedi. Sonunda hakikaten gördük ki, bu konuda da Erbakan haklıymış.
“ERBAKAN’IN VİZELERİN KALDIRILMASINA TEPKİSİ BİZİ ŞAŞIRTMIŞTI”
İkincisi de, Suriye ile Türkiye’nin ilişkisinin gelişmesinde hatırlayacaksınız, aramız çok limonî idi. Çok sert bir yapı vardı. Türkiye ile Suriye’nin arasında sınır boyunca mayınlı bölgeler vardı. Giriş çıkış yoktu ve diplomatik ilişkilerimiz de sert düzeyde devam ediyordu. Erbakan, hayatını İslâm Birliği’ne adamış bir insan. İktidara geldi, 11 ay gibi kısa bir süre kaldı. Bu süre içerisinde de çok zor şartlara rağmen D-8 gibi bir oluşuma imza attı. İslâm Birliği’nin temelini attı. Hayatı boyunca en büyük siyasî ideali, Müslüman ülkelerin kalkınması, bir de Müslüman ülkelerin birliği D-8’di. Böyle hedefi olan birisinin, Türkiye ile Suriye arasında vizeler kalkınca muhalefet etmesine biz, çok şaşırmıştık. O zaman Erbakan, ‘Bunlar Türkiye ile Suriye arasında ilişkileri geliştiriyorlar, vizeyi kaldırıyorlar; çünkü Siyonizm, bunlara böyle emrediyor, onun için yapıyorlar’ demişti. Biz buna çok şaşırdık. Dedik ki, 80 milyonluk Türkiye içerisinde Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerinin gelişmesine sevinecek tek bir kişi varsa, o da Erbakan’dır. Biz bunu beklerken, tersine muhalefet etmesine şaşırmıştık; ama ne yazık ki bu 2 konuda da Erbakan haklı çıktı. Hatırlayacaksınız, gazeteci Nihat Genç’in de meşhur, bu konuda kamuoyunda yayılan, şöhret bulan sözü var; ‘Bunlar, Türkiye ile Suriye arasında vizeleri kaldırdılar, kapıları açtılar; çünkü bununla birlikte tüm terör gruplarının Suriye’nin içerisine girmesini sağlıyorlar. Suriye’nin, emperyalizm tarafından rahat kuşatılması için alt yapı oluşturuyorlar. Daha sonraki hedef, Suriye’nin işgali. Bölünmesi’ dedi. Aynen de, üzülerek ifade etmek gerekir ki, bunlar gerçekleşti.”
ORTAK BAKANLAR KURULU’NA VARAN İLİŞKİLER DÖNEMİ
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, daha sonra iki ülke arasında vizelerin kaldırıldığını, mayınların temizlendiğini, günlük geçişlerin başladığını, Hatay’da turistik tesislerin açıldığını, iki ülkenin ‘dostluk barajları’ adı altında Reyhanlı ve Karaçay barajlarını inşa etmeye başladığını, Fenerbahçe ile Halep Spor’un dostluk maçı yaptıklarını, ortak Bakanlar Kurulu toplantısı düzenlendiğini anlattı.
Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan ile Beşşar Esad’ın, Antalya’da aileleriyle birlikte beraberce 5 gün tatil yaptıklarını da hatırlatan Çalışkan, “Bu da aslında diplomatik ilişkilerin çok çok ötesinde bir iş birliğiydi” dedi.
Çalışkan, o dönemde karşılıklı yatırımların olduğunu, Gaziantepli birçok sanayicinin Halep’te yatırım yaptığını, Haleplilerin de Türkiye’nin değişik bölgelerinde sanayi tesisleri yatırımları olduğunu hatırlattı.
ESAD: SİZİN BİR VİLÂYETİNİZ OLMAK DA DAHİL, HER TÜRLÜ İŞ BİRLİĞİNE HAZIRIZ
Bu dönemde ilişkilerin her geçen gün daha da geliştiğini, geliştikçe de Suriye’nin artık adeta Türkiye’nin bir parçası haline geldiğini belirten Çalışkan, bu aşamada dikkat çeken bir açıklamada da bulundu.
Çalışkan, şöyle konuştu:
“Beşşar Esad, anlaşıldığı kadarıyla böyle bir sonu görüyordu. Böyle bir işgalin olacağını, ülkesinin parçalanmayla karşı karşıya kalacağını görüyordu. Bunun için de o zamanın Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’a teklifi şu oldu: ‘Biz, sizin vilâyetiniz olmak da dahil, her türlü iş birliğine hazırız.’ Bu kadar ileri düzeyde bir iş birliği gerçekleşti, gelişti; ama bugün, bütün bunların sonunda (…) ‘Suriye ile ilişkileri geliştireceksiniz’ diye talimat alanlar, gün geldi ki ‘Suriye ile düşman olacaksınız’ talimatı aldılar. Bu talimatı aldıktan sonra da her şey tersine döndü.
Biliyorsunuz, işte son savaş başlamadan önce zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’ye, Şam’a gönderildi. 8 saatlik uzun bir görüşme yaptı. Bu görüşmede de telkini, ‘Derhal…’ Bize iletilen buydu; o zaman Suriye Cumhurbaşkanı (Esad) da söyledi, ‘Türkiye’nin Dışişleri Bakanı yanımıza geldi. Talepleri, Amerikalıların istedikleri(ydi). Sanki Türkiye’yi temsilen değil de Amerikan elçisi gibi gelmişti. Hatta biz de kendisine bunu söyledik. Siz kendinizle ilgili bir öneride bulunacaksınız diye düşünmüştük; ama bu zaten Amerikalıların söylediği’ demişti.
Milli Gazete