Şüphesiz ki rabbani âlimler her devirde ilim ve amel semalarında parlayarak örnek yaşamlarıyla takipçilerinin yollarına ışık tutmuşlardır. Risalet ve imamet güneşinden aldıkları ısı ve ışıkla yer ehline tecelli ederler ve onları nur kaynağına ve vahiy hanedanına ulaştırırlar. İlahi ve rabbani âlimler, takipçileri Öz Muhammedi irfanının kanatları üzerine bindirerek onları mişkat ve melekûta doğru yükselirler.
Muvahhid küfür savaşçıları arasında bir sima vardır ki sahip olduğu üstün hasletlerden dolayı onu kendi kategorisindeki rabbani âlimlerden ayırır. Asrın sevgilisi ve kalplerin fatihidir. Siyasetteki keskin görüşü ve duruşuyla, fıkıhtaki derin ilmi donanımıyla, ilim ve irfandaki basireti ve ferasetiyle, ibadetindeki ihlası ve küfür karşısındaki asil duruşu ve cesaretiyle büyük bir örnek olmuştur. Evet, bu rabbani âlim İmam Humeyni’dir.
İmam gerek bireysel gerekse de toplumsal yaşantısının her alanında gerçekten örnek bir şahsiyetti. Adeta takva abidesiydi. İstedik ki bu kısa yazımızda günlerini, saatlerini kısacası ömrünü sürekli murakabe ve muhasebeyle geçiren arifi billah İmam rahmetlinin Ramazan ayını nasıl değerlendirdiğini yakınlarının dilinden öğrenelim.
İmam Humeyni’nin (ra) mübarek Ramazan ayına karşı özel bir teveccühü vardı. Bu yüzden bu mübarek ayda bütün mülakatlarını iptal eder ve kendisini dua, ibadet ve Kur’an okumaya vakfederdi. Kendisi Ramazan ayını “Ramazan ayı, başlı başına (büyük) bir iştir” şeklinde değerlendirirdi. İmam’ın yakınlarından biri şöyle diyor: “Bu mübarek ayda imam, şiir okumaz ve yazmazdı, hatta şiir bile dinlemezdi. Özetle imamın bu ayda özel bir haleti ruhiyesi olurdu. Öyle ki bu ayın tamamını neredeyse Kur’an-ı Kerim okumak, dua etmek ve bu aya mahsus özel amellerle geçirirdi.
Sahurda ve iftarda çok az yerdi, hatta çoğu kez hizmetçiler imamın bir şey yemediğini düşünürlerdi.
İbadet ve Teheccüdü
İmamın bu mübarek aydaki ibadet ve teheccüdü özel programlarının başında gelirdi. İmam, ibadeti ilahi aşka ulaşmak için bir araç olarak görürdü. Açıkça şöyle beyan ederdi: “Aşk vadisinde, ibadete cennete erişmek için bir araç gözüyle bakılmamalıdır.”
İmamı tanıyanların çoğu onun gençlik yaşlarından itibaren gece namazına ve teheccüde son derece önem verdiğini ve bunu yaşantısının önemli bir parçası olarak gördüğünü naklederler.
İmamın bazı yakınları diyorlar ki gece yarılarının zifiri karanlığında bazen imamın odasına yavaşça girdiğimizde onun rabbiyle samimi ibadetine, aşk ve şevkle mabuduyla münacatına şahit olurduk. Özel bir huzu ve huşu içinde rükûa ve secdeye gittiğini görürdük. İmamın o andaki âşıkça ibadeti ve duası tarif edilmezdi. Sanki geçirdiği o gece imamın kadir geceseydi.
İmamın bürosundaki yetkililerden biri bu hususta şöyle nakleder:
Elli yıldır ki imamın gece namazı terk olmadı. İmam (ra.), hastalığında ve sağlığında, zindanda ve özgürlüğünde, sürgünde ve hatta kalp krizi geçirip hastaneye kaldırıldığında hasta yatağında bile gece namazını terk etmedi.
İmamın, nafilelere özel bir inayet ve teveccühü vardı. Hiçbir zaman nafileleri terk etmezdi. Yaşlılık döneminde fiziki yönden son derece rahatsız ve bünyesi zayıf olmasına rağmen akşam ve yatsı namazlarını nafileleriyle eda etmeden iftarını açmazdı. Geceler sabaha kadar namaz kılar ve rabbiyle münacat ederdi. Sabah namazından sonra biraz dinlenir ve sabah erkenden işlerini yapmaya hazırlanırdı.
Hanım Zehra Mustafavi şöyle diyor:
İmamın raz-ü niyazı ve gece yarılarındaki nale ve gözyaşı öylesine şiddetli ve etkiliydi ki insanı gayri ihtiyarı ağlatırdı.
Kum ilimler havzasının üstatlarından biri şöyle anlatır:
Bir gece Hacı Mustafa’nın (imamın oğlu) misafiri oldum. Mustafa’nın müstakil bir evi olmadığı için babasıyla aynı evde kalıyordu. Gece yarısı uykudan uyandım, nale figan sesleri işittim. Endişelendim ve kendi kendime “Allah muhafaza acaba kötü bir şey mi oldu?” dedim. Dayanamadım ve Hacı Mustafa’yı uykudan uyandırdım ve “evde kötü bir durum mu var?” dedim. Bunun üzerine oturdu ve sese biraz kulak verdikten sonra “İmamın sesidir, teheccüd ve ibadetle meşguldür” dedi.
Ramazan ayında gece namazı ve teheccüd konusunda olağanüstü bir gayreti vardı. Evinin muhafızlarından biri şöyle anlatır: Bir mübarek Ramazan ayının gecesinde gecenin bir vaktinde bir iş için imamın odasının önünden geçmek zorunda kaldım. O sırada imamın hıçkırık seslerini işittim, öylesine içten ağlıyordu ki etkilenmemek elde değildi. Evet, gecenin karanlığında imam rabbiyle münacat ediyordu.
İmamın hayatının son dönemlerinde geçirdiği Ramazan ayıydı, ev halkının rivayetine göre imamın bu Ramazanı diğer Ramazanlardan çok farklıydı. Şöyle ki İmam gözyaşlarını silmek için daima yanında bir mendil taşırdı. Ancak son mübarek Ramazan ayında yanında bir de havlu bulunduruyordu ve gecenin geç saatlerine kadar ondan faydalanıyordu.
Kur’an’a olan özel ilgisi
İmam rahmetlinin Kur’an’ı Kerim’e özel bir ilgi ve teveccühü vardı. Günde yedi defa Kur’an okurdu. Bulduğu her fırsatta hemen Kur’an’a sarılırdı. Çok az bir zaman bile bulsa hemen Kur’an’ı açıp okurdu. Defalarca görülmüştür -ki iftar sofrası serilip hazırlanmadan dakikalar öncesi ki genelde oruçlularda yorgunluk ve tembellik belirtileri olur- imam o saatleri Kur’an okuyarak geçirirdi. Gece namazından sabaha kadar Kur’an okurdu.
İmamın yakınlarından biri şöyle anlatır:
İmam, Necef’de ikamet ettiği yıllarda bir defasında göz ağrısına yakalanmıştı. Bunun üzerine doktora gitti. Doktor, imamın gözlerini muayene ettikten sonra şöyle dedi: “Sağlığınız için ve gözlerinizin dinlenmesi için birkaç gün Kur’an okumayı bırakmalısınız.” İmam, gülümseyerek “Doktor bey, ben gözlerimi Kur’an okumak için istiyorum, Kur’an okuyamayacağım gözün bana ne faydası olur ki, siz bir şey yapın da ben Kur’an okuyabileyim.”
Necef’de imamın yakınlarından biri şöyle diyor: “İmam, Ramazan ayında günde on cüz Kur’an tilavet ederdi; yani üç günde bir Kur’an’ı hatim ederdi.”
Buna ilave olarak her yıl Ramazan ayından birkaç gün önce tanıdıkları hakkında Kur’an okutur ve sevabını onlara hediye ederdi.
İmam’ın Ramazan Ayı Hakkındaki Tavsiyelerinden Kesitler
Ramazan ayına birkaç gün kalan şu günlerde tefekkür edin, kendinizi ıslah edin ve Hak Teâlâ’nın teveccühünü kazanın.”
Kötü davranışlarınızdan ve amellerinizden istiğfar edin, Allah muhafaza eğer günahlara mürtekip olmuş iseniz Ramazan ayı girmeden tövbe edin. Dillerinizi Hak Teâlâ’nın münacatına alıştırın. Sakın bu ayda töhmete, gıybete ve kısacası günaha duçar olmayın. Rabbin huzurunda, ilahi nimetler içinde ve onun misafirlik evinde günahlara bulaşmayın. En azından orucun zahiri adabına riayet edin. Karınlarınızı yemeden içmeden alıkoyduğunuz gibi gözünüzü, kulağınızı ve dilinizi de günahlardan alıkoyun. Şimdiden karar alın ki dilinizi gıybetten, töhmetten, kötü sözlerden ve yalanlardan koruyun. Hasedi ve diğer çirkin şeytani sıfatları kalbinizden söküp atın.
Ramazan ayının sona ermesiyle eğer amellerinizde ve kötü davranışlarınızda bir değişiklik olmamışsa ve oruç ayından önceki ruh haliniz ile diğer aylar arasındaki ruh haliniz arasında bir farklılık olmamışsa bilin ki sizden istenilen (gerçek) orucu hakkıyla yerine getirememişsiniz.
Birinin gıybet etmek istediğini görürseniz ona engel olun ve ona söyleyin ki: “Biz, Ramazan ayının şu otuz günü içinde haram işlere duçar olmayacağımızı ahdettik.” Eğer gıybete engel olamıyorsanız o meclisi terk edin, artık orada oturup ve gıybeti dinlemeyin. Yine tekrarlıyorum ki Ramazan ayının şu otuz günü boyunca dilinizi, gözünüzü, kulağınızı ve bütün uzuvlarınızı kontrol altına alın.
Ramazan ayının adabına teveccüh ederek amellerini yerine getirin; işiniz sadece (yüzeysel) dua okumak olmasın belki işiniz gerçek manasıyla dua etmek olsun.”
İmam’ın Ramazan Ayındaki Siyresi
İmam Necef’de ikamet ettiği yıllarda medreseler Ramazan ayı tatiline girmeden önce Şeyh Ensari Mescidinde tehzib ve tezkiye konularında ahlaki nükteler beyan ederdi. Yine konuşmalarının birinde nefis tezkiyesi hakkında öylesine etkileyici ahlaki konular beyan etti ki mescitte hazır olanların ağlama sesleri mescidin manevi fezasını doldurdu. Dinleyiciler kendi kapasitelerince İmam’ın (ra) eğitici beyanlarından feyzler aldılar.
İmam mübarek Ramazan gecelerinde dostları ve yakın ders arkadaşlarıyla dua ve ibadet meclisleri tertip ederdi. Bu meclislerde ilk önce Kur’an tilavet edilir sonra da Ehl-i Beyt İmamlarının (as) nurani beyanlarını içeren “Abekatul Envar” adlı kitabın metninden okunurdu. Bu manevi meclis ve mahfiller sahura kadar devam ederdi.
İmam (ra) her yıl düzenli olarak Ramazan ayı hulul etmeden ve havzalar tatile girmeden önce köylere, kasabalara ve şehirlere tebliğe gidecek olan talebelere özel ders bırakırdı. Onlara Ramazan ayının adabı hakkında nasihatler eder ve gözetilmesi gereken ahlaki hususları beyan ederdi. Bu celselerin birinde talebelere şöyle buyurdu: “Orucun zahiri adabına riayet edin, karınlarınızı yemeden içmeden alıkoyduğunuz gibi gözünüzü, kulağınızı ve dilinizi de günahlardan alıkoyun. Şimdiden dilinizi gıybetten, töhmetten, kötü sözden ve yalanlardan korumayı ahdedin. Kalbinizden hasedi ve diğer şeytani sıfatları temizleyin. “İnkitau illallah/ağyardan kopup Allah’a kavuşma” melekesini kazanmaya gayret edin. Amellerinizi halis ve riyasız yerine getirin. İnsanlardan ve cinlerden olan şeytanlardan uzaklaşın.”
Mahmud Ekberi / ehli-beyt.org