Yaşam, bize hibe edilen bir nimettir. Yaşam, iyilikler kötülükler, inişler çıkışlar ile doludur. Kah çok zor kah da çok içe sinen bir şekilde geçmesi ile zamanın akışını unutturur. Zorluklar gerçekte her kişinin hayatının deneyimleridir. Hayatın zorluklarının ve lezzetlerinin geçici olacağını bilmek, insanın zorluklarda sabırsızlanmasını ve sevinç dolu anlarda da kendini kaybetmesini engellemek için yeterli. Bundan dolayı her insan kendisi için en iyileri yaratıp  yaşama nimetinden en iyi şekilde yararlanmalıdır.

Biz irademiz, azmimiz ve deneyimlerden ders çıkarmamız ile ümitsizliği ümide, mağlubiyeti galibiyete ve göz yaşlarını gülüşlere çevirmeye kadiriz. Bunun için daha iyi yaşama sanatını bilmemiz gerekiyor. Bunu bilirsek hayatımızın her anında mutluluk ve neşe ile yaşayacağız. Mükemmel anlar yaratmak bizim elimizdedir.

Biz mutlu ve bahtiyar yaşamak için ortak bir ilkeye veya kurala erişmek istiyoruz. Halbuki böyle bir sihirli ilacın dış dünyadaki varlığı söz konusu bile değil. Her insanın isteklerinin ve zevkinin başka insanlara kıyasla farklı olmasından dolayı  bütün insanların başarılı olması ve isteklerine ulaşması için de ortak bir ilke veya yasa söz konusu olamaz. Böylece her insan daha iyi yaşamak için kendine özgü bir yol seçmelidir.

Bütün bunlara rağmen daha iyi yaşamak için genel olarak belli kurallar mevcuttur. Din alimleri, düşünürler ve psikologların sözlerinde bu kurallara rastlamak mümkün. Bu sözlere ve özdeyişlere dikkat ederek daha sağlam yollarda yürünebilir. Bu büyük insanlar ve uzmanlar daha iyi yaşamak için gereken ilk adımın insanın “zihninde” atılmasını düşünüyorlar. Psikologlar insanın zihninin olağanüstü bir güce sahip olduğunu hatırlatarak şöyle bir düşünceye sahipler:” Sizin başınıza gelen bütün olayları sizin düşünceleriniz belirleyip kontrol ediyor. “

İnsan kendi düşünce tarzını değiştirmeye gücü yetiyor. Hayatında yaşanan olaylardan ve hatalardan çıkarılan dersler sayesinde her insan kendi yolunu analiz edecek potansiyele sahip oluyor. Örneğin bir insan yıllar önce başka bir karar alması halinde şimdi daha iyi bir yaşama sahip olabileceğini ancak hatalı bir karar vermekle sorunlu bir hayat yaşadığını kolayca anlayabilir.

Bazı insanlar ise akıl yormak ve düşünmeye talip insanlar olmadıklarından dolayı şöyle bir kanıya sahipler: “Oluruna bırak!”

Bu tip insanlar daha iyi yaşamaya talip olmayanlardır. Bunlar kendilerini bir yaprak gibi rüzgara bırakmışlardır. Aklı bir kenara bırakıp işler hakkında düşünmemek insanı büyük sorunlarla karşı karşıya bırakır.  İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa. ve ilahi peygamberler ise halkın aklının ve düşüncesinin yetiştirilmesi ve terbiyesi için her türlü çabayı göstermişlerdir. Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz saa. de Müslümanları işleri üzerinde akıl yormaya ve düşünmeye yönlendirip daha iyi yaşama sahip olmalarını istiyordu.

Düşünce, ruhun yetiştiricisi ve tamamlayıcısıdır. Düşünmek ile hatalar azalır ve insanın ruhsal potansiyelleri de dışarı vurur. Düşünce ve fikir, varlık aleminin gerçeklerine giden yolları bize sunar.

İyilikler ile ilgili düşünceler devam etmesi halinde insan da yavaş yavaş iyiliğe doğru harekete başlayıp davranışları da güzel ve layık olur. Bu gerçekler, Vahiy hanedanı imamlar ve peygamberlerimizden rivayetlerde de değinilen konulardır.

İmam Sadık as bu konu ile ilgili şöyle buyurmaktadır:” Düşünce, insanı iyiliklere ve bunları uygulamasına yöneltir. “

Her kişi fikir ve düşüncesi ile vücudunda saklı olan büyük güçleri yüzeye çıkarıp fiilen kullanması ve uyandırması gücüne sahiptir. Bu mesele ise insanın daha iyi yaşamasına yol açacaktır.

Doğru ve derin düşünme yolunda en büyük engellerden biri de insanın günlük hayatında farklı düşüncelerin ve fikirlerin hücumuna maruz kalıp zihninin karışmasıdır. Kimi zamanlar insanlar, eskide yaşadığı acı hatıralar ile uğraşıp düşünceye dalar. Ancak bu düşünme tarzı bir işe yaramayacaktır. Tam tersi insanın neşesini kaçırıp onun güçlerini de zayıflatmış olacak. Kötü hatıraları düşünmek insanın enerjisini de dikkat çekici bir derecede sömürür. Bu yüzden insanların düşüncelerini kontrol etmesi de kaçınılmaz ve zaruri görünmektedir.

Düşüncenin kontrolü ve düzeltilmesi de insanların en kadim zamandan peşinde olduğu bir arzudur. İnsanoğlunun en önemli özelliklerinden ve başka varlıklar karşısındaki ayırıcı özelliği olan düşünme ve fikir’den en iyi şekilde yararlanıp doğru düşünme tekniğini de öğrenmesi lazım.

Masum Ehlibeyt’imizden edilen rivayetler ve Kuran-ı Kerim’de de düşünmenin en güzeli, gerçekleri ve varlık ve yokluk meselelerini araştıran düşünme tarzıdır. Bunun örnekleri ise, Allah’ı, alemi ve insanı tanımaya çalışmaktır.

İmam Sadık as bu konu ile ilgili şöyle buyurmaktadırlar: “Kullar akılları ile kendi Allah’ını tanıyıp kendilerinin yaratılmış olduklarını anlarlar. ”

 

İmam Ali as. ise şöyle buyurmaktadır: “Akıl aracılığı ile Allah’ı tanımak daha devamlı bir hale gelir. ”

İnsan daha iyi yaşamak için varlık alemi, yaratan ve onun sonsuz gücü üzerinde fikir yürütmesi lazım. Eşsiz yaratana sırtını yaslamak ve güvenmek insana huzur veren bir olaydır. Allah’ın sonsuz gücü ile insanın arkasında olduğunu ve insanı koruduğunu hatta ondan istediğini icabet edeceğini bilmek birçok kaygı ve boş düşüncenin insandan uzaklaşmasına neden olur. Yaradanı tanımak ve ona elden geldiğince yakınlaşmak insanın kalbini parlatır ve aklın daha fazla gerçekleri kavraması için zemin hazırlar.

Allah-u Teala, Kuran-i Kerim’in Ali İmran Suresinin 191’inci ayetinde bu konu ile ilgili şöyle buyurmaktadır: ” Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.”

Kuran-ı Kerim bu kişileri akıl ehli olarak adlandırır. Yani akıl ehli, Allah’ı her durumda yad eden ve alemlerin yaratılışını düşünen insanlar olarak tanıtır. Bu insanlar alemin yaratılışını düşünmeleri ile tedbirli ve en güzel yöneten bir yaratanın varlığını anlarlar. Bu onların daimi zikridir. Onlar bu alemin ötesinde Allah’ın ceza ve mükafat vereceği sonsuz bir hayatın var olduğunu anlayan insanlardır. Kuran-ı Kerim açısından akıl sahipleri, ahiret aleminin ve diğer alem olmadan yaratılışın temelden batıl olacağını anlayanlardır. Onlar Allah’tan rahmet dileyenlerdir. Bu düşünce tarzı insanı iyiliklere çağırıp onun kötü ve güzel olmayan davranışlardan sakındırır. İşte bu düşünce tarzı insan için daha iyi bir yaşam vadediyor.

Varlık alemini, ahiret alemini düşünmek ve Allah’ın hiçbir işinin hedefsiz ve boş olmadığına kanaat getirmesi ve yaratılıştan güdülen amacın insanın  iyiliklere ve kemale doğru yetiştirilmesi olduğuna inanmak, ahlakı da güçlendiren bir etkendir. Bu doğrultuda yürüyen bir insan faziletleri kötü huylardan ayırt edebilir ve her daim faziletler ve iyilikler tarafında adım atmayı seçer.

İmam Sadık as aklın bu boyutu ile ilgili şöyle buyurmaktadır:” Asıl akıl, iyi ameli kötü ve güzel olmayan amelden ayırabilen akıldır. “

Şimdi ömrünün her anına daha dikkatli bakmanın zamanıdır. Ömrünü nasıl geçirmişsin? Acaba düşünme ve akıl yormayı mı seçmişsin yoksa sadece denemekle mi meşgulsün? Tabii en iyi yol, akıl ve düşünme yoludur. Bundan ötürü daha iyi yaşamak için ilk olarak aklını öne çıkarıp düşünmekle başlayalım.

Yaşam dediğin hareketlilik demek

Yaşam dediğin coşku demek

Yaşam dediğin yeni gece, yeni gün yeni düşünce demek…

 

parstoday

0
Would love your thoughts, please comment.x