Şeyh Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Henüz üç yaşındayken babası vefat etti. Annesinin ve kardeşlerinin himayesi altında büyüdü. 1948 yılında İsrail’in Filistin’i işgal etmesi üzerine ailesi ile birlikte Gazze’ye hicret etti.

Şehid Ahmet Yasin, 1952 yılında Gazze’deki İmam Şafi Okulu’nda ilköğrenimini tamamladı. Yine aynı yıl bir yüzme faaliyeti esnasında başının üzerine düşerek boynunu kırdı ve boyundan aşağısı felç düştü. Felçi olması onun eğitimine devam etmesine engel teşkil etmedi ve Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi’nde tamamladı.  Liseden mezun olan Ahmed Yasin, bazı ilim adamlarından özel eğitim aldı ve kendini çok iyi bir şekilde geliştirdi. Birçok alanda bilgi ve birikim sahibi oldu. Daha sonra öğretmen olarak tayin edildiği okulda çalışmalarına devam etti.

Siyonistlerin 1967’de Filistin’in büyük bir bölümünü işgal etmesi üzerine, kendine önderlik edecek birini arayan Filistin halkında direniş bilincinin oluşmasında Şeyh’in büyük rolü oldu. Gazze’de İslam Merkezi’ni kurmasıyla bir direniş okulu olan Hamas’ın tohumlarını atmış ve halkın gözünde manevi bir lider konumuna gelmeye başlamıştı. O dönemlerde Ahmed Yasin’in yaptığı çalışmalarından ötürü rahatsızlık duyan Siyonist rejim onu defalarca gözaltına almış ve sorgulamıştı.  Şeyh Siyonistlere Hayberi hatırlatıyordu. Sorgulamalarda işkenceler gördü, felçli olmasına rağmen gözlerine ve kulaklarına darbeler almıştı. Gözlerinin önünde çocuklarına işkenceler edildi, tuvalet yasağı gibi aşağılık işkencelere maruz kalmıştı.

1984 yılında Şeyh Yasin ve beraberindeki birçok kimse tutuklandı. Şeyh Ahmed Yasin, İsrail’i yıkarak yerine İslami bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildi. Yargıçların suçlamalarına karşılık,“Halkımın üzerindeki zulmün kaldırılması için çalışmam vatanıma ve halkıma karşı görevimdir” ifadesiyle onurlu ve vakarlı bir duruş sergiledi. Şeyh, bir yıl sonra gerçekleştirilen esir değişiminin ardından serbest bırakıldı. Serbest kalan Ahmet Yasin Filistin direnişinin başına geçti.

Şeyh Yasin’i sorgulamalar, tutuklamalar, işkenceler durduramıyordu. 1987 yılında işgalcilere karşı başlayan intifadadan kısa bir süre sonra beraberindeki Müslüman Kardeşler idarecileriyle yapılan istişarelerin neticesinde Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas’ı kurdu. Hamas Filistin’i Siyonist düşmanın işgalinden kurtarmak için mücadele edecekti.

Ahmed Yasin, 1989 Mayıs’ında beraberindeki yüzlerce Hamas mensubuyla tekrar tutuklandı. Hamas’ı kurmakla suçlanan Ahmet Yasin’in mahkemedeki“Ben Hamas’ı kurmakla şeref duyarım. Yaptıklarım işgale karşı direnmem için dinime karşı görevimdir. Bunu yapmak ise Filistin’deki halkımın haklarını korumam için meşru bir hakkımdır.” ifadesi onun içindeki direniş ruhu ve samimiyetinin tezahürü olarak ortaya çıkıyordu. 1991’de mahkeme kararını açıkladı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ona ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail’i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi. Ahmet Yasin ise“Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır.”diyerek felçi bedenine rağmen dik bir duruş sergilemiş oluyordu.

Hapisteyken İsrail’in tekliflerine “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim. Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan iyidir.”Cevabıyla tavizsiz ve kararlı bir dava adamı olduğunu açık bir şekilde dile getirmiş oluyordu.

Şeyh Ahmed Yasin’in hapis hayatındaki birçok sahne, Yusuf (as)’ın hayatından alınmışa benziyordu. “Ey Rabbim! Zindan benim için siyonistlerin gayri meşru işgallerini onaylamaktan, meşru olmayan bir hâkimiyeti meşru görmekten hayırlıdır”sözüyle tam bir Yusuf as tavrı göstermişti.

Şeyh, 1997 yılında Hamas’ın siyasi Birim sorumlusu Halid Meşal’e suikast girişiminde bulunan iki mossad ajanı karşılığında serbest bırakıldı. Gazzeye döndü ve 2000 yılında başlatılan Aksa İntifadası’nın başına geçerek manevi önderlik görevine tekrar devam etti. Ancak Ahmet Yasin, Siyonistler tarafından birinci derecede tehlike olarak görülüyordu ve bunun neticesinde birçok suikast girişimine maruz kaldı.

Şeyh Ahmet Yasin 22 Mart 2004’te sabah namazı sonrasında Siyonist askeri güçleri tarafından yapılan füze saldırısında beraberindeki 7 korumasıyla şehit düştü.

O, Hasan el-Benna’nın “Allah yolunda şehitlik en büyük arzumuzdur” mirasını, muştusunu ve şiarını devam ettirmişti.

Onun tekerlekli sandalyeye mahkûm, felçli bedeniyle gösterdiği direniş, dünyevi unsurları kendine engel görenlere emsalsiz bir örnekti. Tekerlekli sandalye üzerinde gösterdiği direniş ve nihayetinde ulaştığı şehadet, arkasındaki ölü, suskun birçok kimsenin uyanmasına vesile oldu.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi liderlerinden Cemil Mecdelavi “Şeyh Ahmed Yasin’in ağzından çıkan sözler, işgale karşı ateş topuna dönüşmekteydi. Şeyh Yasin, hayatının her anında hatta tutuklu olduğu dönemde dahi vahdetin sembolüydü. Şeyh Yasin, tüm Filistinlilerin babasıydı. Güçlü ve sarsılmaz duruşuyla modeldi. Filistinli hareketler, şehidlerine verdikleri sözlere, Filistin’in tüm toprakları kurtarılıncaya kadar sadık kalacaktır ” sözüyle Ahmet Yasin’in arkasında nasıl bir etki bıraktığını gözler önüne seriyordu.

Ahmet Yasin, gerçekten vahdetin sembolüydü. Filistin’in işgalden kurtulup özgür olması için mücadele veren her grup için bir liderdi. O Filistinlilerin arasına ekilmeye çalışılan fitne tohumlarına karşı halkını uyandırıyordu. Onları tek çatı altında topluyordu. Kuşatıcı bir düşüncesi vardı.

Aynı zamanda organize etme gücü ve hatipliğiyle insanları peşinden sürüklüyordu.

İslami Cihad Hareketi’nin Gazze’deki liderlerinden Nafiz Azzam’ın da ifade ettiği gibi, insanlığın anlamının kalmadığı, vatana vefa duygusunun yittiği bir dönemde Şeyh Ahmed Yasin, direniş sancağını omuzlarında yükseltti. Tekerlikli sandalyenin esiri olmasına rağmen ümitsizliğe düşmedi.
Nihayetinde arzuladığı şehadete kavuştu.

0
Would love your thoughts, please comment.x