Sosyal medyanın toplumda meydana getirdiği bozuklukları Emre Yumrukaya, İslami Analiz’deki köşesinde ele aldı. Yazıda önemli gördüğümüz bir bölümü sizler için alıntıladık:
Kişinin özel hayatındaki alanları, fotoğraf veya anlık duygular içeren yazılar vasıtasıyla tam olarak tanımadığı-reel etkileşim yaşamadığı binlerce insan ile paylaşma temayülü, uzun vadede çocuklarımız üzerinde nasıl bir etki doğuracak? Bu durumun çocuklarımız için bir rutin haline gelmesi, özel hayat sınırlarını koruyan, İslam kültürünün ördüğü sağlam surların aşılmasına neden olacak mı?
Müslüman ailenin, dindar yetiştirme gayreti içerisinde olduğu kız çocuklarının, hazcı dünyanın fotomodelleri/pop ikonları gibi soyut stüdyo ortamında çekilmiş ‘’tüketime’’ dönük katalog fotoğraflarını andıran resimlerini, mütemadiyen sosyal paylaşım sitelerinde yayma istekleri, “anne olma kutsiyetini” ileriki günlerde ne şekilde etkileyecek?
***
Herkes hakkında her şeyi öğrenme arzumuz, herkesin hakkımızda her şeyi öğrenmesi talebini doğurdu. Modern insan bu duruma çabuk alıştı ve narsist dürtülerin yardımı ile bireysel alanın tüm pencerelerini meraklı/ilgili takipçilere açtı. Sosyal medya insanlara şöhretin “kolaylığını” anlattı. Sosyal ağlar, bireye, hayatını, nasıl görünmek istiyorsa o şekilde düzenleme imkânı veriyor. Birey olduğu gibi değil, görünmek istediği gibi görünebiliyor. Sanal dünyanın bireyleri kimliklerini kendi belirlemiyor; like’ların düzenlediği “kendisi olmayan” belirlenmiş bir kimlikle yaşıyor. Bu dünyanın mesajı “Nasıl görünmek istiyorsan öyle görün” değildir; “seni nasıl görmek istiyorlarsa öyle görün”dür. Sosyal medyada takipçi sayılarının çokluğu ile övünme hezeyanı, belki de, tarih boyunca hiç bu kadar kolay ve yaygın bir şekilde Tekâsür suresinin muhatabı kılmamıştı insanları.
İlahi öğretiden kopan modern insan, “Farz”a göre yaşamayı bırakıp “Tarz”a göre yaşamaya başladı. Kabul görme, muteber olma dürtüsü tutsak etti insanı; beğenilmenin şehvetine kapıldı, yeni dünyanın putu olan niceliğe alıştı. Ancak, şunu unuttu; Müslümanlar, dışlanan, horlanan, yurdundan sürülen bir Peygamber’in (s) ümmeti idi. Unutuldu! Dokuz yüz elli sene kutlu peygamberlik vazifesine rağmen, inananların/beğenenlerin/takip edenlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmemişti Hz.Nuh’a …
Bu hal, inananları, kibir ve kendini beğenmeye (ucb) sevk etti, Rahman’ın sınırları zorlandı, İlahlığa öykünme boy gösterdi. Hâlbuki hatırdan çıkarılmaması gereken sadece Mütekebbir olan Allah’tır. Kul olma bilincini geliştirecek olan; gözümüzün önünde uçuşan/savrulan soyut profil fotoğrafları ve aktüel durum bildirimleri değil, Rahman’ın, hikmetini arayarak yakîn’imizin artmasını sağlamak için önümüze koyduğu tabiat ve yaratılış fotoğraflarıdır. Her yaptığı/yarattığı sergili sadece Bedî olan Allah’tır.
***
Hayatımıza giren her köklü teknolojik yenilik, terimlerimizin/kelimelerimizin yeni anlamlara kavuşmasına sebep oldu. Bu da çoğunlukla, teknolojinin seküler modern bilim temelli gelişmesi nedeniyle menfi yönde bir değişim gerçekleştirdi. Örneğin facebook, twitter, instagram vb. gibi sosyal paylaşım siteleri, aslında gayet aşina olduğumuz kavramları ters yüz edip önümüze koydu. Bunlar beğenmek (like), takip etmek (follow) ve paylaşmak (share) gibi kelimeler. Çevrimiçi sosyal ağlar içerisinde ciddi ağırlığı olan sosyal paylaşım siteleri, anılan bu terimler üzerine bina edilmiş ve yükselmiştir.
Liberal değerlerin şekillendirdiği yeni dünyanın kavram, değer ve çağrışımlarının isimleri her ne kadar bizim literatürümüzdeki ile aynı olsa da, bu sadece isim benzerliğinden ibaret bir durumdur. Bizlerin kavramlara yaklaşımı ile hazcı dünyanın kavramlara/değerlere yaklaşımı arasında derin uçurumlar vardır. Sosyal medya aracılığıyla kavramlarımız “kof kütüklere” dönüştü, tahrif ve tahfif edildi. Kavramlara yüklenen yeni anlamlar dünya görüşümüzü menfi yönde derinden etkiledi.
Beğenmek
İyi, güzel, hoş bulmak, takdir etmek, tasvip etmek gibi anlamları ihtiva eden kelime seçmek gibi sorumluluk yükleyen iradî bir durumu temsil eder.
Takip etmek
Yakalamak veya yetişmek için arkasından gitme, izinde olma… Doğru yolun öğreticisi Peygamberleri, bir mezhep imamını, bir müçtehidi, mürşid-i kâmili, üniversitede aydın bir hocanın kürsüsünü takip etmek… Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin (Nisa:104), Şeytanın adımlarını takip etmeyin (Nur:21)…
Paylaşmak
Hüznü, sevinci, nimeti paylaşmak; dostu ortak etmek… Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım -Âkif-
Görüldüğü üzere, kısaca izaha giriştiğimiz tüm terimler dinamik bir forma sahip olup, sabır, gayret, emek ve sebat gibi aktif duygu ve iradî davranışsal durumları temsil etmektedir. Sosyal ağlar içerisinde ise kavramların önemi, farenin tek tuşuna bir birimlik kuvvet uygulamak derecesinde hafiflemektedir. Örneğin, “paylaşmak” kavramı infakı, vermeyi, îsârı, fedakarlığı ifade eden bir anlam alanına sahipken, sosyal medyada “gıybet, vesvese, fahşa ve münkeri de içerecek şekilde genişletilmiş ve tahrif edilmiştir.
Kimi yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini de eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: «Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak» derler. Eğer onlar: «İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘bizi gözet’» deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. (Nisa:46)
***
Sonuç olarak, sosyal medya ile mahremiyet algımızın esneyerek -bu zorunlu- hassasiyetin günden güne yitiriliyor olması; beğenilme/kabul görmenin verdiği haz ile kulluk sınırlarının aşılarak değişen ahlakımız; “insan olmak” yolcuğunda en önemli araçlarımız olan kavramlarımızın tahrif ve tahfif edilerek hayat tarzımızı liberal/kapitalist değerlere endekslememiz…
Değindiğimiz gibi hayatımıza giren her yeni radikal teknolojik yenilik ne bir şey ekliyor ne de çıkarıyor; her şeyi değiştiriyor. Her şeyin değiştiği bu dünyada değerlerimiz ve ilkelerimiz üzerine sabitkadem olmak; modern dünyanın üzerimizde kopan yıkıcı vaveylalarına karşı bizi bir zırh gibi koruyacak, azim ve sebat ile direnme kültürümüzü yaşatacaktır.