Afrika’da ebola virüsünün yayıldığı coğrafyaya bakıldığında, bu virüsün Gine, Liberya ve Sieraleon’da salgın hale geldiği, bu ülkeler yoksul olmalarına rağmen Amerika’nın iştahını kabartacak Allah vergisi servete sahip olduğu anlaşılıyor. Üstelik Amerika devleti Çin ve Rusya’nın Batı Afrika ülkelerine iktisadi açıdan nüfuz etmelerini engellemek istiyor.
Gerçek şu ki soğuk savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği süper güçleri arasında yaşanan silah yarışı bilim adamlarını biyolojik silahlarda virüsleri kullanmaya yöneltti. Ancak burada esas soru şu ki, neden ebola virüsü tespit edildikten 30 yıl sonra ve bu virüsün aşısı üzerinde de on yıl çalışılmasına rağmen birden bire 2013 yılında Gine’de salgın hale geldi?
Gine Cumhuriyeti bir bakıma Afrika kıtasının zengin ve bir bakıma da yoksul ülkelerinden biridir. Bu ülke alüminyumun ham maddesinin üçte bir kesin kaynaklarına sahip olup bu maddeyi üreten en büyük ikinci ülke sayılır. Bilindiği üzere alüminyum, her ülkede önemli ve stratejik sanayilerinden biridir. Bundan başka Gine önemli oranda altın, elmas ve demir madenlerine sahiptir, öyle ki ülkenin başkenti ve hemen hemen her yerinin topraklarında demir zerrecikleri tespit edilmiştir.
Gine’nin en büyük gelir kaynağı, madenleridir. Buna göre bu alanda önümüzdeki on yıl içinde 50 milyar dolar yatırım yapılması öngörülüyor. Bu bağlamda Amerika ve Çin arasında ciddi bir rekabet yaşanıyor.
Öte yandan uygun iklim şartları Gine’de mekanize tarım için uygun zemin oluşturuyor. Kahve, tahıl, pirinç, muz, badem ve bal Gine cumhuriyetinin önemli ihracat ürünlerini oluşturuyor. Bu yüzden gelişmiş ve hatta gelişmekte olan ülkeler ülkeler Afrika ülkelerine özel bir gözle bakıyor.
Gerçekte şimdiye kadar ebola virüsün salgın merkezi olan Gine, Liberya, Mali ve Sieraleon gibi ülkeler yüksek kaliteli ham alüminyum, bakır, altın, demir vesaire yüksek kaliteli ucuz ham madde elde etmek için iyi birer hedef ülkedir ve hepsi de bu maddelerin bakımından zengin ülkeler sayılır. Bu yüzden Amerika’dan başka Çin yönetimi de son yıllarda Afrika kıtasına özel ilgi duymaya başlamıştır. Çin’in Afrika ile 2000 yılında 10 milyar dolarlık ticareti 2012 yılında 166 milyar dolara yükseldi ve böylece Çin, Afrika kıtasının birinci ticari ortağı oldu. Bu konu tabi ki Amerika’yı derinden kaygılandırmaya başladı.
Aslında Çin’in Afrika’ya ve özellikle batısına özel ilgisinin sebebi, bu bölgede bulunan yaklaşık 60 milyar varil petrol yataklarıdır. Petrol üzerinde yaşanan rekabetin kızışması ve enerji kaynaklarına çeşitlilik kazandırmak ve böylece enerji güvenliğini temin etmek yönündeki istek başta ABD olmak üzere Batılı devletleri Çin’i mümkün mertebe Afrika’da zengin kaynaklardan uzaklaştırmaya ve bu bölgeleri kendi tekellerine almaya yöneltiyor. Bu süreçte Amerika devletinin ebola virüs gibi silahları devreye soktuğu belirtiliyor.
Amerika’nın ebola virüsü salgını yaşandığı bölgelerde iktisadi çıkarlarına bakıldığında, Pentagon’un 2014 ve 2015 yıllarında ebola virüsle mücadele bahanesi ile Liberya’ya askeri güç sevk etmesine veya Nijer, Cibuti, Burkina Faso ve Güney Sudan gibi en ıssız bölgelerde İHA üsleri kurmasına veya Mali’de Fransız askerlere destek vermesine şaşırmamak gerekir. gerçekte Amerika’nın Batı Afrika bölgesine nüfuz etmek istemesinin önemli bir sebebi Çin’in bu bölgede bulunan bol maden kaynaklarına ulaşmasını engellemektir.
Amerika devletinin Afrika’ya musallat olma planı oğul Bush iktidarı döneminde ve Bakanı Donald Ramsfild tarafından değişti. O dönemde Çin Afrika kıtasına girmeye başladığı ve yeni ticari ve enerji anlaşmaları yapmaya başladığı anlaşılmıştı. Bu anlaşmalardan biri, Çin’in Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi ile yaptığı ticari anlaşmaydı, ki bu da Batı’nın Libya üzerindeki hakimiyetine yönelik ciddi bir tehdit sayılıyordu. Gerçi Amerika Ekim 2011’de Libya’da isyancılara mali destek verdi ve NATO harekatı ile birlikte Kaddafi dosyası dürüldü.
Afrika’nın batısında ebola salgını medya organlarının baş haberi olunca başka ülkeler virüsün aşısı için mali yardımda bulunmaya başladı. Bu bağlamda AB ülkeleri 1.3 milyar dolar, ABD 100 milyon dolar, Avustralya 18 milyon dolar, Britanya 80 milyon pound ve microsaft firması da 100 milyon dolar Amerika’nın Masachuset gibi tıbbi araştırma merkezlerine ödediler. Sonuçta Lancet tıp dergisi 31 Temmuz 2015’te Dünya Sağlık Örgütü DSÖ’den naklen Kanada’da ebola aşısı başarıyla yapıldığını duyurdu.
Lancet tıp dergisinin raporunda Kanada’nın ürettiği ebola aşısı bu virüsten etkilenen Gine’de bazı hastaların üzerinde denendiğini ve hastalık yüzde yüz kontrol altına alındığını açıkladı.
Uzmanlar ise Amerikalı ve Kanadalı firmaların ürettiği aşı yüzde yüz sonuç vermemiş olsa bile, Afrika kıtasını kasıp kavuran ebola virüsü yüzünden bu açıklama Kanada ve Amerika için büyük bir kazanç sağlayacağını belirtti. Nitekim söz konusu Amerikalı ve Kanadalı firmalar bir yandan aşıyı üretmek üzere uluslararası geniş mali yardımlardan yararlanırken, öbür yandan da satacakları aşıdan büyük gelir elde edecekti.
Ebola virüsü salgını iktisadi çıkarların yanında Amerika için askeri çıkarları da olmuştur. Amerika devleti ebola salgınından ticari kazançlarının yanı sıra askerlerini de ebola ile mücadele, barışı korumu ve Batı Afrika’da faaliyet yürüten sağlık personelini koruma bahanesi ile bu bölgede konuşlandırdı. Gerçekte Amerika bu krizden Afrika kıtasında bulunan güçleri Africem komutanlığını yönetmek üzere konumunu pekiştirmek istiyordu.
Africem 2008 yılında Amerika’nın emperyalist emelleri doğrultusunda Afrika kıtasında kuruldu. Bu yüzden eğer ebola virüsü salgını ile mücadele planı bu komutanlığın gözetimi altına alınsaydı, bu salgın hastalık binlerce Amerikalı askerin Liberya gibi bir ülkede konuşlanmasına iyi bir bahane olacaktı. Amerika’nın eski Başkanı Barack Obama 16 Eylül 2014’de yaptığı açıklamada Amerika’nın Liberya’da operasyonlarını koordine ve gözetlemek üzere ortak komuta merkezi kurulacağını açıkladı. Bu konu kısa bir süre sonra gerçekleşti, üstelik kamuoyunda hiç bir hassasiyet de uyandırmadı. Gerçekte Liberya, son on yılda Amerika’nın asker ve teçhizat konuşlandırdığı Afrika kıtasında son ülke sayılır.
Afrika’da ebola virüs salgınından kaynaklanan tehditlerin şiddetlendiği dönemde Amerika ebola virüsle mücadele ve Batı Afrika’ya yardım bahanesi ile bu bölgeye 4 bin asker sevk etti. 2014 yılının sonbaharında ABD dönem Başkanı Obama Batı Afrika’da sağlık merkezleri açma bahane ile 4 bin asker gönderdi. ABD kongresi de Aralık 2014’te ebola virüs salgını ile ABD içinde ve dışında mücadele etmek üzere 5.48 milyar dolar tahsis etti.
ABD dönem Başkanı Obama 4 bin askeri Batı Afrika’ya göndermesi dolaysıyla yaptığı konuşmada tarihte en önemli uluslararası tepki, epidemik hastalıkların kontrol altına alınması için kurulan Amerikan merkezi olduğunu ileri sürdü, fakat bu kadar askerin hangi görev için Batı Afrika’ya gönderildiğine açıklık getirmedi. Amerikalı askerler, birçok uzmanın itiraf ettiğine göre, 4 bin asker hele dursun, ABD ordusu tıbbi yardım eğitimi gören hiç bir askeri gücü olmadığı halde Batı Afrika’ya sevk ediliyordu. Bu yüzden bu askerlerin ebola virüsle mücadele ve hastaları tedavi etmek gibi bir görevin üstesinden gelemeyeceği açıkça ortadaydı. Aslında eğer Amerika gerçekten ebola hastalarına yardım etmek isteseydi 4 bin asker yerine 4 bin sağlık personeli göndermesi gerekirdi.
Amerika Afrika kıtasında iktisadi ve askeri çıkarların dışında bir de siyasi çıkarların peşindedir. Buna göre Amerika Çin gibi rakiplerini uluslararası rekabet arenasında zayıflatmaya veya silmeye çalışıyor. Nitekim Çin’de sars hastalığının salgın hale gelmesi, Batı dünyası ekonomik durgunluk yaşadığı bir sırada Çin ekonomisinin büyüme hızını yavaşlatmayı başardı. Ebola virüsü salgını da Çinli yatırımcıların Afrika’da yatırım yapmalarını ve Amerikalı firmaların yerini almalarını yavaşlattı.
Amerika’nın ebola virüs salgınından el ettiği bir başka siyasi çıkar, bu ülkeden dünya medyasında insani bir imaj yaratmaktı. Amerika devleti Dünya Sağlık Örgütü Afrika’da acil durum ilan ettikten sonra kısıtlı sayıda sağlık personelini uluslararası medya organlarında büyük propaganda eşliğinde bu bölgeye yolladı. Batılı medya organları aynı zamanda Çin’in Afrika’da ebola salgınına yönelik duyarsızlığından söz etti, fakat Çin Dışişleri Bakanlığı habere tepki gösterdi ve bu yüzden bu haber tekzip edildi.
Amerika devletine yönelik sempatiyi başta Afrika olmak üzere dünya kamuoyunda arttırmak beyaz sarayın önemli hedeflerinden biridir. Zira beyaz saray, bu diplomasiden kaynaklanan meşruiyetle dünya genelinde şom amaçlarına daha düşük maliyetle ulaşabileceğini biliyor. Gerçekte ABD dönem Başkanı Obama insani bir misyon maskesi altında ve ebola salgınını kontrol altına alma bahanesi ile Afrika kıtasında sağlam bir siyasi ve askeri konum kazanmak istedi. Nitekim Amerika ve Kanada devletleri ebola aşısından da benzer bir şekilde yararlandı. Bu iki ülke türlü bahanelere dayanarak ABD güdümünde olmayan Afrika ülkelerine bu aşıyı vermekten kaçındılar ve halen de kaçınıyorlar.
Aslında Amerika’nın ebola bahanesi ile Batı Afrika’da bulunmasının bedeli, elde ettiği siyasi, askeri ve iktisadi kazanımlara kıyasla yok denecek kadar azdır. Nitekim ebola salgını Amerika’nın Gine, Liberya ve Sieraleon ülkelerinde etki gücünü de arttırdı.
Yine ilginçtir ki Amerika devleti Teksas’ta bir ebola vakasına rastlandıktan sonra tüm eyaletlerde bu virüsle mücadele için sağlık ekipleri kurulmasına karar verdi, fakat Afrika’da binlerce Afrikalı bu virüs yüzünden ölünce bu bölgeye sadece askeri güç sevk etti. Bu durum Amerika devletinin Batı Afrika ülkelerinde askeri, siyasi ve iktisadi varlığını takviye etmek istediğini ve ebola virüsü bunun için sadece bir bahane olduğunu ortaya koydu. Nitekim Afrika halkının en temel ihtiyacı Amerikalı askerler değil, uzman hekimler ve deneyimli sağlık personeliydi.
Sonuçta binlerce Amerikalı askere Batı Afrika’ya gitmeleri ve bu muğlak savaşa katılmaları emredildi. Ancak ebola virüsünü Amerikalı askerlerin silahları değil, hekimler, hemşireler, ilaçlar ve dünya sağlık örgütü öldürdü. Afrika medyası ise ebola salgını sırasında Amerika devletinin bu ölümcül virüsü kara kıtaya insanları öldürmek üzere yaydığı ifşa edilince devletlerinden Amerikalı askerlerin ebola ile mücadele bahanesiyle ülkelerine çöreklenmelerine engel olmalarını istedi.