“Suudi Arabistan Ordusu, İran’ın kalbine yapılacak bir savaşta hedeflerini gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip midir? 1953 yılından bu yana ABD Savunma Bakanlığı tarafından eğitim ve denetlemelere tabi tutulan Suudi Ordusunun askeri ideolojisi tam olarak neyi içeriyor?”
Araştırmacı yazar Ali Murad: Suudi yönetimi kendi başına savaşa girebilir mi?
“Görünüşe bakılırsa, ileri teknoloji silahlara ve büyük bir askeri bütçeye sahip olan Suudi yönetimi, tüm bunlara rağmen savaşı kazanmak için paralı askerlere, milislere ve Amerika Birleşik Devletleri’ne güvenmek yerine kendine has bir savaş gücü oluşturamıyor.” Gazeteci yazar Ali Murad, Suudi Arabistan’ın tarihi ve hedefine ulaşmak için dış güçlere bağımlılığı hakkında yazdığı makaleyi sizler için derledik.
Gazeteci Ali Murad, Suudi Arabistan’ın tarihi, Batılı ülkeler ile ilişkileri, Batıya bağımlılığı, desteği ve savaşları kazanmak için edindiği silahları ele aldığı makalesinde, Amerika Başkanı Donald Trump’ın Riyad’a düzenlediği resmi ziyarete değindi. Washington ve Riyad’ın yaklaşık 110 milyar Dolarlık silah anlaşması imzaladığı bu ziyaret, makalede “uğursuz” olarak tanımlandı. Diğer yandan bu anlaşma bazı kesimler tarafından Ortadoğu’daki silah yarışını tehlikeli bir şekilde besleyen bir hamle olarak değerlendiriliyor.
“Suudi Arabistan’ın, geçtiğimiz on yıl zarfında vekâlet savaşlarına katılan bir ülke olmaktan, kendi ordusu ile doğrudan savaşa girerek hedeflerine ulaşabilen bir ülke statüsüne geçmeye çalıştığı açık bir şekilde görülüyor. Bugün, Suudi Arabistan liderliğindeki güçlerin başarısız Yemen saldırılarının başlangıcından bu yana 3 yıldan fazla zaman geçti.” Gazeteci Murad diğer yandan, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın “savaşı İran’a çekme” tehdidine dikkat çekti.
“MintPress News” haber sitesinde yayınlanan makalede, Ali Murad Suudi Ordusuna dair kritik sorular yöneltti: “Suudi Arabistan Ordusu, İran’ın kalbine yapılacak bir savaşta hedeflerini gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip midir? 1953 yılından bu yana ABD Savunma Bakanlığı tarafından eğitim ve denetlemelere tabi tutulan Suudi Ordusunun askeri ideolojisi tam olarak neyi içeriyor?”
Ülkeden önce kral
“Orduların büyük kısmı, ülkelerinin önceliklerine ve yönetimlerin doğasına dayanır. Ancak Suudi Ordusunda, geçmişten alınan dersleri, ülkenin askeri stratejisini, teknolojik gelişmeleri ve ulusal değerleri kapsayan ideolojik konumu göz ardı edilen bir oluşum söz konusudur.” Bu ifadelere makalesinde yer veren yazar şöyle devam etti: “Suudi Arabistan’ın mevcut durumu, kendi değerlerini ilkokul çağındaki çocuklara öğreterek, halkın bilincine köklü bir şeklide yerleştirilen bir slogan ile özetlenebilir: “Allah, kral, vatan”
Gazeteci Murad, makalesinin devamında ideolojinin düzenlenmesinin önemini vurguladı: “Kuveyt ve Katar dâhil olmak üzere Körfez ülkelerinin çoğunluğunun, Prensin üzerinde bir “vatan” kavramına dayalı ulusal sloganları olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Böylece ümmete, kendi egemenliğinden önce üstünlük veriyor: “Allah, ümmet, prens” Buna göre Suudi Arabistan’ın ulusal sloganı, hükümdar ailesinin savunma çıkarlarını, ümmetin önüne geçirme sürecinin ilk adımıdır.”
Yazar, Hicaz topraklarını işgal ettiklerinden bu yana Suudilerin girdiği savaşlara değiniyor: “Yöneticilerin milisler ile askeri etkiye sıkı bir şekilde bağlanarak, kendi ideolojilerinin arkasında nasıl savaşa katıldığına dair pek çok örnek vardır.” Gazeteci Ali Murad ardından şuna işaret etti: “Kral Abdülaziz’in geçtiğimiz yüzyılın başlarından 1930’lu yıllara kadar Arap yarımadasındaki askeri hamlelerine bakıldığında, kuruluşundan bu yana geçen onlarca yıl içerisinde, düzenli ordunun performansını değerlendirebilmek için, krallığın hiçbir güvenilir tecrübesi ve askeri uzmanlığı olmadı. 60’lı yılların başlarında Yemen’e karşı girdiği savaş, bu konudaki tek istisnadır. Ne var ki Yemen savaşında da, Suudi Ulusal Muhafızları tarafından savaşa mütevazı bir katılıma şahit olduk.”
Yazar makalesine şu sözleri ekledi, ”1990 yılında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi ve birkaç ay sonra Suudi Arabistan’ı tehdit etmesinin ardından Kral Fahd, rejimini işgalden korumak için Amerika Birleşik Devletleri’ne “Harem-i Şerif” topraklarına asker temin etmesi yönünde resmi talepte bulundu. Nitekim Suudi Arabistan’ın güvenebileceği düzenli bir ordusu yoktu. Ardından Amerikan Hava Kuvvetleri, Suudi Kara Kuvvetlerinin Kuveyt yakınlarındaki sınırda bulunan Hafci kasabasına girmesinin yolunu açtı. Buradaki savaş, Suudi topraklarında Amerikan deniz piyadelerinin varlığına karşın Suudi Arabistan halkının artan öfkesini biraz hafifletmek konusunda yardım etti.” Yazar, şöyle devam etti:“2009 yılındaki Saada savaşı, Suudi askerlerindeki yetersizlik ve zayıflığı ortaya çıkardı. Yemen ile olan savaşta onlarca Suudi askerinin öldüğü kaydedildi.”
Yazar, 2015 yılı Mart ayından beri Suudi Arabistan’ın Yemen’de sürdürdüğü saldırılara değindi: “Suudi Krallığının Hava Kuvvetlerinin sağladığı desteğe rağmen, Kara Kuvvetlerinin kökleşmiş zayıflığı, Körfez Krallıklarının silahlı kuvvetlerinin yerine savaşması için yabancı paralı askerlere olan büyük bağımlılığı sayesinde açık bir şekilde ortaya koyuldu. Bu sayede, Suudi güçlerinin sınırdaki komşu cephelere ilerlemek konusundaki başarısızlığı ve merkezleri işgal etmek konusundaki yetersizliği de gün yüzüne çıkarıldı.”
Yazar sözlerine şunları ekledi, “Suudi yönetiminin başarısızlığına rağmen, düzenli bir ordunun askeri gereksinimleri henüz hala belirlenmiş değil. Bunun yerine, Suudiler ağırlıklı olarak Vahhabi ideolojisine sahip olan silahlı milislerden oluşan yabancı vekiller ile savaşa girme stratejisine dayanıyorlar.” Ali Murad makalesinin devamında, bu unsurun yanı sıra, ham madde ve yatırım fonu bulunmasına rağmen yerli silah üretimine yatırım yapılmamasının, Suudi Ordusunu silah temin etmek için dış yardımlara muhtaç ettiğini belirtti. Ki, bu durum ülkeyi Batı kökenli silahların ticareti için kârlı bir pazar haline getirdi.
Güven tarihi
“1929 yılı Mart ayında, Suudi Arabistan’ın kurucusu Abdülaziz Âl-i Suud, İngiliz Kraliyeti Hava Kuvvetleri tarafından desteklenerek, topraklarını korumak için geçmişte güvendiği milisleri yenmeyi başardı. Sonuç olarak tahtına kavuştu. Daha sonra Âl-i Suud, Krallığın uluslararası platformda tanınmasının ardından, sonunda düzenli bir ordunun özü haline gelen birlikleri kurmaya başladı. Bu bağlamda ilk olarak “Askeri işler müdürlüğü” kuruldu. 1939 yılına gelindiğinde, krallığa ait “Genelkurmay Başkanlığı” kuruldu ve bu adımı 10 Kasım 1943 tarihinde kurulan Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı takip etti. Suudi Arabistan – Amerika temaslarının ardından, Başkan Roosevelt’ten Suudi askerlerin eğitimini denetlemesi için Amerikalı askeri heyetlerin gönderilmesi istendi.1949 yılında, General Richard Okiyev, ABD’nin eğitim heyetinin ilk komutanı olarak atandı. Ancak dört yıl sonra 1951 yılında ortak askeri işbirliği anlaşmasının taraflar arasında imzalanmasının ardından Okiyev resmi olarak göreve başlayabildi.”
Gazeteci Ali Murad’ın makalesinde göre, 27 Haziran 1953 tarihinde ABD tarafından gönderilen askeri heyet askeri eğitimlere (USMTM) resmi olarak başlayabildi. Riyad’ın İskan köyündeki şimdiki yerine taşınmadan önce, Zahran’daki ana karargahı devraldı. Heyetin internet sitesinde belirtildiği üzere, şu slogan altında misyonlarını yerine getirdiler:
“Ortadoğu’daki ortak çıkarları savunmak için Suudi Arabistan Silahlı Kuvvetlerinin yeteneklerini oluşturarak, Amerika Birleşik Devletlerinin ulusal güvenliğini arttırmak.”
Yazar şöyle devam etti: “8 Şubat 1977 yılında, Suudi yönetimi ve ABD arasında eğitim heyetinin çalışmalarını düzenleyen yeni bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın üçüncü maddesine göre, Suudi Savunma Bakanlığının ihtiyaçları esasınca, göreve katılan Amerikalı subay ve askerlerin sayısı değişime tabi tutularak açık bırakıldı. Anlaşmanın beşinci maddesinde ise, Suudi Arabistan’a gelen heyetin görevi şu şekilde açıklandı: USMTM planlama, organizasyon, eğitim, lojistik destek ve silahlandırma konularında danışmanlık hizmeti sunmaktan sorumludur. Suudi Arabistan’a askeri silah satış programı kapsamında, silah konteyneri talep etme ayrıcalığı vermiştir.”
Suudi Arabistan ile ABD arasında imzalanan anlaşmanın altıncı maddesine göre, “Amerikalı askeri personel, Suudi Silahlı Kuvvetlerinin yapısına ve performansına sadıktır.” Bu madde gereğince, Washington subaylarına (emeklilikten sonra bile) Suudi Arabistan’ın askeri sırları veya görev dâhilindeki herhangi bir askeri bilgiyi açıklamayı yasakladı. Suudiler ise, heyetin görevlilerini gümrük vergileri ve harçlarından muaf tutmaya söz verdi. Riyad, heyetin üyeleri için uygun birer konut sağlayarak taşınma, gıda, eğlence, mobilya ve sağlık hizmetlerine dair masraflarını üstlendi. Ayrıca Amerika’nın askeri uçaklarına ücret ödemeksizin askeri ve sivil havaalanlarından iniş ve kalkış yapma izni verildi.”
Bunun yanı sıra, Gazeteci Ali Murad makalesinde şunlara dikkat çekti: “1991 yılında meydana gelen Körfez savaşı ve Kuveyt’in kurtuluşunun ardından, Bush yönetimi anlaşmada Suudi Arabistan’daki ABD askerinin izlerini arttıracak bir değişikliğe gitmek üzere müzakere girişimlerinde bulundu, ancak başarısız oldu. Çünkü Suudi rejimi, ülkede ABD askerlerini varlığı hakkında yükselen sesleri bastırmakla meşguldü.”
Araştırmacı yazar, Suudi Arabistan’ın tarihi, toplumu, coğrafyası ve ordusu ile ilgili her şeyi açık bir şekilde ortaya koyan, ABD Deniz Donanması İstihbaratının çalışma programları kapsamında 2008 yılında basılan bir kitapçığa işaret etti.
Bu belge, Suudi Arabistan Krallığı Kara Kuvvetleri (RSLF), Deniz Kuvvetleri (RSNF), Hava Kuvvetleri (RSAF), Hava Savunma Kuvvetleri (RSADF) ve Ulusal Muhafızlar dâhil olmak üzere, Savunma Bakanlığının çeşitli şubelerinde alıntılanmaya devam ediyor. Aynı zamanda Suudi kuvvetlerinin silahlanma yeteneklerini ortaya koyuyor ve her şubenin eksikliklerinden bahsediyor. Suudi gençleri arasında gönüllü askerlik yapanlarının sayısının yetersizliği, bu eksikliklerin başında geliyor.
Yazar sözlerine şunları ekliyor: “Riyad’ın ordunun iş gücünün devamlılığını sağlamak için yeterli miktarda büyük bir nüfus tabanına sahip olmasına ve cazip maddi teşviklere rağmen, Suudi Arabistan Krallığı Kara Kuvvetleri, nitelikli personel alımında, görevlendirmede ve eğitiminde zorluk yaşıyor.
Suudi Arabistan’da Askeri hizmetin, (refah bir ülkede yaşan) Suudi Arabistanlıların büyük kısmı için cazip olmadığına, bu nedenle göreve alınan askerlerin genellikle Kara Kuvvetleri cephaneliğinin bakımı ve kullanımı konusunda yetenek ve yeterliliğe sahip olmadığına değinen gazeteci Ali Murat makale şuna işaret etti: “Tarihte bugüne kadar savunma misyonu yüklenmesi ile bilinen Kraliyet Hava Kuvvetleri, artık saldırı becerileri kazanmaya çalışıyor.”