Daha yakın tarihli araştırmalar ABD İran’dan tek varil petrol ithal etmemesine rağmen İran petrolündeki azalmanın Amerikan ekonomisine çok büyük etkisi olduğunu gösteriyor.2008’de ekonomist Dean DeRosa ve Gary Hufbauer, ABD’nin İran ambargosunu kaldırması halinde dünyadaki petrol fiyatının %10 oranında düşeceğini…
Soraya Sepahpour-Ulrich
Global Research
Başkan Trump’ın İran’da bir rejim değişikliğine kafayı taktığı gün gibi aşikâr. Bilinmeyen şey ise onun bu kumarının Amerikalılara ve çıkarlarına ne kadar zarar verdiği.
Bay Trump hiçbir sebep ve meşruiyet kaygısı göstermeden İran ile yapılan nükleer anlaşmadan (JCPOA) geri çekilerek Amerika’nın Avrupalı müttefiklerine ve kendi güvenilirliğine ciddi bir darbe vurdu. Dahası İran ile ticarete devam etmeleri halinde Avrupalı ülkeleri de ikincil yaptırımlarla tehdit etti.
Bununla da yetinmeyen Trump en son olarak da Kasım ayından itibaren İran’dan yapılan petrol ihracatının kesilmesi çağrısında bulundu. Kısacası İran karşısında ekonomik bir yaptırım uyguluyor. Bu hamle İngilizler tarafından İran ve Dr. Musaddık’a –daha sonra 1953’te bir Britanya-ABD darbesi ile devrilecekti- uygulanan senaryonun benzeridir. Fakat bugünün İran’ı 1953 İran’ı değil ve Amerikan talep ve eylemlerinin yükünü sadece İran taşımayacak.
Hiçbir ülkenin İran’dan petrol satın almamasını talep etmek gerçekte ekonomik ambargodur. Bu durum gerçekte, bağımsız bir ülkeyi teslim olmaya zorlamak için gücün gayrimeşru kullanımıdır. Fakat yine de burada tek hedefin İran olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Trump yönetiminin talepleri, egemen ülkeler arasındaki eşitliğe inanmayan bölge dışı bir otoritenin saldırganlık örneğidir. Buna göre İran ile ticarete dahil olan tüm ülkeler ya buyruklarına boyun eğmeli ya da cezalandırılmalıdır.
Devletlerin egemenlik hakkı ya da öfkeden daha fazlası söz konusudur. Bu eylemlerin müttefiklerin ekonomileri üzerinde olumsuz etkileri ve Amerikalıların cüzdanlarına da ciddi zararı olacaktır. Trump, Kasım ayını son tarih olarak vermek suretiyle bu hamlesinin Kasım seçimlerine olan etkilerinin ertelenmesini umut ediyor. İflas ettirmeden önce tüm Amerika’nın yönetimini ele geçirmek istiyor.
Bay Trump’ın İran petrol politikasıyla da ilgili olan “Amerika’yı tekrar büyük kılma” idealini nasıl gerçekleştireceğini tamamen kavrayabilmek için rakamlara ve somut verilere bakmamız gerekiyor.
İran Şahının devrilmesiyle sonuçlanan petrol grevlerinin etkileri tüm dünyada hissedilmişti. 1978-79 devrimi esnasında İran’ın petrol üretimi 3 ay boyunca günlük 3.8 milyon varile düştü. Kaybı telafi etmek için dış üretim 1.8 milyon varil artsa da dünyanın net petrol kaybı 150 milyon varildi. Neticede toplam üretim kaybının sonuçları tüm dünya için dikkate değer önemde oldu.
Pek çok Amerikalı, benzin istasyonlarındaki kuyrukları hatırlayacaktır, fakat bu sadece gözle görülen etkiydi. Petrol fiyatlarındaki artış tarımı, üretimi, emtia nakliyesi ve hizmet sektörünü vs. etkiledi. Bugün Amerika’dan sonraki en büyük petrol tüketicisi olan Çin o dönemde petrol ihracatçısıydı. Bu durumun, 1979 ve 1980’deki Amerikan ekonomisine verdiği zararın milyarlarca doları bulduğu tahmin ediliyor (Deese ve Nye, s. 308-309)
Daha yakın tarihli araştırmalar ABD İran’dan tek varil petrol ithal etmemesine rağmen İran petrolündeki azalmanın Amerikan ekonomisine çok büyük etkisi olduğunu gösteriyor.
2008’de ekonomist Dean DeRosa ve Gary Hufbauer, ABD’nin İran ambargosunu kaldırması halinde dünyadaki petrol fiyatının %10 oranında düşeceğini ve bunun da ABD için yılda 38-76 milyar dolar tasarruf anlamına geldiğini gösteren bir makale yayınladılar.
Bununla birlikte 2008 ve sonrasındaki petrol fiyatlarındaki yükselişin tek sorumlusu yaptırımlar değil. Temmuz 2008’de petrol fiyatları (varili 142.05 dolar) zirveye çıktı. Fiyat yükselişi bir dizi önemli hadisenin sonucu olarak gerçekleşmişti. Başkan Bush Mayıs ayında İran’a bir “uyarı mesajı” yollamış, aynı gün güdümlü füzelerle mücehhez destroyerlerin eşlik ettiği yeni uçak gemilerini Fars Körfezi’ne yollamıştı.
Aynı senenin Haziran’ında New York Times şunları yazacaktı:
“İsrail bu ay başında, Amerikalı yetkililerin bildirdiğine göre İran’ın nükleer tesislerine yapılacak potansiyel bir bombardımanın tatbikatı olarak büyük bir askeri tatbikat gerçekleştirdi.”
Temmuz ayında ise dönemin başkan adayı Barack Obama İran’a daha etkili ambargolar uygulanması çağrısında bulunmuştu.
2008 Eylül’ünde Başkan Bush İsrail’in İran saldırısına destek vermeyeceği sinyalleri gösterene dek petrol fiyatlarında gevşeme görülmedi. Kasım 2008’de varil fiyatı 53 dolara düştü.
Petrol fiyatları Obama’nın yaptırımları esnasında tekrar yükselmeye başladı ve 100 dolara ulaştı. Fiyatlar İran ile nükleer anlaşma (JCPOA) müzakereleri esnasında tekrar düşmeye başladı ve Ocak 2016’da, anlaşma imzalandıktan sonra varili 30.24 dolara dek düştü.
Bugün petrol fiyatları 74.30 dolar civarındadır. Son dönemlerde deposunu dolduran ve market alışverişi yapan her Amerikalının hissettiği bir etki. İran’ın petrol satışının kesilmesi için belirlenen nihai tarihe aylar olmasına rağmen kararın etkisi başlamış durumda.
İran petrolünün kaybının telafisi için başka ülkelerin adım atacakları düşünüldüğünden fiyatları etkileyen diğer nedenler de göz önüne alınmalıdır. Bunların en önemlisi Hürmüz Boğazı’nın güvenliğidir. Daha önce de değinildiği üzere 1951 yılındaki Britanya petrol ambargosu senaryosuna benzer biçimde Amerika’nın ekonomik blokaj ya da petrol ambargosu uygulaması durumunda, bu 2018’de çok daha farklı sonuçlar doğuracaktır.
1950’lerde İran’ın petrol ambargosuna misillemede bulunmak için gerekli askeri gücü yoktu ve rejim değişikliğine yol açacak bir şekilde ekonomiyi tahrip etme amaçlı deniz ambargosuna maruz kalmıştı. Eğer böyle bir ekonomik ambargonun gerçekleşmesine izin verilirse dünya ekonomisinin büyük bölümünü yıkıma uğratacaktır.
Deniz yoluyla yapılan petrol sevkiyatının %35’i Hürmüz Boğazı’ndan yapılırken bunun %85’i Asya pazarlarına gidiyor. Amerikan Enerji Enformasyon İdaresi’nin (EIA) kaydettiği gibi:
“Hürmüz Geçidinin blokajı, geçici bir süreli de olsa genel enerji krizinde kalıcı artışlara yol açabilir.” Bugün İran sadece misilleme olarak Hürmüz Boğazı’nı kapatma gücüne değil, bunun yasal hakkına da sahiptir.
1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu (UNCLOS) gemilerin dostça transit geçiş hakkına sahip olduklarını ve kıyı ülkelerin bunu engelleme hakkı olmadığını karara bağlamıştır. UNCLOS çerçevesindeki uluslararası hukuka göre bir kıyı ülkesi başka gemilerin sularına girmesini, “barışa, düzen ve güvenliğine” zarar vermesi durumunda engelleyebilir, zira bu durumda söz konusu gemilerin geçişi artık barışçıl olarak değerlendirilemez.
İran’ın Hürmüz Boğazı’ndan geçecek her petrol tankerini teftiş etme hakkını kullanarak sadece ertelemesi durumunda bile bu araştırma ve ertelemeler petrol fiyatlarının yükselmesinde etkili olacaktır.
Hiç şüphesiz İran donanması korkunç Amerikan donanmasının dengi değildir. Bununla birlikte Hürmüz’ün dar ve sığ suları Amerikan savaş gemilerinin manevra yapmasına imkân tanımamaktadır. Amerikan gemilerinin bizatihi varlığı da hadiselere yol açabilir. Hürmüz Boğazı’nın en dar noktası 21 mil genişliğindedir, deniz savaşı ile petrol tankerlerinin geçişinin aynı anda vuku bulması için çok dar bir mesafe. Geçtiğimiz yıllarda (2012) Amerikan destroyeri USS Porter, Hürmüz Boğazı’nda bir petrol tankeri ile çarpıştı. Çarpışma destroyerde büyük bir delik bıraktı. Amerikalı yetkililer ve petrol şirketleri, petrol üretimindeki azalmadan kaynaklı endişeleri Amerika’nın önde gelen petrol üreticisi olduğunu söyleyerek azaltmak istediler. Bunu bazı verilerle test edelim:
EIA’nın son geçerli verilerine göre Amerika’nın 2018’deki toplam petrol ihracatı (aylık bin varil üzerinden) Nisan ayında 7, 730 idi. Aynı hükümet organına göre aynı ay gerçekleşen ithalat 310, 295 idi. EIA’ya göre:
“2017’de Birleşik Devletler günde yaklaşık 15.4 milyon varil petrol üretti ve yaklaşık 19.9 milyon varil tüketti. Diğer ülkelerden yapılan ithalat petrol ihtiyacını karşılayabilir.”
Bu olgular bu türden haberlerin yayılmasına engel olmuyor. Bunların en sonuncusuna göre (4 Haziran 2018) Offshore Teknoloji, Amerika’nın dünyanın en büyük petrol üreticisi olmaya doğru ilerlediğini ilan etti. Akılda tutulması gereken önemli etkenler şunlardır:
1. Amerika en büyük petrol tüketicisidir ve açık vermeye devam etmektedir, 2. Kaya petrolü üretimi, artan petrol fiyatları nedeniyle yükseliştedir.
Çevreciler kaya petrolü üretimine karşı çıkmasına rağmen petrol şirketleri fiyatlar düştüğünden petrol çıkarmayı durdurdular. 50 dolar üzerindeki her şey kaya petrolü üretimini tercih edilir hale getirmekte, fakat bu durum aynı zamanda tüketici için petrolü daha pahalı kılmaktadır. Bay Trump ve yönetiminin çevreye hiç saygısı olmamasına rağmen pek çok eyalet ve ülke kaya petrolü üretimini yasaklamıştır.
Bu nedenle Amerikan halkı (ve dünyanın geri kalanının çoğu) zor bir tercih ile yüz yüzedir. Ya Bay Trump’un taleplerine teslim olup iş kaybını, benzin istasyonlarına ya da tüketim eşyalarına daha fazla ödeme yapmayı, potansiyel bir savaşa hazırlanmayı ve özellikle su olmak üzere çevreyi feda etmeyi kabul etmeli ya da kısa dönemli bazı kayıplara rağmen Trump’ın taleplerine kulak asılmamalıdır.
Diğer yol, yani İran’ın petrol ihracatına engel olmak dünyanın altından kalkabileceği bir alternatif değildir. Bay Trump Bay Netanyahu’ya minnettar olabilir. Amerikan halkını ve müttefiklerini finansal darboğaza sokmaktan memnun da olabilir. Fakat soru Amerikalıların ve dünyanın geri kalanının Trump-Netanyahu tapınağında kendilerini kurban edip etmeyecekleridir.
Çeviri: Medya Şafak