Şehadetinin Yıldönümünde Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr’ı ve kardeşi Bint’ül Huda Hanımefendi’yi rahmetle anıyoruz.
Şehid Muhammed Bakır es-Sadr halk üzerinde etkili bir isimdi ve inandığı değerlerden taviz vermiyordu. Baas rejimi korktuğu için 5 Nisan 1980 tarihinde Sadr’ı yeniden tutukladı ve kendisiyle beraber halkı harekete geçirmemesi için kardeşi Bint’ül Huda’yı da tutukladı. Hızlıca Bağdat’a götürüldüler. 9 Nisan günüde işkenceler altında, kardeşi Bint’ül Huda ile birlikte şehadet makamına ulaştı.
Aşağıda okuyacaklarınız, Şahid-i Yaran dergisinin Ayetullah Allame Fadlullah ile Ayetullah Muhammed Bakır es- Sadr hakkında yaptığı röportajın çevirisidir. Allame Fadlullah, Necef şehrinde uzun süre ikamet ettiği için Şehid Sadrın dehasına ve ilmi zekasına, şehidin ilk gençlik yıllarından itibaren tanık olmuştur ve Sadrın hayatının değişik evrelerinde kendisiyle birlikte olduğundan bu değerli şahsiyet hakkında anlattıkları ayrı bir önem taşıyor.
Bu röportajı, Kemal Saral’ın çevrisiyle sunuyoruz.
FADLULLAH: ŞEHİD SADR İSLAM TEFEKKÜR DÜNYASINDA YENİ UFUKLAR AÇMIŞTIR
Fadlullah: Şehid Ayetullah Sadr ile ilk ne zaman tanıştınız ve sizce bu değerli alimin şahsiyetinin ayırt edici üstün vasıfları hangileriydi?
Sadrın şahsiyetiyle ilk aşinalığım, ilim havzasındaki genç ve çalışkan, araştırmaya meraklı zeki bir talebenin uyandırdığı doğal ilginin sonucu olarak kendisi hakkında işittiklerime dayanıyor. Kendisi ilmi mahfillerde dikkat çekici sorular ortaya atıyordu ve bu durum fevkelade zekasının medrese sınıfınca tanınmasına ve adının da yavaş yavaş yayılmasına neden oldu. Sadr; kemal, ilim ve faziletle meşhur bir sülalenin üyesiydi; Necef havzasının sayısız talebe ve hocasının öğrencisi olduğu büyük merci merhum Ayetullah Muhammed Rıza Al-Yasin de dayısıydı. Neyse, zekası ve böyle bir aileden gelmesi düşünsel gücünü ve üstün dehasını daha delikanlılık döneminde bizler için sabit kılmıştı. Elbette o devirde kendisiyle henüz şahsen tanışmışlığımız yoktu.
Kültürel faaliyetlerine hangi dönemde başlamıştı ve araştırmalarını hangi alanlarda yoğunlaştırmıştı?
Fadlullah: Şehid Sadr, ilk gençlik döneminden itibaren çabasının önemli bir bölümünü ilmi araştırmalara hasretmişti. Kendisi tedrici olarak usul ilminde derinlikli incelemelere imza attı, bu usuli bakış açısının yardımıyla kendisiyle beraber okuyan arkadaşlarından temayüz ediyordu. Şehid Sadr, felsefi tahsiline merhum Şeyh Sadra Badkubeiden aldığı derslerle başladı ve bir süre sonra da düşüncesindeki felsefi ufuk belirginlik kazandı. Usul ilmiyle ilgili meselelerde de felsefi birikiminden çok istifade etmiştir. Sadrın fikri eserlerinin önemli bir yönü de içerdiği felsefi bakıştır. Şehid Sadr, medreselerde okutulan kadim felsefeyi gereksiz ayrıntılardan ayıklayarak günümüzün ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için takviye etmiştir.
Fadlullah: Şehid Sadr ile ilmi ve kültürel faaliyet ve işbirliğiniz hangi alanlardaydı?
Genç bir talebe olarak ilimle meşgul olduğu sıralarda kendisiyle doğrudan bir kültürel ve ilmi işbirliğim olmadı. Fakat kendisiyle ve diğer başka talebelerle usul ilmi alanında ortak müzakerelerimiz olurdu. Özellikle İmam Musa Sadrın Necefe gelişinden sonra, Şehid Sadr ile bir araya gelmemizin zemini daha da gelişmişti. Sizin de bildiğiniz gibi, ikisi arasındaki ilişki sadece yakın akraba olmalarından kaynaklanmıyordu, birlikte mubahese (teknik terim olarak medrese öğrencilerinin ortak ders çalışması) de ediyorlardı ve bu durum Necefteki sorgulayıcı ve derinlikli öğrencilerin bu ikisinin mubahese halkasına katılmalarına yol açıyordu. Ben de bundan nasibimi alıyordum. Öte yandan kardeşi merhum Hüccetülislam Seyyid İsmail Sadr ile yakın arkadaştım ve bu ilişkinin muhtevasını daha çok fıkıh usulü etrafındaki konuşmalarımız belirliyordu. Biraya geldiğimizde de kardeşine gösterdiği saygıya yakından şahit oluyordum. Merhum Seyyid İsmail, kardeşlik ilgisinin ötesinde bu çalışkan ve düşünür gencin geleceğinden ümitliydi, pek çok yerde onu över ve görüşlerini aktarırdı.
Şehid Sadrın kültürel ve partisel teşkilatlanmadaki yeri, bunların teşekkül ve tekamülündeki etkisiyle ilgili ne söylemek istersiniz?
Fadlullah: Şehid Sadr, başlangıçta İslami oluşumunu siyasi bir teşkilat olarak yapılandırmayı düşünmüyordu; fakat böyle bir hareketi toplumun değişik katmanlarında icad etmeye niyetli farklı İslami şahsiyetlerle yaptığı görüşmelerinin ardından, gelecekte düzenli bir hareketin oluşturulabileceği ümidini edindi. Bu şahsiyetlere misal olarak Şehid Seyyid Mehdi Hekim, Şehid Seyyid Dahil, Şehid Üstat Muhammed Hadi Sübeyti, Şehid Şeyh Arif Basri ve diğerlerini verebiliriz. Bu kişilerin merhum Sadr ile yaptıkları özel görüşmelerde, gerekli olması halinde vahdet sağlayıcı ve İmamların (s) çizgisinde İslami bir örgütün kurulması vurgulanıyordu ki bu mesele İslami Davet Partisinin kuruluşunun da ilk adımı olmuştur. Şehid Sadr, bu teşekkülün fikri temellerinin çizilmesinde, daha da özelde fıkhi çerçevesinin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynamıştı. Bu hareketin içeriksel zenginliği, özellikle düşünsel ve kültürel yönüyle, herkesten önce Şehid Sadrın ilmi telaş ve yol göstericiliğinin sonucudur. Hizbul Davetin başlangıç yıllarındaki başarıları da Şehid Sadrın fikri rehberliğine çok şey borçludur. Bu fikri rehberlikti ki dini ilimler talebeleri, üniversite öğrencileri ve aydınlar gibi faklı kesimlerden oluşan ve Irak genelinde faaliyet gösterecek bir İslami hareketin oluşturulmasını isteyen pek çok insanın, ilhadi ve eklektik düşünceler karşısında durmak için bu harekete yönelmelerine yol açtı ve bu kişiler bu oluşumla çok yapıcı ilişkiler geliştirdiler.
Şehid Sadr merciiyyet alanına adım attığında Necefte başka taklit mercii müçtehitler de bulunmaktaydı. O sıralarda yaşının az olmasını da göz önüne aldığınızda, sizce bu makama layık görülmesinde etkili olan şeyler nelerdi?
Fadlullah: Şehid Sadr düzeyinde bir şahsiyetin merciiyyet adaylarından biri olması çok doğaldı. Fıkıh, usul ve felsefe alanında yeni görüşler ortaya atabilmedeki parlak geçmişi ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmedeki eşi az bulunur kudreti, hiç kimsenin kendisi için çaba göstermesine gerek kalmadan, doğal bir şekilde onu bu makama taşımıştı. Bazılarının etrafında mercii olmaları için çalışan insanlar ve teşkilatları vardır. Fakat Şehid Sadrın durumunda, bu rolü üstlenen onun dinamik düşüncesi ve zamanın meselelerine cevap verebilmedeki gücü ve yaratıcılığıydı. İçtihat derslerine girme düzeyine (ders-i hariç) çok çabuk ulaşmıştı. Üstadı merhum Ayetullah Hoyi (rahmetullahi aleyh) kendisine çok özel bir teveccüh gösteriyordu ve onun diğer talebelerinden ilmen daha iyi bir konumda olduğunu söylüyordu. Ders esnasında, bu öğrencisinin itiraz ettiği noktalara ciddiyetle kulak verir, hatta bazı durumlarda bu noktaları öğrencilerine yazdırırdı ve hepsini ilmi bir şekilde cevaplandırırdı. Bu nedenle de havzanın pek çok öğrencisi Seyyid Sadrın etrafında toplanmıştı. Bu fazıl şahsiyetlerin bazılarının düşüncesine göre Ayetullah Sadr, mevcut taklit mercilerinden daha bilgiliydi. Bütün bunlara ek olarak, Şehid Sadr çağdaş taklit mercilerinin , gösterdikleri çabalara ve ihlaslarına rağmen zamanın sorunlarına cevap verecek durumda olmadıklarını müşahede ediyordu. Bütün bunların dışında, merhum Ayetullah Hoyinin Şehid Sadrın ilmi makamının yüksekliğini derslerinde ve ders dışında vurgulamış olması, Ayetullah Sadrın merciiyyetinin geniş bir kabul görmesinde çok etkili olmuştur.
Şehid Sadr, zamanın doğurduğu yeni sorunların cevaplarını, özellikle daha derin cevaplar peşindeki öğrenci gençliğin sorularını, dakik bir şekilde cevaplandırmak için çok akıllıca hareket ediyordu.
Şehid Sadrın merciiyyetinin İslam dünyasında ne gibi etkileri olmuştur?
Fadlullah: Şehid Sadrın merciiyyeti Lübnan ve Irak gibi ülkelerde, kendisini diğer mercilerden daha alim kabul eden öğrencilerinin etkisiyle sınırlı bir kabul görmüştür. Elbette Hizbul Davetin de, halkın önemli bir kısmının Şehid Sadrı taklit etmesindeki etkisi çoktu.Çünkü bu parti, toplumun ihtiyaçlarını yakından gözlemliyordu ve Sadrın içtihad kudretinin ve fıkıh, usül ve felsefedeki meseleleri ele alış tarzının İslam dünyasının genelinde, çok müsbet bir etkiye yol açabileceğine inanıyordu. Öte yandan, Şehid Sadrın aydınlık ve faydalı çabaları, bu tarihten çok önce de, tarih boyunca varolan geleneksel merciiyyet kurumuna karşı olan pek çok kişi için kendisini otomatik olarak merciiyyet makamına oturtmuştu. Felsefemiz, İktisadımız ve fıkıh, usül ve mantık alanında yazdığı diğer kitaplar ve kendisinden sonra basılan takrirleri de bunun ortamının doğuşunda her şeyden çok etkili olmuştu. Bundan dolayı, Şehid Sadrın merciiyyetininin az bulunan bir özelliğe sahip olduğunu, yani mukallitler ve müritler ağının yardımıyla değil de İslam ve Arap dünyasının düşünürlerinin kendiliğinden rağbetiyle kabul gördüğünü iddia etmek mümkün.
Şehid Sadrın İslam İnkılabı hakkındaki görüşü ne yöndeydi ve bu görüş hangi temellere dayanıyordu?
Fadlullah: Şehid Sadrın İslam Devrimi karşısındaki konumu kayıtsız şartsız mutlak destek verme şeklindeydi. Bu durum, özellikle İmam Humeyninin şahsiyetinin teyidinde çok belirgindi. Kendileri bağımsız bir taklit mercii olmalarına ve başka birisine dayanmak zorunda olmamasına rağmen o meşhur sözünü sarfetmişti: İmamda eriyin, tıpkı İmamın İslamda eridiği gibi Şehid Sadr, uzun süredir özlemini duyduğu kendi arzusunu daha sonra İslami hükümete dönüşecek olan İslam Devriminde görmüştü. Zira o da çok uzun yıllardan beri, bu çağda İslam devleti kurmanın mümkün olmadığını, bunun gerçekçi olmayan bir beklenti olduğunu söyleyenlerle mücadele ediyor, bunun mümkün olduğunu söylüyordu. Ayetullah Sadrın diğerleriyle arasında olan esaslı bir fark da bu kişilerin bir dizi teorik kavramlar silsilesine hapsolmuşluklarıydı, ki bu kavramlar toplum ve İslam Ümmeti ile öyle çok da alakalı değillerdi, daha çok bireysel meselelerin etrafında dönüyorlardı. Şehid Sadr, İslami iktisadın ve fikriyatın ne olduğunu açıklığa kavuşturmak için uğraşmaya başladığı ilk günlerden itibaren dinin toplum için geldiğini ve fakihlerin tarih boyunca söyledikleri şeylerin toplumda icra edilmesini savunuyordu. Bundan dolayı da İrandaki İslami harekete çok iyimser bakıyordu ve bu hareketin sahih çizgiden ayrılmaması için de gereken tüm yardımları sunmuştur. Esasında, İslam İnkılabına mutlak destek vermesi ve İmam Humeyninin kendine yönelik çağrısı Irakın zalim rejimi nezdinde büyük bir tehlike olarak addedilmesine neden olmuştur. Bunun sonunda da tutuklanıp şehid edilecekti. Bu cinayet, Irak rejiminin İran benzeri bir İslam inkılabı ile karşılaşmaktan duyduğu korkudan doğmuştur.
Sizce Şehid Sadrın eserleri materyalist ve eklektik düşüncelerle mücadelede İslam ve Arap dünyasında ne gibi tesirler doğurmuştur?
Fadlullah: Felsefemiz ve İktisadımız kitapları, Marksizm ve kapitalizm karşısındaki İslami tefekkürün takviyesinde çok etkili olmuştur. Bu kitaplar söz konusu fikir akımları karşısında ciddi bir şekilde meydan okuyan ilk eserlerdi. Bu kitaplardan önce bu alanda neredeyse hiçbir başarılı tecrübe yoktu. Maalesef İslam dünyasının o zaman içersinde bulunduğu siyasi değişimler ve bu sürecin sonralarda da devam etmesi, İslam düşünürlerinin yeniliklere imza atmasını engellemiştir ve Şehid Sadrın çizgisinde olan sınırlı sayıda bir kısım düşünürden başka kimsenin eserinde de bu yaratıcılıktan eser görünmedi. Kendisinden sonra da, İran ve Iraktaki birkaç meşhur düşünürden başka bu yenilikçi ve zamanın ihtiyaçlarına cevap verme kudretini haiz düşünce kafilesini takip eden kimseyi tanımıyoruz. Bu durum gerçekten de çok üzücü.
İslam dünyasındaki ilmi merkezler ve üniversiteler Şehid Sadrın düşünce ve inançlarından ne oranda istifade edebilirler sizce peki?
Fadlullah: Biz, İslam dünyasındaki ilmi merkezlerin kültürel hareketlerinde, Şehid Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadrın yenilikçi ve yaratıcı düşüncelerinden yararlanmaları gerektiğine inanıyoruz. Elbette bu düşünceler, Irak ve civar ülkelerde kendi zamanlarının meydan okumalarıyla yüzleşmenin sonucu ortaya çıkmışlardı. Günümüz şartlarında yeni sorunlarla yüz yüze olduğumuz izahtan varestedir. Bizim tavsiye ettiğimiz şey Şehid Sadrın sözlerini tekrar etmek değil. Bu sözümüzün anlamı her düşünürü kendi zamanının ve mekanının şartları çerçevesinde değerlendirerek bu çerçevenin esiri olmamamız gerçeğidir. Her mütefekkirin düşüncesinin içeriği ve tecrübi sonuçlarının bir kısmı, zamanımız ve mekanımıza uygun olmaları halinde iktibas edilebilir, yoksa hepsini olduğu gibi günümüze taşınmak zorunda değiliz. Şehid Sadr, İslam tefekkür dünyasında, kendisinden sonraki düşünürlerin yüzüne yeni ufuklar açmıştır. Bu mütefekkirler bu yolu, İranda İslami hükümetin tesisinden sonra ortaya çıkan çağdaş düşüncedeki değişimler, sorular ve teorik meydan okumalara verilecek yanıtlar konusunda düşünerek katetmeliler; zira yeni şartlar altında toplumsal ve dini vazifemizin ifası, geçmiş tecrübelerimizi eleştirebilmeyi ve fiili durumumuzda da bunlardan yararlanmamızı gerektiriyor.
Her halukarda Şehid Sadrın yokluğunun bizler için büyük bir kayıp olduğuna inanıyorum, bu büyük insan, düşünsel derinliği ve dehası ile pek çok düğümü çözebilirdi.
Doğduğun günde, öldüğün günde ve dirileceğin günde sana selam olsun
isra haber