Suudi Arabistan yönetimi, geçtiğimiz Salı günü ülkenin birçok ilinde, “terör” suçuna bulaşmak, kaos oluşturmak ve yurt dışındaki taraflar ile iletişime geçmek suçlamaları ile çok sayıda vatandaşını topluca infaz etti. Ne var ki, idam edilen vatandaşların kimlikleri hakkında yayınlanan bilgiler, bu kişilerin tamamının muhalif olup çoğunluğunun Suudi Arabistan’ın doğu bölgesinde yaşadığını ve bu kişilerin, mezheplerinden dolayı idam edildiğini gösteriyor.
Suudi yetkililer, ne yargılama koşulları, ne de sanıkların bir kısmını cezalandırmak için elde ettikleri kanıtlar hakkında bilgi verdi. Suudi Arabistan’da bu belirsizlik hüküm sürdüğü sürece, Suudi yetkililerin verdiği idam edilen kişi sayısı bile doğru olmayabilir. Belki de bu idamların arkasında Suudi Arabistan’ın topraklarından dışarı çıkmasını istemediği birçok gerçek ve ayrıntı gizleniyordur. Özellikle de Suudi yönetiminden bazı kişilerin işlediği gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti, Kaşıkçı‘nın vücudunun parçalanması suçlamaları, Amerikan istihbarat servisi CIA ve Batılı gazetelerin Veliaht Prensin bu suça doğrudan bulaştığını açıklamasından sonra, Suudi Arabistan büyük baskı altında kaldı.
Buna göre, Suudi Arabistan tarafından açıklanan sayıyı ve idam edilen kişilerin terör suçuna karıştığını, devletin güvenliği ve Suudi çıkarlarına zarar verdiğini doğrulamamız gerekiyor. Gel gelelim ki, Uluslararası Af Örgütü, Suudi Arabistan’ın 37 kişiyi idam etmek için öne sürdüğü bahanelere inanmadı. Suudi Arabistan tarafından yürütülen toplu idam, bu cezayı kullanan yetkililer tarafından insan hayatına değer verilmediğinin ve bu idam suçunu ülkedeki Şii azınlığı ezmek için siyasi bir araç olarak kullandığının korkunç bir göstergesi olarak görüldü.
Suudi Arabistan’da idam cezası, evrensel insan haklarına aykırı bir şekilde uygulanıyor ve ölüm cezasıyla sonuçlanan mahkeme davaları genelde gizli tutuluyor, sanıkların bir avukat ile iletişim kurmasına ise nadiren izin veriliyor.
Mahkemeye çıkan bir sanık, hiçbir delil olmaksızın ve işkence altında zorla ağzından alınan “itiraflar”a dayanarak suçlanıyor.
Sürdürülen baskı kampanyaları, tesadüf değildir. Suudi yönetimi bu yollarla hiçbir şekilde utanmaksızın, aktif bir toplumun düşünce ve sanat sahnesinin ayrılmaz bir parçası olan insanlarını hedefliyor. Yönetimin bu kişileri hedeflemesi, devletin keyfi uygulamalarını sorgulamak şöyle dursun, herhangi bir eleştiri biçimine asla tolerans göstermeyeceği mesajını halkına veriyor.
İdam edilenlerin çoğunluğu, işkence ve baskı altında zorla alınan itiraflara dayanarak, uluslararası standartları çiğneyen sahte mahkemelerde yargılanan Şii vatandaşlardan oluşuyor. Bunlardan 11’i, İran’ın çıkarları için ajanlık yapmak ile suçlanıyordu ve son derece adaletsiz bir mahkemede yargılanarak idama mahkûm edildi. 14 kişi ise, 2011 ve 2012 yılları arasında çoğunlukla Şiilerin yaşadığı doğu bölgesinde hükümet karşıtı gösterilere katıldıkları için, “şiddet” suçu ile yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldı.
İdam edilenler arasındaki Şii genç Abdülkerim el-Hevac, 16 yaşındayken tutuklandı ve hükümet karşıtı gösterilere katılmak suçuyla idama mahkûm edildi. Uluslararası yasalar gereğince, suçun işlendiği tarihte 18 yaşının altında olan sanıklara idam cezasının uygulanması yasaktır.
Uluslararası Af Örgütü, Suudi Arabistan Krallığının, dünya genelinde idam cezası uygulayan ilk beş ülke arasında yer aldığına işaret ederek, yılbaşından bu yana 104 infaz gerçekleştirdiğini belirtti.
Suudi sosyal medya aktivistleri ve internet kullanıcıları, idam edilen 32 kişinin Suudi Arabistan’ın doğusundaki Katif bölgesinde yaşayan Şii din adamları ve dini ilimler talebelerinden oluştuğunu söylüyor.
Avrupa’da faaliyet gösteren Arabistan İnsan Hakları Örgütü Başkanı Ali el-Debisi ise konu hakkında şu açıklamada bulundu: “İdam kampanyası, Kral Selman döneminde ikinci kez gerçekleşti ve infaz edilenlerin büyük kısmı Şiilerden oluşmaktadır.” Aslına bakarsanız, Suudi Arabistan’ın ülkenin doğusundaki muhalifler hakkında yaptığı, tüm uluslararası yasaların açık bir şekilde çiğnenmesi anlamına geliyor.
ABD Başkanı Donald Trump‘ın Suudilere yönelik politikası ve Suudi dolarlarına karşılık Suud ailesinin işlediği tüm suçlara göz yumması, Veliaht Prens Bin Selman‘ı planlarına karşı çıkan muhalifler, aktivistler, insan hakları savunucuları ve din adamlarını hedef almak için ileriye doğru itiyor. Şimdi de “terörle mücadele” alanında yükselen yeni küresel dalgalanmayı, Washington ve Riyad’ın politikalarına karşı çıkan herkesi suçlamak için kullanabilir.
Alwaght –Medya Şafak