Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Şehit Kasım Süleymani ve Irak Haşdi Şabi Teşkilatı Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis’in şehadet yıl dönümünde, bu iki şehidin şehadet yıldönümü ve aynı zamanda Kirman’daki terör saldırısında İranlı vatandaşların şehit olması nedeniyle taziyede bulundu ve Kirman şehitlerinin de Şehit Süleymani’nin şehit olduğu yolda şehadete ulaştıklarını söyledi ve şehit ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diledi.

Nasrallah, Hz. Fatıma’nın (s.a) doğum gününü kutlayarak, Seyyid Razi Musevi’nin Siyonist rejimin Şam’daki hava saldırısında şehit olması nedeniyle taziye ve tebriklerini sundu.

Seyyid Hasan Nasrallah Şehit Seyyid Razi Musevi hakkında şunları söyledi: Şehit Seyyid Razi Musevi’yi 30 yılı aşkın süredir tanıyorum, o, direnişin yardımcısı, destekçisi ve hizmetkârı olmuştur.

Hizbullah Genel Sekreteri ayrıca, Şehit Hacı Kasım Süleymani ve Şehit Ebu Mehdi el Mühendis’in şehadetinin yıl dönümünde Hamas’ın siyasi ofisi başkan yardımcısı Salih el-Aruri ve arkadaşlarının şehadetine de değindi ve taziye ve tebriklerini sundu.

Nasrallah, Salih el-Aruri hakkında şunları söyledi: ‘Gençliğini ve ömrünü cihat, direniş, çalışma, savaş, esaret ve göç yolunda harcamış bu büyük komutan Şeyh Salih’in akıbetini Allah böyle hayırlı bir şekilde sonlandırdı. Gazze’den Batı Şeria’ya kadar savaşta şehit olan tüm halkın yanı sıra, Amerikan saldırganlarıyla çatışmada şehit olan Irak şehitlerinin de şehadetini tebrik ediyor ve başsağlığı diliyorum. Suriye ve Yemen şehitleri ile denizde şehit olanları tebrik ediyor ve başsağlığı diliyorum.

Peki denizde şehit olanlar ve Lübnan İslami direnişinin şehitleri hakkında ne biliyorsunuz, onların Allah katında ne kadar yüce bir yeri var.

Kudüs yolunda şehit olan tüm şehitlerimize başsağlığı diliyor, iman, istikrar ve direniş gösteren şehit ailelerini de selamlıyorum. Güçlü ve mantıklı bir şekilde konuşan Şehit Salih Aruri’nin anne ve kız kardeşinin konuşmalarını dinledim. Bütün şerif ve asil aileler böyledir.

Şehit Kasım Süleymani’yi ve hatta kabrini bile takip ettiler ve biz onu tüm alanlarda çocukların gözyaşlarıyla, kadınların sabrıyla savaşçılarımızın yüzünde görüyoruz. Kasım Süleymani bu meydanda güçlü bir şekilde var. Hacı Kasım’ın yolu direniş hareketlerini desteklemek ve onları silah ve deneyimle donatmaktı. Hacı Kasım’ın eylemlerindeki ihlasın en büyük işaretlerinden biri de direniş hareketlerini kendine yeterli hale getirme çabasıydı.

Gazze Şeridi’ndeki sahadaki bu cesur eylemler, girişimler ve başarılar, Filistin direniş gruplarındaki kardeşlerin, Hacı Kasım ve Devrim Muhafızları kardeşlerimizin de yanında olduğu yirmi yıldır süren sürekli çabalarının sonucuydu.’

Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının başka bir bölümünde şunları söyledi: ‘Bu günde, işgalci ABD güçleri 2011 yılında Irak’tan ayrılmıştı ve onların bu ülkeyi terk etmesini sağlayan şey, 2003’ten 2011’e kadar süren direnişti. Irak’taki bu güçlü ve kuvvetli direniş ve destekçileri bilinmektedir. Tehditlere rağmen Hacı Kasım Süleymani onları yalnız bırakmadı ve bu büyük zaferi elde edenlere destek vermekten bir an bile çekinmedi.

Direniş cephesi son yıllarda oluşturuldu ve eskiden yoktu. Direniş gruplarının koordinasyon ve işbirliğine zemin hazırlayan en önemli kişi Hacı Kasım’dı. Hacı Kasım direniş hareketlerinin birbirleriyle doğrudan ilişkileri olması konusunda ısrar etti. Direniş ekseni diğer gruplar gibi başında bir kişinin olduğu, onu yönettiği ve emirler verdiği bir grup değil, stratejik bir tutumun üyelerini bir araya getirdiği bir eksendir.

Her direniş hareketi kendi kararına göre hareket eder ve kendi iradesiyle düşmana karşı bir cephe oluşturur veya bir cepheyi durdurma kararı alır. Direniş ekseninde ast yoktur, hepsi milletine zafer getiren asil efendilerdir. Böyle bir örnek insanlık tarihinde benzersizdir. Hacı Kasım Süleymani bu işe, modele, ekole ve kültüre sadıktı ve nefsani arzuları onu etkilemediği gibi, bütün düşünceleri ve konuşmaları İslam, mazlumlar ve mustazaflar üzerineydi ve dolayısıyla bu hareketlerin yolu zafer yoludur.

Yemen ve Suriye’nin dillere destan istikrarı bu eksenin nimetlerinden biridir. Direniş ekseninin son aylardaki en önemli tezahürü ve aynı zamanda en tehlikeli meydan okuması Aksa Tufanı operasyonu meselesiydi. Direniş hareketleri Siyonist rejime ve Amerikan üslerine saldırılarda önemli adımlar attı. Ancak özel adım Kızıldeniz’deki adımdı. Bu adım cesur, büyük ve çok etkileyici bir adımdı.

Şu ana kadar elde edilen sonuç ve başarıların miktarını gördüğümüzde ve bunlara gerçekleşme ihtimali olan başarıları da eklediğimizde, o zaman her alanda ne kadar fedakârlık yapıldığını anlayacağız. Aksa Tufanı operasyonunun sonuçlarından biri de unutulmaya yüz tutmuş Filistin meselesinin yeniden canlanmasıdır. Bu operasyon, dünyanın Filistin sorununa yeniden çözüm aramasına neden oldu. Aksa Tufanı, Filistin halkının, kutsallarının ve tarihinin unutulamayacağını kanıtladı.

Aksa Tufanı operasyonunun bir diğer sonucu ise Filistin halkı ve İslam ümmeti içinde direniş eksenine verilen halk desteğinin artması oldu. Bu operasyonun bir diğer sonucu da İsrail’in Batı medyası ve bazı Arap medyasının yıllar içinde dünya üzerinde oluşturduğu imajının yerle bir edilmesi oldu. Amerika’daki anketler, genç Amerikalıların yüzde 50’sinden fazlasının İsrail’in dağılmasını ve Filistin topraklarının Filistin halkına iade edilmesini vurguladığını söylüyor.

Aksa Tufanı ve sonuçları, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesine ağır bir darbe indirdi ve dünya İsrail’in hiçbir uluslararası karara saygı duymadığını öğrendi. Bu operasyonun bir diğer sonucu da, yeniden tesis etmeye çalıştıklarını söyledikleri stratejik caydırıcılığın bozulması oldu. Lübnan direnişi saldırılara başladığında bunu durduramadıkları gibi, direniş bugün daha cesaretli ve hazırlıklı hareket ediyor.

Gazze savaşının üzerinden üç ay geçti ve Siyonist rejimden hiç kimse zafer iddiasında bulunmuyor. Aksa Tufanı ve tüm savaş cephelerinde yaşananlar, yerleşimcilerin orduya, güvenlik birimlerine ve siyasi liderlere olan güvenlerini kaybetmelerine neden oldu. İsrail sahte bir rejimdir ve halkının bu topraklarla ilişkisi güvenliğe dayalıdır. Siyonistler güvenliği kaybedince her şey bitecek, çantalarını toplayıp gidecekler, işte Filistin’in bundan sonraki sahnesi budur.

Aksa Tufanı ve mevcut savaşta yaşanan tüm olaylar, Siyonistlerin milyonlarca Yahudi’nin İsrail’e gelmesine dayandırdığı güvenli bölge anlayışını yerle bir etti. Artık tersine göç başladı. İsrail’e dair oluşan o güçlü imaj paramparça oldu. Denizden nehre kadar Filistin yalnızca Filistin halkınındır. Düşman rejimi şu anda binlerce yerinden edilmiş insanla, tersine göçle, Siyonistlerin kötü ruh halleriyle ve düzensiz ekonomiyle karşı karşıya. Bu savaşın diğer sonuçlarından biri de onların hedeflerine ulaşamamasıdır, mesela Amerika, İsraillilere onlar için endişe duyduğu için şehirleri terk etmelerini söyledi ama belki de direniş Siyonistlerin işini bitirmek için kalmalarını da isteyebilir.

Aksa Tufanı Amerika’nın reklamını yaptığı imajını yerle bir etti. Gerçek şu ki, Amerika bugün Gazze’de katliam yapıyor ve savaşın durmasına izin vermeyecektir. Gazze’de yaşananlar uluslararası sistemin, uluslararası kurumların ve uluslararası toplumun hiçbir insanı koruyamadığını ortaya koydu ve bu elbette hepimize ders oldu. Bu deneyim bize, eğer zayıfsan dünyanın seni tanımayacağını, savunmayacağını ve senin için ağlamayacağını söylüyor. Seni koruyan şey gücün, cesaretin, sağlam yumruğun, silahların, füzelerin ve sahadaki varlığındır, yani eğer güçlüysen bu dünya sana saygı duymak zorunda kalacaktır.

Gazze halkının böylesine mazlumiyetine rağmen orada da bir güçlenme tablosu var. Aksa Tufanı İsrail’i aşağı doğru sürükledi. İsrail’in tüm teçhizat ve silahlarla sahaya çıkması, Lübnan direnişinin bu savaşta hızla yer almasının bereketlerinden biriydi. İsrailliler Gazze’deki olayların Lübnanlıları korkutabileceğini düşünüyordu. Bu savaşta Hizbullah’ı yok etmeyi ciddi olarak düşünüyorlardı. Lübnan direnişinin en önemli mesajı 8 ve 9 Ekim’de oldu ve direnişin cesur ve güçlü olduğunu gösterdi. Şu ana kadar hesaplara göre savaşıyoruz, dolayısıyla fedakârlıklar da oluyor. Ama eğer düşman Lübnan’la savaşa girebileceğini düşünüyorsa, o zaman savaşımızın artık haddi ve sınırı olmayacaktır.

Kim bizimle savaşmayı düşünürse pişman olacak ve bu onlara pahalıya mal olacaktır. Şu ana kadar Lübnan’ın çıkarlarını düşündüğümüz gibi, ülkemize karşı bir savaş başlarsa o zaman da Lübnan’ın çıkarları hiçbir kural gözetmeden savaşı bitirmemizi gerektirecektir. Şeyh Salih el Aruri’ye düzenlenen suikast cezasız kalmayacak tehlikeli bir suç ve cinayettir. Geçen günler ve geceler ve savaş meydanı bunu kanıtlayacaktır.’

islamidavet

0
Would love your thoughts, please comment.x