Marks’ın “tarih iki kez tekrar eder, birincisinde trajedi, ikincisinde komedi” şeklindeki sözünün aksine Siyonistler için ilkinde tarih komediydi, şimdi ise onun trajedi kısmı yaklaşıyor.

Rajanews

İmam Humeyni‘nin Siyonist Rejime ilk açık ve kesin karşı çıkışı, 3 Haziran 1963 tarihine uzanır. O yıl İmam Humeyni, Kum’daki Feyziye Medresesi’nde halkın büyük teveccühüyle minbere çıktı.

O, konuşmasında Şah’ın güvenlik örgütü SAVAK’ın minbere çıkanlardan İsrail hakkında konuşmamalarını istediğine değindi, rejimin İslam’ın ve İran’ın düşmanı olduğunu ima etti ve İsrail rejiminin İran’ın ekonomisini, tarımını ve ticaretini ele geçirme çabasında olduğunu söyledi.

Bu konuşmadan sonra İmam tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Ancak 8 Ekim 1964’te cezaevinden serbest bırakıldıktan sonra, Devrim henüz yolun başındayken Siyonist Rejimle mücadeleyi, hareketinin baş hedeflerinden biri olarak ortaya koydu.

İmam Humeyni’nin Siyonist Rejimle mücadele hakkında konuşmalar yaptığı dönemde Siyonist Rejim, Arap ülkelerinin oluşturduğu koalisyonla yaptığı savaşı kazanmıştı ve topraklarını genişletme peşindeydi.

İmam’ın cezaevinden serbest bırakılmasından üç yıl sonra, 5 Temmuz 1967’de Araplar ile Siyonist Rejim arasında ikinci geniş çaplı savaş yaşandı. Savaşta Arap ordularının komutanı Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’dı. Siyonistler, 6 gün süren bu savaşta Sina Yarımadasını, Ürdün Nehri’nin batı yakasını (Batı Şeria), Gazze Şeridini, Golan Tepelerini ve Kuneytra kentini işgal etti.

6 yıl sonra Ekim 1973’te Siyonist Rejim, Mısır ve Suriye’nin sürpriz saldırısına cevap vermeyi başardı ve ikinci haftanın sonunda Suriye’nin başkenti Şam’a 60 kilometre mesafeye kadar ilerledi. Aynı şekilde Siyonist Rejim güçlerinin ilerleyişi Mısır’ın başkenti Kahire’ye 100 kilometre mesafeye kadar sürdü.

Eylül 1978’de, İslam Devrimi’ne birkaç ay kala, Siyonist Rejim ve Mısır Cumhurbaşkanı Enver SedatCamp David Anlaşmasını imzaladı, Mısır, Siyonist Rejimi resmen tanıdı ve böylece en büyük ve en güçlü orduya sahip Arap ülkesi, Filistin’in tamamen kurtarılması idealini unutulmaya terk etti. Bu durum, diğer Arap ülkelerini de etkiledi ve onlar da Siyonist Rejimle mücadele konusunda umutsuzluğa düştüler.

1979’da gerçekleşen İran İslam Devrimi, ülkenin dış politika yönelimini tamamen değiştirdi. İran, Batı’dan ve Amerika’dan uzaklaştı, emperyalizme bağlı olmama, ona karşı çıkma yönünde hareket etti. Bu çerçevede Siyonist Rejimi ortadan kaldırılması gereken bir kanser tümörü olarak tanımladı ve bu rejimle olan her türlü siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiyi kesti.

İmam Humeyni, ilk adım olarak Kudüs ve Filistin meselesini salt bir Arap meselesi olmaktan çıkarıp önemli bir İslami dava olarak ortaya koydu ve Siyonist Rejimle mücadeleyi İran İslam Cumhuriyeti’nin dış politika programının başına yerleştirdi.

İmam Humeyni’ye göre İslami yönetimin kurulması İran için bir öncelik ise, ülke dışında da Kudüs’ün ve Filistin topraklarının özgürlüğü, en önemli siyasi düşünceyi ve eylemi oluşturmaktaydı.

İran İslam Cumhuriyeti en başından politikasını İsrail’in meşruiyetinin olmadığı düşüncesine dayandırdığını ve İsrail’in yeryüzünden silinmesi gerektiğine inandığını ilan etti. Bu nedenle de uluslararası alanlardaki çabalarının İsrail’in uluslararası konumunu zayıflatma eksenli olması doğaldır.

İran İslam Cumhuriyeti’nin Batı Asya’daki en önemli stratejisi, Siyonist Rejimi zayıflatmak için bu rejimi kendi sınırlarında dizginlemek olmuştur. Bir taraftan İran İslam Cumhuriyeti’nin devrimci ve İsrail karşıtı mahiyeti, diğer yandan İran’ın İsrail’e olan coğrafi uzaklığı, İran’ın Siyonist Rejimle mücadele için sadece İsrail çevresinde (özellikle Lübnan’da) değil, Filistin topraklarının içinde de (Batı Şeria ve Gazze’de) dolaylı faaliyetler yürütmesine neden olmuştur.

Lübnanlı Şiilerin ve Filistinli İslami grupların İran İslam Devrimi’nden etkilenmeleri sebebiyle İran için en iyi strateji, Siyonist Rejime karşı koyan bu grupları güçlendirmekti. Ayrıca İran, Siyonist Rejime karşı mücadele için Suriye ile bir çeşit ittifak kurdu. İran-Suriye ittifakının başlıca stratejik hedeflerinden biri, Suriye’yi Siyonist Rejime karşı güçlendirmekti. Zira Suriye, bu cephede İran’ın direniş gruplarıyla bağlantısını oluşturuyordu.

İmam Humeyni’nin Filistin meselesine ve Siyonist Rejime bakışı ve bu meseleyi İslam dünyasının meselesi haline dönüştürmesi, Siyonist Rejimden inisiyatifi aldı ve bu rejim yavaş yavaş savunma pozisyonu almaya başladı.

Siyonistlerin bölgedeki son ilerleyişi, 1982 yılında oldu ve onlar o yıl Güney Lübnan’ı işgal ettiler. Ancak o tarihten günümüze kadar direniş örgütlerinin kurulmasıyla İsrail’in toprak genişletme seyrindeki yükseliş, düşüşe geçti.

Siyonist Rejimin zafer süreçleri, Güney Lübnan’ın işgalden kurtarıldığı 2000 yılından sonra tamamen durdu. Bu rejim yapay bir şekilde kuruluşunun üstünden geçen 52 yılın ardından baş aşağı düşüşe geçti.

Marks’ın “tarih iki kez tekrar eder, birincisinde trajedi, ikincisinde komedi” şeklindeki sözünün aksine Siyonistler için ilkinde tarih komediydi, şimdi ise onun trajedi kısmı yaklaşıyor.

Geçen 19 yıl boyunca Siyonistler bölgedeki hiçbir savaşı kazanamadı. 2006’da Lübnan’a saldırdılar fakat 33 gün sonra savaşa son vermek zorunda kaldılar. İki yıl sonra 22 Gün Savaşı’nda Gazze’ye saldırdılar fakat hiçbir kazanım elde edemeden ateşkese mecbur oldular.

Bu süreç bu şekilde devam etti. İsrail’in hasar görmeye elverişli durumu, Siyonistlerin savaşının günlerden, saatlere kısalmasına neden oldu. Onların en son savaşı geçen yıldı. Bu savaşta Direniş Cephesinin kararlı cevapları Siyonistlerin iki günden az sürede ateşkes yapmasına neden oldu.

Bugün Batı Asya bölgesinde artık bölgesel denklemleri kuran Siyonist Rejim değil; bu denklemleri İran ve Direniş Ekseni oluşturuyor; onlar artık İran ve Direniş Ekseninin tayin ettiği oyunlarda oynamak durumundalar.

Bu çerçevede İsrail rejimi, 30 yıl önce tüm Siyonistleri işgal altındaki Filistin’e göç ettirmek için topraklarını genişletmeye çalışırken şimdi artık şu an elinde tuttuğu küçük toprak parçasının güvenliğinden kaygı duyuyor.

Yazının devamında İran İslam Devrimi’nin 40. yıldönümünde Siyonist Rejimin durumunu ele alacağız. Bu rejim mevcut şartlarda çok yönlü olarak kuşatma halkasının ortasında bulunuyor.

Güneyde, yeni silahlarla donatılmış direniş gruplarıyla çatışma halinde. İçeride ve doğuda Filistinlilerle, kuzeyde Hizbullah’la, kuzeydoğuda Suriye devleti ile karşı karşıya bulunuyor.

1- Gazze

Bugün Batılıların haritalarında Filistin diye yazılınca Batı Şeria ve Gazze adlı birbirinden kopuk iki bölgeye işaret ediliyor. Batı Şeria, Filistin’in doğusunda, Gazze ise güneyinde yer alıyor.

Gazze Şeridi Akdeniz’in kıyısında bulunuyor. Bu bölgenin güneybatıdan Mısır’la, kuzeyden ve doğudan da İsrail rejiminin işgali altındaki topraklarla sınırı var. Gazze Şeridi, 41 kilometre uzunluğa, bölgelerine göre 6 veya 12 kilometre de genişliğe sahip. 360 kilometrekarelik bu bölgede 2014 yılında 1 milyon 800 bin kişi yaşıyordu.

2005 yılına kadar Gazze bölgesi İsrail’in işgali altındaydı; ancak o yıl bu bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Siyonistler, bu tarihten sonra Gazze’deki savaşlarının hiçbirinde zafer kazanamadı, direnişin füzelerle verdiği cevaplar karşısında ateşkesi kabul etmeye mecbur oldu.

Siyonist Rejim 2008 ve 2009 yıllarında, Mart 2012, 2014 ve 2018’de Gazze Şeridi bölgesine asker sevk etti; operasyonlar için büyük ve iddialı isimler koymasına rağmen küçük kazanımlar dahi elde edemedi.

Siyonistler, 2018 yılının sonlarında Gazze’ye yaptıkları saldırıda Filistinli direniş gruplarının füze saldırılarına iki günden biraz fazla dayanabildi ve nihayet ateşkes yaptı. Bu savaşta 48 saat içerisinde Siyonist yerleşim merkezlerine 400’den fazla füze fırlatıldı.

İsrail’in çok çeşitli ve pahalı hava savunma sistemleri, kendi itiraflarına göre bu füzelerin sadece yüzde 25’ini önleyebildi. Patlayıcı kapasiteleri daha önceki savaştakilere göre daha gelişmiş olan diğer 300 füze, savaştan sonra da etkileri devam edecek şekilde Siyonist yerleşimcilere büyük korku yaşattı.

Bu savaş Siyonist Rejimin savaş bakanının istifasına sebep oldu, onun istifasıyla da hükümet çökmenin eşiğine geldi. Bu çerçevede Siyonistler ateşkesi kabul etmek zorunda kaldılar.

Savaştan sonra İsrail ordusu, Gaze’deki direnişin istediği her yeri vurabilecek güce sahip olduğunu anladı.  Siyonist askeri yetkililer, artık her savaşta işgal altındaki toprakların güneyindeki yerleşim merkezlerinin füze yağmuru altında kalacağını biliyor.

Hamas ve Kassam füzeleri

İşgal altındaki Filistin’in güneyindeki Gazze cephesi, hangi kapasitelere sahip ki Siyonistler artık askeri operasyonlarla istediklerini gerçekleştiremiyor? Filistinli direniş grupları, yani Hamas ve İslami Cihad, bazı Arap ve İslam ülkelerinin askeri kapasitelerini Gazze’ye nakletmeyi ve bunlardan füze sistemlerini geliştirme yönünde istifade etmeyi başardı.

Hamas hareketi bu yıllarda çeşitli kabiliyetlere sahip füzeleri silah deposuna ekledi. Hamas, Kassam serisinde çeşitli füzelere sahip. Bu tipteki füzelerin ilki, yarım kilo başlığa ve 3 kilometre menzile sahipti.

Bu füzelerin üçüncü nesli Kassam-3 adını taşıyor, 10 kilo patlayıcı başlığına ve 10-12 kilometre menzile sahip. Kassam-3 füzeleri, 2006 yılının temmuz ayında Siyonistlerin Askalan kentindeki yerleşkelerini vurdu.

Şimdi Kassam-4’ün üretildiği ve bunun menzilinin ise 18-22 kilometre olduğu söyleniyor. Hamas, bu füzelere ilaveten 80 kilometre menzilli G-80 füzelerine ve 160 kilometre menzile sahip R-160 füzelerine de sahip ve bu füzeler ile işgal altındaki toprakların her yerini vurabilir.

İslami Cihad ve Kudüs füzeleri

Hamas’ın yanında İslami Cihad Hareketi de farklı kabiliyetleri bulunan füzelere sahip. İslami Cihad, füzelerinin adını “Kudüs” ve “Burak” koydu. Kudüs füzesinin ilk örnekleri, 23,5 kilo ağırlığa, 150 santim uzunluğa, 90 milimetre çapa ve 6 kilometre menzile sahipti.

Kudüs füzelerinin yeni serisi, 42 kilo ağırlığa, 200 santim uzunluğa, 127 milimetre çapa ve 9 kilometre menzile sahip. Bu füzelerin patlayıcı başlıkları 8 kilodur. İslami Cihad’ın Burak-70 adlı diğer füzesi ise 70 kilometre menzile sahiptir.

Bu iki örgütten başka Filistin Halk Direniş Komiteleri de “Nasır” adlı bir füze üretiyor. Bu füzenin altı türü var. Nasır füzelerinin hem uzun hem de kısa tipleri var. Uzun tipleri, 30 kilo ağırlığa, 90 milimetre çapa, 160 santim uzunluğa ve 9 kilometre menzile sahip. Kısa Nasır-3 füzesi 25 kilo ağırlığa, 90 milimetre çapa, 90 santim uzunluğa ve 6 kilometre menzile sahip. Nasır-4 füzesinin 40 kilo ağırlığı var, uzunluğu 180 santim, çapı 115 milimetre ve menzili de 9 kilometre.

Gazze’deki bu silah deposu ve geliştirilen füze teknolojisi ile Siyonist Rejim Gazze’deki hiçbir savaştan zaferle çıkamayacak ve Filistinli direniş grupları daima Siyonist Rejim için bir potansiyel tehdit olarak kalacak.

2- Doğu cephesi ve iç cephe

Har şey, sadece güney cephesiyle ve direniş gruplarıyla sınırlı değil. Siyonist Rejim, doğu cephesinde ve işgal altındaki toprakların içinde de yani Batı Şeria ve 1948 topraklarında da çatışma yaşıyor. Bu bölge güney cephesinden farklı özelliklere sahip, Filistinliler burada Siyonistlerle bir arada yaşıyor. Bu, onlar için özel bir fırsat, Siyonistler için de potansiyel bir tehdittir.

Batı Şeria, 5 bin 879 kilometrekarelik yüzölçümüyle İşgal Altındaki Filistin ile Ürdün arasında yer alıyor ve buradaki nüfusun çoğunluğunu Filistinliler oluşturuyor. Bu bölgedeki Filistinlilerin sayısı 1 milyon 700 bin ila 2 milyon civarında tahmin ediliyor.

Burada, Filistinlilerden başka yaklaşık 500 bin de Siyonist yerleşimci yaşıyor. 2006 yılı tahminlerine göre onların 220 bini Doğu Kudüs’te bulunuyor. Doğu Kudüs, Ramallah, Tulkerm, Nablus, el-Halil ve Cenin, bu bölgenin en önemli kentleridir.      

Bu bölge, aşırı yoğun güvenlik önlemlerine rağmen son birkaç ayda Siyonistlere karşı yeni bir cepheye dönüştü. Bu süre içerisinde bu bölgede Filistinlilerin operasyonları ciddi bir şekilde arttı. Son yapılan operasyonlardan birinde Filistinli bir direnişçinin açtığı ateş sonucu 9 kişi yaralandı.

Şu an tüm Siyonistlerin yüzde 10’u Siyonist Rejimin işgali altındaki toprakların ve nüfus açısından en kalabalık merkezlerin yanı başındaki bu bölgede yaşıyor. Tel Aviv ile Gazze arasında 70 kilometre mesafe var.

Direniş güçlerinin bu şehri ve buradaki tesisleri vurabilmek için 80 ve 100 kilometre menzilli füzelere ihtiyacı var. Bu füzelerin saklanması kısa menzilli füzelerin saklanmasından daha zor. Fakat eğer Batı Şeria’dan Tel Aviv veya Dimona vurulacaksa, o zaman artık uzun menzilli füzelere gerek yok; 10, 15 kilometre menzilli füzeler yeterli. Bu küçük füzeler daha ucuz. Bu füzelerin üretilmesi, depolanması ve taşınması, uzun menzilli füzelere göre daha kolay.

Doğu cephesi, tıpkı ateşlenmeye hazır silah gibi, daima Siyonistler açısından bir tehdit oluşturuyor. İşgal altındaki toprakların doğu kısmında Batı Şeria cephesinin aktif hale gelmesinin birkaç kilometre mesafedeki Siyonistler açısından yıkıcı etkileri söz konusu.

Bunlardan biri de 1948 toprakları denen işgal altındaki toprakların iç cephesidir. Siyonist Rejimin sınırları olduğu iddia edilen bu topraklarda hala 1 milyon 800 bin Filistinli yaşıyor. Batı Şeria’da Siyonist yerleşkeleri Filistin kentlerinin içinde bulunuyor. Ancak 1948 topraklarında ise Filistinlilerin mahalleleri Siyonistlerin kentlerinin içinde yer alıyor. Dolayısıyla da onların herhangi bir tahrikinde Siyonist Rejim doğu ve güney cepheleri ile çatışma yaşayabilir.

1948 topraklarındaki Filistinlilerin faaliyetleri daha çok kuzey bölgelerinde ve el-Celil’de yoğunlaşıyor. Gelecekteki bir savaşta buraların Hizbullah tarafından kurtarılması halinde bunların büyük yardımları olacaktır.

Öte yandan Batı Şeria ve 1948 topraklarındaki Filistinliler aktif hale geldikten sonra Ürdün’de yaşayan ve bu ülkenin 8 milyonluk nüfusunun yüzde 55’ini oluşturan Filistinliler Siyonist Rejim karşısında hareketsiz kalmayacaktır. Nitekim çeşitli vesilelerle işgalci rejime karşı şiddetli tepkiler gösterdiler. Bu bölgedeki Arapların en son tepkisi, Ürdün vatandaşlarının İsrail-Ürdün gaz boru hattını tahrip etmesiydi.

3- Hizbullah: kuzey cephesi

Birkaç defa Siyonist Rejime yenilgi tattıran en asli cephelerden biri, Lübnan sınırındaki kuzey cephesidir. Hizbullah, kendi askeri kabiliyetini geliştirebilen ve ihtiyaç duyduğu füzeleri Lübnan’da üretebilen sağlam bir askeri teşkilattır.

Bir direniş örgütü olarak Hizbullah, 150 binden fazla karadan karaya füzeyle ve gemilere karşı kullanılan füzelerle Siyonist Rejimin bölgedeki yayılmacılığının ve saldırganlığının önünde ciddi bir engeldir.

Yüzölçümünün küçük altyapısının ateş menzili içinde yer alması Siyonistler açısından daima en temel sorunu oluşturacaktır. Bu, artık isabet açısından nokta vuruşlu yeni nesil füzelere sahip olan Hizbullah için tüm savaşlarda zafer kazanmak bakımından ideal bir fırsattır.

Hizbullah, son yıllarda 2006 yılındakilerden çok daha fazla hassas füzelere sahiptir. Bu füzelerle oluşturacağı dalga ile Siyonist Rejimin Demir Kubbe’sini kolayca etkisi hale getirebilir, bu durum Siyonist Rejim açısından ciddi bir endişe kaynağıdır.

İsrailli yetkililer, Hizbullah’ın önümüzdeki çatışmalarda günde 1200 füze atabileceği uyarısında bulunuyor. 12 yıl önce bu rakam günde 100 roketti. Diğer bir önemli nokta da Hizbullah’ın artık nokta vuruşlu yüksek isabete sahip füzelere sahip olmasıdır. 2006 yılında sahip olunan roketlerin öngörülen hedeflere değil boş alanlara isabet etmesi ve herhangi bir hasar yaratmaması ihtimali fazlaydı. Ancak şimdi Fatih-110 gibi füzeler sayesinde Hizbullah’ın saldırı kapasitesi eskisinden çok daha yüksek olacaktır.

Hizbullah, bu kapasitesiyle bundan sonraki her savaşta Siyonistlerin şehirlerini, askeri üslerini, havaalanlarını, su kaynaklarını ve limanlarını vurabilecektir. Hizbullah’ın gemilere karşı olan füzeleri ise Siyonist Rejimin geçiş güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu rejimin limanlarına yakıt, yiyecek ve silah taşıyan her gemi vurulacaktır.

4- Kuzeydoğu cephesi: Golan

Siyonist Rejimin komşuları arasında hiçbir devlet Suriye kadar bu rejime karşı duruş sergilemedi. Suriye krizi öncesine kadar Suriye devleti, Hizbullah’a özel bir destek verdi. Bu destek öyle bir boyuttaydı ki Hizbullah’ın bazı silah ve teçhizatlarının Suriye yoluyla temin ettiği söyleniyordu.

170 bin kişilik Suriye ordusu, kendisini destekleyen 100 bin kişilik grupların yardımıyla, Siyonistlerin önemli bir rol oynadığı 7 yıllık savaşta ülke topraklarının büyük bölümünü teröristlerden kurtardı ve güneyde ise İsrail işgali altındaki topraklara kadar olan tüm sınırını teröristlerden tamamen temizledi.

Krizin sona ermesiyle birlikte Suriye, ordusunu yenileyip silahlarını takviye edecek. Suriye’nin askeri kapasitesinin büyük bir bölümü bu 7 yıllık savaşta yok olmuş olabilir. Ancak Suriye ordusunun savaş tecrübesi, kendisine savaş görmemiş Siyonistlere karşı üstünlük kazandırıyor.

Bütün bu şartlar gösteriyor ki kurulduğu günden beri sürekli topraklarını genişleme peşinde olan Siyonist Rejim, bugün artık değil sınırlarını genişletmek, sınırlarının güvenliğini korumaktan bile acizdir. Siyonistler ileride stratejik bir hata yapıp da birden fazla cephede savaşa girecek olursa bu rejimin en kısa sürede yok edilmesi için diğer iki cephe de kendiliğinden aktif olacaktır.

Burada önemli olan nokta bir nokta da, Direniş Ekseni olarak İran’ın bu şartlarda hesaba katılmamış olmasıdır.

Çeviren: Hüseyin Mahir

www.medyasafak.net

0
Would love your thoughts, please comment.x