Batılın dininin en kutsal nesnesi olan altından yapılıp insanları haktan saptırmak için meydana çıkarılan buzağı dün yine böğürdü. Büyük şeytanın ve siyonizmin estirdiği kin ve nefret rüzgarının ruhundan girip ağzından çıkması ile oluşan seslerde , hak cephesinin komutanı, dünya Müslümanlarının ve mustazaflarının rehberi İmam Hamaney’e tahammülsüzlüğünün ve yenilginin acısının izleri vardı. Akan salyaları ile kirletirken arzı, intakı hak edercesine, İmam’ın, onların dininin lideri olmadığını vurgulamış oluyordu. Buna sevinmedik desek yalan olur. Zira düşman ile dostun ayrıldığı bir noktada düşmanın kendi belli etmesinden daha fazla safların ayrışmasına ve “saf”ların uyanmalarına vesile olacak bir durum yoktur. Bu bir nimettir ve elhamdülillah İmam’ın varlığı bu nimeti ümmete kazandırmıştır.
Bu saatten sonra mektep adına veya herhangi bir İslami kaygı adına süfyanilerle aynı cephede olanların, maslahatları vurgulayanların, sistemin çarkına girip sistemden bir parça olanların, vahdetin özünü değiştirip küfür ve zulüm ile vahdet tesis etmek için çırpınanların ve tüm bu yaptıklarıyla süfyanilerin kapı eşiğinde kuyruk sallayarak ekmek bekleyenlerin de maskeleri düşmüştür. Bu saatten sonra Ali’nin dostu ve düşmanı belli olmuş ve doğal olarak İslam’ın dostu ve düşmanı ayan beyan ortaya çıkmıştır. Artık hiçbir karakalem ve bed kelam sahibi bu tür bir süfyaniyi temize çıkaramaz ve çıkarmak isteyen de kendi kirini gizleyemez.
Bunun dışında bir kaç yıldır şahit olduğumuz süreç, bahsi geçen buzağının, boş bulunan meydanda batılın halkı kendi dinine çekmek için ürettiği ve halkın gözüne ve kulağına hoş gelen görüntüsünü, son zamanlarda yerini kan içen ve ağzından salyaları ile birlikte kan damlayan bir vahşiye bırakmasına ve bu vahşinin, kendi yetiştirdiği ciğer yiyicilerden daha da kana susamış olarak çevresinde bulunan tüm mazlumlara ve mustazaflara saldırmasına, onları siyonizmin hedefleri uğruna yok etmeyi amaç edinmesine neden olmuştur. Ve bu buzağı habire saray mollaları tarafından elindeki ve ağzındaki kanlar silinerek halka sunulsa da, artık direniş cephesinin kendisinin bütün planlarını alt üst etmesine dayanamayarak iplerini koparmış ve azgınlaştığı için itlaf sürecine girmiştir. Bunca böğürmenin altında yatan yegane neden de budur. Zira yenilgi, en çok mütekebbirleri yaralar. Ve kibir aklı alır yerine saldırganlığı yerleştirir.
Şu da bir gerçektir ki her önüne gelene hakaret ederek korku imparatorluğunu siyonizmin yararına ayakta tutmaya çalışan arsızın sözlerine karşılık vermek, o arsızdan nice kem sözün ortalığa dökülmesine neden olacaktır elbet. Zira lağımdan temiz kokular beklemek ne kadar abes ise, arsızdan utanma ve arlanma beklemek te o kadar yersizdir. Ama bu azgınlaşmış buzağının sözlerinde dikkat çekmek istediğimiz asıl bir nokta vardır ki bu yazımızın temelini de o vurgu oluşturmaktadır. İmam için ‘böyle bir dini lider olur mu?’ diyen buzağının değindiği din hangisidir? Bu buzağı hangi dinin putudur? Veya hangi din böyle bir buzağı üretebilir? Ve İmam’ın böyle bir dinde yeri ve konumu nedir?
Bu soruları cevaplamayı başarabilirsek, buzağının feryadının yersizliğini de ortaya koymuş oluruz çünkü kendisiyle İmam tamamen farklı dinlerin mensuplarıdır. Öncelikle buzağı çıkardığı seslerden ve ürettiği fitneden de belli olduğu üzere fitne dininin önderlerindendir ve bu yüzden İmam’a düşmandır. Nitekim İmam “fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar”(Enfal 39) bu tür buzağılarla savaşmayı emreden İslam’ın önderidir. Dolayısıyla fitnenin yayıcısının, o fitneyi ortadan kaldırmaya niyetlenenlerin önderine tahammül etmesi beklenemez. Buzağı ve onu var edenlerin, tüm yeryüzünde kendi saltanatlarını ayakta tutmak için sarıldıkları zulüm de diğer bir ayrışma noktasıdır. Onlar zulmü araç olarak kullanırken İmam ve onun yarenleri “zalimlere meyletmeyin”(Hud 113) diye emreden İslam’ın muhipleridir.
Bu buzağının amacı faizi, fuhşu, içkiyi ve kumarı yaygınlaştırıp halkı uyuşturmak ve dünyaya bağlayarak kendine muhtaç etmek iken, İmam’ın ve önderi olduğu direniş ve diriliş cephesinin amacı bu “şeytan işi olan pisliklerden”(Maide 90) insanlığı kurtarıp gerçek kurtuluşa yönlendirmek ve gasp edilmiş haklarını onları uyandırarak almalarını sağlamaktır. Böyle olunca da değişik meydanlarda karşı saflar olarak yüz yüze gelmeleri ve buzağının feryad figan böğürmesi doğaldır. Yine bu buzağı tağutlaşıp halkı kendine imana davet ederken, İmam “önce tağutu inkar edip sonra Allah’a iman”(Bakara 256) etmeye çağırmaktadır insanlığı ki bu bile başlı başına buzağının İmam’a karşı nefret hissetmesine neden olmaktadır. Kaldı ki kendisi gibi inkar edenlerin velisi olan ve kendisi gibi tağutlarla dost olmaya niyetli olan bu buzağı, insanlığı aydınlıktan karanlığa çıkarmak için türlü oyunlara, hilelere, desiselere başvurup onca zaman tüketirken, inananların dostu olan Allah’ın (c.c.) yardımıyla insanlığı karanlıktan nura çağıran (Bakara 257) İmam tüm bu oyunları boşa çıkarmakta ve buzağı bu yüzden de İmam’ı hedef almaktadır. Tuzak kurucu olanların ellerindeki en büyük koz olan buzağının, kurdukları tuzakları bozan Allah’ın (c.c.) (Enfal 30) dininin temsilcisine kin kusmasına eşyanın tabiatı gereğidir.
İktidara geldiğinde ilk olarak ekine ve nesle saldıran (Bakara 205) ve onları yok etmek için elinden geleni yapan buzağı, böylece insanlığı insanlığın düşmanlarına muhtaç etmeyi ve yeni nesil kölelerin yetişmesi amaç edinmişken, iktidarı ele aldıklarında namaz kılan, zekat veren, iyiliği emredip kötülükten men edenlerin (Hac 41) İmam’ına zaten sevgi besleyemez. Belki bir süre kendisiyle karşılaştığında “fesad çıkarmayın” uyarısına “biz de ıslah edicileriz” (Bakara 11) diyerek cevap verip kendini gizlemeye çalışmış olsa da artık durum tahammülünü aşan bir hal almış ve kendisi istemese de Allah (c.c.) nurunu İmam’ın eliyle tamamlamaya başlamıştır (Saff 8). Kininden gebermek (Al-i İmran 119) üzere olan buzağının, yüreğinin taşmasının sebebi budur.
Kendi dünyasını imar için ümmetin hem dünyasını hem de ahiretini viran eden buzağının, bütün ümmeti ve insanlığı hiçbir ayrım gözetmeksizin sahiplenen ve kuşatan, insanlığın kurtuluş ümidi haline gelen İmam’a Suriye üzerinden veryansın etmesi, bu mevzulara hakim olan kardeşlerimiz gibi bizi de şaşırtmamış ve batılın artık nifak perdesinin arkasına gizlenmekten yorulduğunun ifadesi olarak kayıtlarımıza geçmiştir. Siyonizmin gizli mahfillerinden türlü deneyler sonucu oluşturulup tabiri caizse piyasaya sürülen bu buzağının, hakka olan bunca kin ve öfkesine rağmen kendisini bu kadar zaman tutabilmiş olması bizim için daha da şaşırtıcı olandır. Yoksa batıl cephesinin sürekli böğüren buzağısının hak cephesinin önderine karşı suskun kalmasının, acziyetinin dışında, kabili mümkün değildir. O acziyetinden dolayı yıllardır sus pus olan ve İmamla karşılaştığında İmam’ın heybetinden ve vakarından dolayı, kendisinden beklenmeyecek şekilde edepli olmaya çalışan buzağının bunca böğürmesi artık siyonizm için kurban edilme vaktinin geldiğinin de işaretidir.
Velhasıl, diplomat olmayıp devrimci olduğu için her sözü doğru ve hedefe yönelik olan ve ümmeti ve insanlığı zulme karşı kıyama çağıran İmam’ın, siyonizmin buzağısının dininde yeri yoktur ve olamaz da. Bu yüzden buzağının “böyle bir dini lider olur mu?” türünden şaşkınlığını normal karşılamak lazımdır. Kansızlık illetine yakalanmış olan zalimlerin, her hücrelerinde hak akan ve her hücreleri ile Allah’a (c.c.) iman etmiş olan İmam ve takipçileri ile kan uyuşmazlığı yaşamaları doğaldır. Doğal olmayan bu tür kansızların peşinden gidip haktan dem vuranların yanar döner tavırlarıdır.
siyasetmektebi.com