Hudeyde savaşı, sınırlı bir coğrafyada bir millete karşı birçok ülkenin savaşıdır.
Hudeyde savaşı zamanla bir kriter savaşı haline geliyor. Bu savaş, sınırlı bir coğrafyada bir millete karşı birçok ülkenin savaşıdır ve buna rağmen savaşın kazananı, prensipte kaybetmesi gereken kuvvetlerdir! Hudeyde savaşı, ağır ve modern beş orduya karşı yeni bir ordunun savaşıdır. Modern silahların el yapımı silahlara karşı savaşıdır ve Nemrutların ve Karunların yalınayak mazlumlara karşı savaşıdır. Mazlum bir halka karşı bölgesel ve uluslararası kurum ve kuruluşların savaşıdır. Ama bütün bunlara rağmen irade, modern silahların ve orduların, mümin ve mücahit bir grup karşısında aciz kalması yönünde tecelli bulmuştur.
Hudeyde savaşı gerçekten de bir kriter savaşıdır ve birçok sorunun cevabı bu savaşın içinde cevap bulmuştur. Bu hususta bazı noktalar bulunmaktadır ve bunlar aşağıdakilerden ibarettir:
1. En son tahminlere göre; en az altı ordu, başka bir deyişle, 20 Arap, Amerikan, İngiliz ve Fransız tugayları, Yemen’de satın alınan birliklerle birlikte Hudeyde eyaletindeki insanlarla karşı karşıya geldi. Amaç, bu eyaleti kuzeyden ayırmak ve onu, etnik bir fitnenin başlangıcı olarak kullanmaktı ve tabi ilerledikçe böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali daha da zayıfladı. Suudilerin ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin tahmini, savaş ateşinin Hudeyde’nin Şafii mezhepli halkına yaklaşmasıyla birlikte, onların Ensarullah tarafından ayrılacağı ve nihayetinde onlara muhalefet edeceği yönündeydi. Suudilerin yanlış tahminlerine göre, Şafiilerin Ensarullah’a bağlanma sebebinin siyasi boyutu vardı ve bu bağ o kadar da derin değildi. Onların beklentisi, daha ilk haftadan Hudeyde’nin Sünni halkı tarafından Ensarullah’ın Zeydi liderlerine karşı itiraz protestoları gerçekleşmesi ve sessiz ve sakin bir şekilde ve ucuzca bu stratejik eyaletin kuzeyden ayrılmasıydı ya da olayların Hudeyde sakinleri ve Ensarullah arasında çatışmaya doğru sürüklenmesi ve halktan bazı kişilerin Ensarullah tarafından öldürülmesiyle birlikte yine çoğunluğu Şafii mezhep olan kuzey bölgesindeki 7 diğer eyalette Ensarullah’a karşı çatışmaların sürüklenmesi ve bu eyaletlerin Ensarullah için bir girdaba dönüşmesiydi. Haberler, Suudilerin bu konuya çok dayandığını gösteriyor ve bu bağlamda, Amerika İngiltere ve Fransa’nın Martin Griffiths gibi temsilcileri, bir veya iki hafta sonra Ensarullah’ın siyasi planda her şeyi kabul edecek bir duruma düşeceğini söylemişlerdir. Ancak, Suudilerin analizine aykırı olarak, Hudeyde eyaletinin halkı, beş ülkenin saldırı ve işgaline karşı eyaletlerini savundular ve uygulamada bu bölgeyi güçlü bir kaleye dönüştürdüler. Bu, topraklarını ve sularını savunmalarının, Ensarullah ya da herhangi başka bir grup ile siyasi bir anlaşmaya bağlı olmadığını ve bu savunmanın bir inanç boyutu olduğunu göstermektedir. Onlar için Suudilerin, Ensarullah’ın yada Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinden bir temsilcinin yönetmesi olmak üzere bu eyaleti kimin yöneteceği kesinlikle fark etmektedir. Bu esasa dayalı olarak şunu söylemek gerekir ki, Şafiiler tarafından Hudeyde’nin savunulması metninde bir evet ve bir de hayır vardır, Ensarullah’a evet ve Al-i Suud’a hayır. Onlar Ensarullah’a sadece siyasi bir evet demiş olsalardı, onara ağır masraflar dayatıldığında vazgeçer ve beş ülke ve beş ordunun saldırılarından güvende kalmak için Suudilerin yanında yer alırlardı ama gerçek şu ki, bu hareket daha çok “Suudilere hayır” kokusu veriyor. Hudeyde’nin azimli halkı, topraklarının batılı işgalcilerin ve yozlaşmış Arapların ve etrafındakilerin hakimiyetinde olmasını istemiyorlar. Hudeyde halkı daha önce 1960-1967 yılları arasında topraklarını çok rahat bir şekilde Mısırlılara ve yaklaşık 150 yıl önce de Osmanlılara teslim etmiş hatta bir saat bile bu ordular karşısında direnmemişlerdi ama şimdi onlar üç yıldır Suudilerin saldırıları karşısında direniyorlar. Özellikle son haftalarda Hudeyde binalarında ve kıyılarında beş Batı ve Arap ordusunun acımasız saldırıları karşısında sağlam kaleler inşa ettiler.
2. Hudeyde’nin Şafii mezhepli halkının beş işgalci ordunun ağır saldırıları karşısındaki direnişi, bu insanlık dışı savaşın mezhebi ve etnik bir savaş olmasını engellediği gibi, Ensarullah’ın Şafiiler arasında büyük bir etkiye sahip olduğunu kanıtladı. Hudeyde Şafii Alimler Meclisi yayınladığı bildiride, Hudeyde halkını işgali kuvvetler karşısında direnişe ve Hudeyde’nin merkez ve kasabalarında, Arap-Batı ordularının saldırılarına itiraz etmek için düzenlenen protestolara kapsamlı bir şekilde katılmaya çağırdı ve halkın Dünya Kudüs Günü merasimine yoğun katılımı, halkın Ensarullah ile dayanışma ve birlik içerisinde olduğunu çok iyi bir şekilde gösterdi ve bu, onların asaletlerinin ve anlayış sahibi kişiliklerinin göstergesidir. Bu eyaletin ve komşu eyaletlerin halkı, Yemen’in bu savaşta yenilmesi halinde ülkelerinin uzun süre Al-i Suud’un hakimiyeti altında kalacağını çok iyi biliyorlar. Hudeyde halkı kendilerini Araplığın temel babası ve Kahtani Araplığının kurucusu olarak görüyorlar ve Araplığın temelinin bu bölgeden ve etrafından geldiğini ve Kahtanilerin Arap Yarımadasına hâkim olmasından sonra Suudilerin kendilerine tabi olması gerektiğini düşünüyorlar. Yemen halkı ve özellikle bu bölgedeki insanlar için, Suudi Arabistan halkı ve onun mevcut yöneticileri, daha aşağı bir mertebededir ve dolayısıyla Yemen halkına nasıl yaşanacağını ve kiminle birlik içerisinde olmasını söyleme hakkına sahip değildir.
3. Fakat savaş beklentisi açısından, bu beş ülkenin koalisyonu Kızıl Deniz’in güvenliğini ciddi biçimde etkilemektedir. Geçtiğimiz üç yıl boyunca Ensarullah, bu uluslararası önemli suyolunun güvenliğini sağlamaya kendini adamış ve onun güvenliğini korumak için bu alanda düşmana ciddi darbe vuracak eylemlerden kaçınmıştır. Arap-batı koalisyonu Hudeyde eyaletine ağır saldırılarda bulunarak stratejik bir hataya maruz kaldı. Çünkü bu savaş, doğal olarak her iki taraftan birinin yenilgisiyle sonuçlanacaktı. Ensarullah bugüne kadarki direnişiyle savaşı kazanmayı başarırsa, Kızıldeniz’in güvenliği konusunda yeni bir politika benimseyecek, bu durumda bir yandan bu taraflar ağır maliyetlerle karşı karşıya kalacak ve diğer yandan da bu durum Ensarullah’ın güçlenmesine yol açacaktır. Eğer Ensarullah bu savaşta Hudeyde’yi teslim etmek, bu vilayete ve bu vilayete komşu illere sığınmak zorunda kalırsa, o zaman Kızıldeniz’in güvenliği hakkında yeni bir karar alacaktır ancak bu karar Kızıldeniz’deki serbest trafiğin kendisi için önemli olduğu zamandan daha yoğun olacaktır. Eğer Hudeyde şehri çöker ise, Ensarullah bu su yolundaki serbest geçişi kesinlikle askıya alır ve bu onun doğal hakkıdır. İşte o zaman, bu su yolunda sayıları 30’dan fazla olan Fransız, Amerikan ve İngiliz gemileri, petrol taşımak bir kenara dursun Kızıldeniz’den geçemez bile. Bu durumda, Batı, Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin ağır bir savaşa başvurması mantıklı değildir ve kendileri için bir felaketle sonuçlanabilir. Geçtiğimiz aylarda Suudi Arabistan’ın derinliklerindeki çeşitli hedeflere doğru fırlatılan füzelerin menzili, Ensarullah’ın Kızıldeniz’i tamamen kapatabileceğini, hatta su yolu boyunca ve yaklaşık 150 kilometre Suudi kıyı şeridinden bile petrol ihraç edilemeyeceğini gösteriyor.
4. Fakat savaşın sonucunu, sularını, toprağını ve onurlarını korumak için savaşan insanların iradesi belirler. İster Sudanlı olsun ister özel Fransız, İngiliz ve Amerikan güçleri olsun, Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri dolarlarını almak isteyenlerin bu savaşa inancı yoktur. Bu kişiler Ensarullah’a da kin beslememektedir. Hatta son günlerde onlardan bu kişilerin serbest bırakılması ve geri dönmesi için Ensarullah’a talepler gelmiştir. Bu kişiler Ensarullah’a karşı cephelerdeki komutanlarını yozlaşmış olarak görmekte ve doğal olarak canlarını feda etmek istememektedir. Diğer yandan ise, cephenin öbür tarafında Ensarullah yanlısı Zeydi ve Şafii kuvvetler, Arabistan, Amerika ve… cephelerine düşman, bu yolda canlarını feda etmeye hazırdır. Söylenenlere göre altı ordudan oluşan Batı -Arap kuvvetlerinin küçük bir noktadaki yoğun varlığı onları ciddi bir şekilde tahrip etmiş ve geçtiğimiz günlerde en az 1500 kişi öldürülmüş ve yaklaşık 5000 kişi de yaralanmıştır ve aralarında Fransızların da bulunduğu en az 300 kişi esir alınmıştır. Öte yandan, Birleşik Arap Emirlikleri Genelkurmay Başkanının ölümü, Birleşik Arap Emirliklerinin Yemen’deki Operasyon Komutanı’nın ölümü ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Hudeyde savaşındaki komutanının ölümü, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın (vb.) doğru bir askeri aklının olmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, kuvvetlerin kıyıdan ve on kilometreden Hudeyde eyaletinin merkezine doğru hareketi ve bu kuvvetlerin Ensarullah güçleri için yem haline getirilmesi, karşı tarafın askeri zekadan yoksun olduğunu göstermektedir. Bu savaşın sonucu bellidir. Savaş zekasıyla düşmana darbe vuran, ona kayıplar yaşatan ve kuvvetlerini sınırlı bir şekilde bölgeye gönderen ve onları koruyan, meydanın kesin galibidir. Aynı şekilde Lübnan Hizbullah’ı da bu yöntemle 2006 yılındaki 33 günlük ağır savaşı kazanmış ve İsrail Rejiminin savaş araçlarını karada, havada ve denizde durdurmuştur.
Tesnim Haber Ajansı