28 safer; Allah’ın kulları için seçmiş olduğu elçilerin sonuncusu, canlı Kuran ve insanların en değerlisi Hz. Muhammed’in (s.a.a) vefat yıldönümü, bu elemli matem tüm Müslümanlara tesliyet olsun.

Selam olsun sana ey güzellikler elçisi, ey yeryüzü meleği, insanları göklere çıkarmak, onları gerçeklerle tanıştırmak ve en güzel insani kemallere ulaştırmak için göklerden yere inen kutlu dost. Senin ayrılığında yerler gökler kan ağladı, güneş bile batışını değiştirip kızıllara büründü ve ümmetin karalar bağlayarak mateme durdu…

Güneşler kan ağlar her günbatımı göklere

Rüzgârlar eser durur ardın sıra bin pâre..

Göz görmeyince gönül katlanırmış.. halbuki;

şu kalbin gözünden hiç eksik olmuyorsun ki!

Asırlar var ki ruhlar, kavruldu hasretinle

Nice ümrânlar doğdu, kutlu beşâretinle..

Topraklar çatlamış; hep sana meftun Efendim

Yapraklar sararmış; aşkınla yorgun Efendim

Dilinde elmaslaşan bir kelime olsaydım,

 

Vefatınla acından giden deve olsaydım…

İmkân-vücûb tahtını kavrayamaz hiç bir dîl;

Hatta eteklerinde Arş’ı bulan Cebrâîl…

Firâkınla inler, ol hurma kütüğü bile;

Bu nasıl gönüldür ki çatlamadı, nâfile!

Haramdır tüm uykular, sana sevdalılara;

Dursa dilleri, susmaz gönülleri ebeda.

Kara perdeler iner, seni görmeyen göze

Kader bir çizgi çeker, senden olmayan söze.

Kademine tutunmuş kapı kulun olsaydım,

Yeşil kubbe’ne hâdim, sâdık mecnun olsaydım…

Topraklar çatlamış; hep sana meftun Efendim

Yapraklar sararmış; aşkınla yorgun Efendim

Görenleri imana getirir nurlu yüzün;

O yüzün hürmetine var oldu cihan bütün.

Dağları eritirsin, gamzeli bakışınla

çölleri ağlatırsın, birazcık akışınla..

Gül kokusu, Nebi’nin ter kokusudur derler;

Güle dönerdi zakkum, içseydi bir damla ter.

Gözlerinden süzülen bir banım yaş olsaydım,

Avucunda zikreden bir kırık taş olsaydım…

Kuran’ın da açıkça buyurduğu gibi, O insanların içinden seçilen birisiydi, diğer insanlar gibi doğup yaşayıp ve takdiri ilahi geldiğinde vefat edecekti. Rab’ul âlemine ulaşmadan önce bunu bizzat kendisi defalarca buyurdu; son veda haccını yaparken, hacdan dönüş esnasında, Gadiri Hum’da ve Medine’de ashabıyla birlikteyken bir süre sonra aralarından ayrılacağını buyurdu. Allah’ın resulü (s.a.a) ölümüne bir ay kala şöyle buyurdu:

“Sizden ayrılmam ve yüce Allah’ın huzuruna varmam çok yakındır. Ben öleceğim ve Allah’ın davetine icabet edeceğim, fakat size iki ağır emanet bırakıyorum; biri Allah’ın kitabı ve diğeri Ehlibeytimdir. Her şeyi bilen Allah, bu ikisinin hiçbir zaman birbirinden ayrılmayacağını ve Kevser havuzunun başında yanıma geleceklerini bildirdi. Öyleyse bu iki emanetime nasıl davranacağınızı iyice düşünün.”

Veda haccında şeytan taşlama esnasında ise herkese şöyle buyurdu:“Hac amellerini şimdi benden iyice öğrenin, belki bir daha hacca gelemeyeceğim ve beni buralarda görmeyeceksiniz.”

Bir gün Peygamber Efendimizin yanına gelerek, o hazrete: “vefat edeceğiniz için insanlar çok üzgün ve tedirgin durumda” diye arz ettiler. Resulullah ta Fazl b. Abbas ve Hz. Ali b. Ebu Talip’e (a.s) yaslanarak camiye gitti ve Allah’a en güzel övgülerde sonra orada bulunanlara şöyle buyurdu:

“Bana öleceğim için endişeli ve üzgün olduğunuzu söylediler, benden önce hangi peygamber ölümsüz oldu ki bende ölümsüz olayım! Unutmayın, hiç şüphesiz ben Allah’ın rahmetine kavuşacağım ve sizlerde bir gün onun rahmetine ulaşacaksınız.”

Başka bir günde Hz. Ali (a.s) ve bir grup sahabesinin yardımıyla Baki kabristanına giderek orada bulunanlar için Allah’tan bağışlanma diledi, sonrasın da Hz. Ali’ye dönerek şöyle buyurdu:

“Dünyada ebedi olarak kalmayı bana sundular, dünyada yaşamakla, ölüp Allaha ulaşmak arasında bir seçim yapmamı istediler, fakat ben ölerek Allah’a ulaşmayı ve onun cennetinde kalmayı tercih ettim.”

Vefatına birkaç gün kala camide sabah namazını kıldırdıktan sonra şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Fitne ateşleri alevlenmiş ve gecenin karanlık dalgaları gibi üzerinize gelmiştir. Kıyamet gününde ben sizin önünüzde ilerleyeceğim, sizlerde Kevser havuzunun başında bana ulaşacaksınız. İşte o zaman, şüphesiz size bırakmış olduğum iki ağır emaneti (Kuran ve Ehlibeyt) soracağım, her şeyi bilen Allah bu ikisinin kıyamete kadar birbirinden ayrılmayacaklarını bana bildirdi, öyleyse bu ikisine nasıl davranacağınıza dikkat edin. Sakın onlardan öne geçmeyin yoksa dağılıp, parçalanırsınız ve sakın onların hakkında kusurda bulunmayın yoksa helak olursunuz.”

Hz. Resulullah (s.a.a)  bu konuşmayı yaptıktan sonra, halkın gözyaşları ve uğurlamalarıyla evine doğru zorlukla yola koyuldu. Hz. Ali’ye kendisine gusül vermesini, kefenlemesini ve namaz kılmasını vasiyet etti, Hz. Ali de: “Ya Resulullah! Ben buna nasıl dayarım” dedi. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali’yi yanına çekti, parmağındaki yüzüğü çıkarıp onun parmağına taktı, kalkan ve diğer savaş gereçlerini getirmelerini istedikten sonra hepsini Hz. Ali’ye verdi.

Ertesi gün Allah resulünün hastalığı iyice ilerledi, ama yinede herkesi etrafına toplayarak insanların haklarına dikkat etmelerini öğütlüyordu, sonra buyurdu: “Kardeşim ve dostumu çağırın buraya gelsin.”

Ümmü Seleme: “Hemen Ali’ye söyleyin gelsin, çünkü peygamberin tek kardeşi ve tek dostu Ali’dir” dedi.

Sonra Hz. Ali geldi, Peygambere yaklaştı, Peygamber de Ali’yi kucakladı, kucakladığı halde kulağına bir şeyler buyurdu, öyle ki bayıldı. Bunu gören torunları Hasan ve Hüseyin Allah resulünün üstüne atlayarak ağlama başladılar. Hz. Ali onları Peygamberin üzerinden kaldırmak istedi, birden Peygamber gözlerini açtı ve şöyle buyurdu:

“ Ali Onları bırak, bırak ben onları koklayayım onlarda beni, ben onlardan faydalanayım onlarda benden.”

Herkes ağlamaya başladı, dünya artık Hz. Zehra için zifiri karanlık olmuştu, Hz. Ali ayakta zor duruyordu, Hasan, Hüseyin ve orada bulunan herkese ağlamaya başladılar. çünkü onlar yeryüzünün, insanlığın ve alemin kimi kaybettiğini biliyorlardı, artık kıyamete kadar vahiy kesilecekti ve artık en sevgili aralarında olmayacak.

Ve Allah Resulü ruhunu yaratıcıya teslim etti.

Selam olsun doğduğun güne, yaşadığın güne ve öldüğün güne…

Ya Resulallah! işfe-i lena fil cennet.

0
Would love your thoughts, please comment.x