Lübnan’ın önde gelen Sünni hareketlerinden olan ve merhum Şeyh Said Şaban tarafından kurulan Tevhid Hareketi’nin lideri Şeyh Bilal Şaban, Yemen’de ve Arap dünyasının dört bir tarafında yaşananları ümmetin gücünü tüketme girişimleri olarak niteledi ve bundan kârlı çıkanın ancak ve ancak Siyonist işgal devleti İsrail olduğunu ifade etti.

Trablus Gençlik Konseyi’ne verdiği röportajda Bilal Şaban, Yemen’deki savaşın tüm ümmeti hedefe koymuş olan Siyonist düşmanın yerine yürütüldüğünü, Şii ya da Sünni hiçbir tarafa fayda sağlamayacağını vurguladı.

Dillerinden “Barış stratejik tercihimizdir” sloganını düşürmeyen Arapların 67 senedir Siyonist İsrail’in işgaline gösterdikleri sabır karşısında şaşkın olduğunu ifade eden Şeyh Şaban, “İsrail’e karşı 67 senedir sabrettikleri gibi 67 ay ya da 67 gün hatta 67 saat sabretmeleri mümkün değil miydi? Bu süre zarfında da barışçıl bir çözüm arardık” dedi.

Şeyh Şaban sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz o ya da bu grubun diğer bir grubu küçümsemesini, ötekileştirmesini kesinlikle reddediyoruz. Arap ve İslam dünyasında yaşayan Müslüman, Hıristiyan, Sünni, Şii, Zeydi, Arap, Acem, Kürt, Berberi veya Türk hepimiz tek bir ümmetin mensuplarıyız. Uzun yıllar bir arada yaşadık, bu böyle oldu ve böyle de devam etmeli… Biz bu gökyüzünün altında ve bu yeryüzünün üstünde yaşayan her bir insanın onurlu bir yaşam sürme hakkına sahip olduğuna inanıyoruz. Öylesine bir ortaklığı değil hakiki bir ortaklığı benimsiyoruz. Bu bağlamda bugün Yemen’de ve diğer Arap ülkelerinde yaşananlar büyük bir hatadır ve acilen durdurulması gerekmektedir.

Biz İslam ve Arap dünyasındaki tüm ülkelerin kritik bir rol oynadıklarına inanıyoruz. Türkiye, İran, Suud, Mısır, Suriye, Irak, Filistin ve Lübnan… Eğer bu ülkeler kendi aralarında dosdoğru bir şekilde anlaşabilirlerse Arap ve İslam dünyasının uyanması ve İsrail’i yok edecek en büyük bölgesel gücü tesis etmesi mümkün olabilecektir.

Biz tarihin en büyük çelişkisini yaşıyoruz. Doğal kaynaklar anlamında dünyanın en zengin ülkelerinde dünyanın en fakir halkları yaşıyor.

1,6 Milyar Müslüman var. Ancak adeta bu Müslümanlar suyun üstündeki köpük gibi uluslararası sahnede bir ağırlık oluşturmuyorlar.

Dünyanın en büyük petrol gücüne sahip olmamıza rağmen ne elektriğe ne de enerjiye sahip değiliz.

Dicle’den Fırat’a, Nil’e kadar ulaşan en büyük su imkanını elimizde bulundurmamıza rağmen içecek temiz bir suyumuz yok.

Bizim her şeyden önce ortak olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Doğal zenginliklerimiz, petrolümüz, petrol gelirimiz dış bankalara aktarılırken bundan ümmetin hiçbir kazancı olmuyor. Kendi zenginliklerimiz bizi çepeçevre kuşatmış olan iç savaşlar ve fitneci projeler için harcanıyor.

1.Körfez Savaşı’na (Irak-İran) 200 milyar dolar harcandı ve 2 milyon insan bu savaşta hayatını kaybetti.

2.Körfez Savaşı’na (Irak-Kuveyt) 200 milyar dolardan fazla harcama yapıldı ve on binlerce insan hayatını kaybetti.

‘Arap Kışı’na Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da ve Yemen’de 800 milyar dolar harcandı.

Biz bugün uzlaşı ve ortaklığın bedelinin savaşın ve yıkımın bedelinden daha basit olacağına inanıyoruz. Üstelik bu bedelin sonucu da hayırlı olacaktır.

Yemen halkının Arapların ve Araplığın geleceğinin korunması bahanesiyle katledilmesi asla kabul edilebilir bir durum değil! Yemen demek Araplar demektir.

İlk olarak yapılması gereken, Yemen’de yaşanan katliamın, yıkımın durdurulması ve çözümün Yemen halkının kendisine bırakılmasıdır. Zira Yemen halkı kendi kararlarını alabilecek olgunluktadır. Aynı şekilde Suriye halkı, Libya halkı ve Mısır halkı da böyledir. Hiç kimsenin bu halkların yerine karar alma hakkı yoktur!

Nitekim Mısır’a müdahale edildiğinde devrim nimet iken kine, öfkeye dönüştü. Aynı şekilde petrolün kalbi olan Libya’ya müdahale edildiğinde artık Libya petrol değil halkın ihracatına başladı. 3 milyon Libya vatandaşı, yani neredeyse Libya’nın yarısı ülkeyi terk etti. Yine Suriye’ye, Irak’a müdahale edildiği zaman ortalık kan gölüne döndü. Irak’ta mezhepçi ve ırkçı katliamlar yapıldı.

Halkların kendi kararlarını hiç kimseye bırakmadan almaları gerekiyor. Şu ya da bu ülkenin bir başka ülkeye demokrasi veya özgürlük getirmesinin hiçbir karşılığı yoktur!

Bu anlamda önde gelen isimlerin de akan kanı durdurmak için bir komite oluşturmaları, ümmetin kendi içinde katliamlar yapmasına izin veren fetvaları engellemeleri gerekmektedir. Fitne ateşi acilen söndürülmezse bu ateşin en güçlü görünen devletlere bile sıçraması kaçınılmazdır.”

 

 

islamianaliz

0
Would love your thoughts, please comment.x