Bursa’da yoğun bir ilgi ile karşılanan İran İslam Cumhuriyeti 6.Dönem Cumhurbaşkanı Dr.Mahmud Ahmedinejad,Prof Dr.Necmeddin Erbakan’ın vefatının 4,yıldönümü münasebetiyle Erbakan Vakfı tarafından düzenlenen programa katıldı.
İşte o programdaki konuşmasının tam metni:
“Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin rabbi Allaha mahsustur. Allah’ın salat ve selamı efendimiz Muhammed’e, Ehlibeytine ve seçkin ashabı üzerine olsun.
Ey Allahım! İmam Mehdi’nin gelişini hızlandır, O’na afiyet ve zaferler nasip et, bizleri de O’nun en iyi yardımcılarından, takipçilerden ve kıyamına tanıklık edenlerden eyle.
Prof. Erbakan Vakfı’nın Muhterem Başkanı Sayın Dr. Fatih Erbakan;
Değerli konuklar, toplumsal, kültürel ve siyasi şahsiyetler, mecliste hazır bulunan alim ve düşünürler,
hanımlar ve beyler,
Selamunaleykum.
Kardeş ve büyük Türkiye milletinin arasına katılmayı nasip eden Allah’a şükürler olsun. Bu mümin ve pak millet beşer uygarlığının oluşmasına önemli bir katkıda bulunmuş; tevhid, adalet, özgürlük ve kardeşliğin öncülerinden olmuştur.
Güzel Bursa ili ve şehrinde ve halkının arasında bulunduğum için kendimi bahtiyarım hissediyorum. Mümin, pak, şefkatli ve misafirperver Bursa halkı bir zamanlar İslam İnkılabı Rehberi İmam Humeyni(ra)’i aylarca ağırlamış, aziz bir kardeşleri gibi korumuşlardır.
Dost ve kardeş İran milletinin sıcak ve samimi selamlarını kabul etmenizi istirham ederim.
Aziz kardeşlerim!
Sözlerime başlarken merhum mağfur Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ı saygıyla anıyorum. O, mümin, bilgin, devrimci, derin ve uluslararası meselelerde stratejik düşünce sahibi bir insandı. O, dünyanın çağımızdaki problemlerinin köklerini tespit etmiş olarak özel tedbirlerle bu problemleri halletmek için çaba sarfediyordu. O, bereketli ömrünü milletlerin birliğini sağlamak, halka hizmet, insani ve İslami değerleri yaymak; milletleri fakirlik, adaletsizlik ve emperyalizmin pençesinden kurtarmaya vakfetti. O cana yakın, müşfik bir insandı, onu saygıyla anıyor ve ruhunun şad olması için sizleri fatiha ve ihlas okumaya davet ediyorum.
Hanımlar ve Beyler , Değerli Dostlar !
Mer hum Erbakan’ın hizmetlerini değerlendirmek doğrultusunda, dünyadaki mevcut meselelerin en önemlilerine huzurlarınızda kısaca değinmek istiyorum.
Bildiğiniz üzere Allah(cc) insanları tevhid gölgesinde; barış, sefa, özgürlük ve refah içerisinde adalet ve kardeşliği sağlamak ve kemale erişmek için yaratmıştır. Ancak peygamberler ve salihlerin yorulmak bilmeyen eşsiz fadakarlıklarına rağmen insan toplumu özellikle de son dört yüzyıldan beri düzensizlik ve karışıklıklarla yüz yüze gelmiş bulunuyor.
Yaygın fakirlik, uluslararası ilişkilerde hile ve ikiyüzlülük, kavimsel taassupların tahriki, 1. ve 2. Dünya savaşları gibi savaşlar, ayrıcalık, tahkir ve adaletsizlik, yerlilerin topluca öldürülmeleri ve sonuç olarak sömürgecilik ve insanlığın yüz karası kölecilik, müstekbir/emperyalist güçlerin kaynaklara ve ülkeler üzerinde sulta kurmak için insanlığa dayattıkları kötülüklerin ve sıkıntıların sadece bir bölümüdür.
Sahi, bu insanlık karşıtı davranışların sebebi nedir? Açıktır ki temel sebep; ahlak ve insani değerler yoksunu ve herşeyi kendileri için isteyen ve başkaları üzerinde otorite kurmak hevesli bir grup egoistin bu uğursuz amaç uğruna her yönteme başvurmasıdır. Bunlar yaklaşık dört asırdan beri takriben dünyada bütün alanlarda sulta ve otorite kurmuş bulunuyorlar. Birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkaranlar bunlardır. Savaştan sonra yeni düzenlemelerle, geçmişe nazaran daha etkili ve daha geniş çaplı olarak sömürülerini devam ettirmişlerdir. Bu uğursuz güçler bugün de dünyadaki siyasal ve ekonomik ilişkilerle medya ağı üzerinde tamamen sulta ve kontrol oluşturmuşlardır. Küresel yöneticilik iddiasındaki bu çevreler hiç kuşkusuz günümüzdeki karışıklıkların da sorumlusu olarak girişimlerinin uğursuz sonuçlarını da Kabul etmek zorundadırlar. Mevcut durumun oluşmasında milletlerin herhangi bir rolü yoktur.
Aziz dostlar;
Etkin ve müessir bir çözüm bulabilmenin yolu, beşer toplumunun temel ve hakiki hadeflerini doğru tanımak ve tanıtmakla mümkündür. İnsanlar ve milletler ilahi fıtratları ve buna bağlı olarak ilahi peygamberlerin öğretileriyle üzere izzet, adalet, muhabbet ve dostluk, özgürlük, refah ve kalıcı barışı aramaktadırlar. Herkes bu dünya hayatından manevi kemal ve Allah vergisi yeteneklerini yeşertmek için bir fırsat olarak yararlanmak ister. Halifetullah lezzetini tatmak için herkes, yeryüzünde adil, insanlara aşk ve sevgiyle bakan bir hükümetin kurulmasını arzulamaktadır.
Milletlerin ortak hedefleri konusunda birkaç kısa açıklama yapmak gerekir:
İzzet/ yücelik:
İnsan yaratılışı gereği yücedir. Aziz ve kerim olan Allah insanları yaratırken herkesten izzet ve yücelikle yaşamalarını irade buyurmuştur. Şeytani kapitalizm sisteminin sultası ve ekonomik-kültürel ve sağlık dallarındaki yoksulluğun yaygınlaşması insanların yüceliğine gölge düşürmektedir. Bir lokma ekmeğe muhtaç ve uluslararası sömürücü programların baskısı altında inleyen insanlardan izzet ve yücelik duymaları beklenebilir mi? Sömürücü güçler zaten kendi üstünlüklerini başkalarının zaaf ve zilletlerinde aramakatalar.
Adalet:
Adalet, hakiki hayatın başlaması, insani hakikatin filizlenmesi ve insanın maddi ve manevi kemalinin temel taşı, gerekli şartı ve başlangıç noktasıdır. Adalet olmadan hedeflerin gerçekleşmesi mümkün değildir. Enbiyaullah ve bütün insanların görevlerinin en önemli rüknü adaletin yerleştirilmesidir. Fırsatlar ve kaynaklar adil bir biçimde dağıtılmazsa milletlerin çoğu yoksulluk ve zaaf içinde kıvranacak, etkenlik ve iradesini ortaya koyma imkanı bulamayacaktır. Bugün üç milyardan fazla insan açlık sınırı altında yaşamakta, bir milyardan fazla insan ise günde bir öğün sıcak yemeğe bile ulaşamamaktadır. İnsanın layık olduğu refah ve yararlanma ölçüsünü nazara alırsak dünya halkının büyük çoğunluğu yoksulluk içinde kıvranırken sadece sınırlı bir azınlık bolluk içinde yaşamaktadır. Adalet ve insan hakikati karşısındaki en kötü ve çirkin amel zulüm olup insanın kişiliğini yok etmektedir. Adalet, insani- semavi bütün değerlerin tahakkuk bulmasının, kalıcı barış ve güvenliğin garantisidir. Halbuki müstekbir/emperyalist güçlerin hayatı ayrıcalık ve adaletsizliğin devamına bağlıdır.
Muhabbet/sevgi:
Insanın yaratılış ve fıtratı muhabbet ve ilahi lütuf temeline dayalıdır. İnsanlar birbirlerini sevmeleri için yaratılmıştır. İnsani değerler sevginin gölgesinde gelişir. Kindarlık kalbi karartır, insanın hakikatini solmaya sevkeder. Peygamberler ve özellikle de (Allahın salat ve selamı üzerine olsun) peygamberlerin sonuncusu herkes üzerine geniş ilahi lutüfun mazharıdır. “Vema erselnake illa rahmeten lilalemin( Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik)”, O muhabbeti düşmanlık yerine yerleştirmek için gelmiştir. Bir dünya tasavvur edin ki, insanlar birbirlerini aşıkca sevsinler. Böyle bir dünyada zulüm, ayrımcılık veya rahatsızlık, yoksulluk olabilir mi? Şeytan ve müstekbirler, insanları kemal yolundan, hedeflerine ulaşmasından alıkoymak için daima ve hatta din adını kötüye kullanarak kindarlığı yaymaktalar. Müstekbirlerin, üstünlük taslayanların çıkarları milletler arasında ihtilaf ve kini yaymaya bağlıdır.
Özgürlük:
Allah(cc) insanı muhtar/seçici yaratmış ve kendi özgür seçimiyle kemal seyrini tamamlamasına ve yeryüzünde iyilikleri yerleştirmesine izin vermiştir. Çok iyi ameller bile eğer serbest irade ve seçimle olmamışsa değeri yoktur. Adaletin ve öteki insani değerlerin tanınması ve seçimi bilinçli ve özgür seçimle olmalıdır. Ancak böyle bir durumda insanların yükselişinde yapıcı bir rol ifa edebilir.
Özgürlük allah’ın büyük bir hediyesi ve manevi rüşd ve tekamülün garantisidir. Müstekbirler medya merkezleri ve dünya yönetimi üzerinde sulta kurmak suretiyle milletler aleyhinde çok yönlü ağır bir psikolojik ve propaganda savaşı örgütlemekte ve özgürlük hakikatini ayaklar altına almaktadırlar. Birçok ülkede üstünlük taslayan azınlık grupları desteklemek suretiyle ve hile, siyasal ve ekonomik baskılarla kendi iradelerini dayatmakta ve onların özgürlüklerini zedelemektedirler. Gerçek özgürlük uygulansa diktatörlük, tahkir, küçümseme, savaş, yağmalama ve fakirlik var olamayacaktır.
Refah ve Barış:
Allah(cc) insanları güvenlik, sulh ve refah içinde yaşamaları için yaratmıştır. Güvensizlik, savaş, çatışma, yoksulluk ve mahrumiyet insanın hakikati ve ilahi fıtratıyla çelişki ve tezad içindedir. Bölgemize vebütün bir dünyaya göz gezdirdiğimizde mevcut ihtilaflar, anlaşmazlıklar ve çatışmalarda Amerikan hükümeti, müttefikleri ve siyonistlerin ellerini açıkca görebiliriz.
Afrika, Asya, Latin Amerika ve Ortadoğu anlaşmazlık ve savaşlar çıkarmak suretiyle milletlerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini yağmalamaktadırlar. Onlar, bütün milletlerin, vurguluyarak diyorum bütün milletlerin güç ve izzetlerini tahrip etmek için planlar yapıp durmaktalar.
Silah yapım ve ticaretinde rekabete girişmeleri; binlerce atom bombası, füze, savaş uçağı ve insanlık dışı kitle yıkım silahları depolamalarının dünya barış ve güvenliği için olduğuna kim inanır? Kudüs’ün İşgalcisi mütecaviz rejimin bölgeye dayatılmasının Yahudileri desteklemek, barış ve refah amaçlı olduğuna kim inanır? Esasen sömürücü güçlerin çıkarları ancak güvensizlik ve çatışma sayesinde sağlanabilir.
Muhterem Bacılarım, Kardeşlerim;
Bu açıklamalar ışığında şu soru karşımıza çıkıyor: Dünyadaki mevcut durumu ıslah edip düzeltmek, insana layık olduğu bir toplum oluşturmak ve küresel salih bir yönetimi kurmak için ne yapılabilir?
Siz azizler daha iyi cevap verebilirsiniz, ama bu küçük kardeşinize göre birkaç temel girişimde bulunmak gerekir:
Kendine güvenin takviye edilmesi ve milletlerin gücünün tanınması
Müstekbirler, milletleri tahkir etmeyi, kendilerine güveni ortadan kaldırmayı ve kendi sonsuz güçlerinden gaflete düşürmeye çaba sarfediyorlar. Kendine güven düşüncesinin yayılması, milletlerin yenilmez gücünün tanıtılması büyük bir sinerji hazırlıyacak ve bu büyük enerjiyi hedefleri yönünde kanalize edecektir. Çünkü milletlerin gücü Allahın gücünün bir tecellisidir ve hiç birkuvvet bu gücün karşısında duramaz.
Şuurlanma ve düşmanın planlarını tanıma.
Beşeriyet düşmanlarının bütün yer yüzüne sulta kurmak için yaptıkları planları tanımak, tespit etmek belirleyici role sahiptir.
Bölgemizdeki ve dünyanın başka yerlerindeki çatışmaların sulta sisteminin ve küresel siyonizmin çıkarına başlatılıp sürdürüldüğünden şüphesi olan var mıdır? Kimler bir birini öldürüyor ve kimler bunun parsasını topluyor? Nihai kazanan kimdir? Milletlerin serveti hangi yolda harcanıyor? Bu çatışmaların bölge milletlerinin yararına olduğunu söyleyecek tek bir kişi var mıdır?
Olayların perde arkasında dünyanın uğursuz güçlerinin kirli ellerini görmeyen var mıdır? Açıktır ki, onlar milletlerin uyanışı ve kıyamı karşısında aciz kaldıkları için hile ve iç çatışmalar komplosunu hayata geçirmiş bulunuyorlar.
Beşeriyet düşmanlarının zaafları, güçsüzlükleri ve çirkin eylemleri ifşa edilmelidir.
Beşeriyet düşmanlarının zaafları ve cinayetlerinin tanıtılması milletlerin gücüne güç katar, birlik ve motivasyonlarını artırır. Yoksulluk, katliam, kölelik ve sömürgeciliğin sorumluları milletlerden alacaklı konumunda bulunmamalıdır. Onlar cevap vermek zorunda bırakılmalıdır. Herkes bilmelidir ki, milletlerin yoksulluğunun baş sebebi ve Amerikan ekonomisinin büyük zaaflarının örtülmesinin baş faktörü Amerikan dolarının uluslararası sultasıdır. Amerikan hükümetinin bütçe açığı ve borçları 18 Trilyon dolardan fazladır, ama dünya piyasalarına karşılıksız dolar pompalayarak gerçekte milletlerin cebini boşaltmakta, bunun yerine ülkelere pahalılık ve yoksulluk dayatmaktadır.
Herkes bilmelidir ki, müstekbir güçler kendilerini yenilmez olarak tanıtmaktadırlar ama gerçekte çok zayıf, kırılgan olup milletlerin gücünden ödleri kopmaktadır.
Milli ve beynelmilel vahdet ve dayanışma oluşturulmalıdır.
Küresel çapta insani hedeflerin gerçekleşmesinin tek yolu milletlerin birlik ve beraberlikleriyle mümkündür. Hepimiz kutsal bir görev olarak ihtilaf faktörlerini ortadan kaldırmaya çaba sarfetmeli, adalet ve küresel salih yönetime ulaşmak için bütün milletlerin vahdeti, dayanışması düşüncesini yaymalı ve takviye etmelityiz.
Müstekbirler kavmi ve hatta mezhebi taassupları körüklemek suretiyle milletler arasında ayrılık ve düşmanlık çıkarmayı ve kendi sultalarını sürdürmeyi planlıyorlar. Halbuki Allah(cc) insanların birlik olmasını istemiş, dini de milletlerin vahdeti için göndermiştir. “ve’tesemu bihablillah camien vela teferrekû- Allahın ipine sımsıkı sarılın ve dağılmayın” buyurmuştur. Tefrika yönünde hareket edenler güç ve iktidara ulaşsalar bile zararlı çıkacaklardır. Vurgulamak isterim ki, milli vahdet veya İslami vahdet küresel vahdetle çelişki oluşturmaz. Tam aksine insani ideallere ulaşmak için müstekbir güçlerin karşısında bütün milletlerin birliğine bir başlangıçtır. Daha büyük ayrılıklar oluşturacak birlik, şeytanın işidir ve küresel müstekbirlerin hizmetinde olur ancak. Yedi milyar insanın yeryüzüne adaleti yerleştirmek için birlik içinde hareket ettiğini düşünün, işte o zaman dünyanın azınlık zorba güçlerinin nasıl bir konuma düşecekleri bellidir.
Millet arasında küskünlüklerin giderilmesi ve dostluğun yayılması gerekir.
Muhabbet adalet isteyenler arasındaki ilişkilerin temelini oluşturur. Muhabbet ve sevgi olursa her şey olur. Mevlana’nın dediği gibi:
Muhabbetle dikenler çiçeğe dönüşür
Müstekbirler kindarlığı yaymak suretiyle milletleri bir birinden uzaklaştırmaya çalışırlar.
Soruyorum; bölgemizdeki çatışmalar; kadınlar, erkekler ve çocukları öldürmek ve başlar kesmek acaba şeytanın planlarını uygulamak, kindarlığın temelini atmak ve sonuçta müstekbirlerin uğursuz hedeflerini gerçekleştirmeketen başka bir sonuç doğurabilir mi?
Zulüm ve adaletsizliğe karşı çıkmak, insaf ve adaleti yaymak.
Küresel zulme karşı toplumsal ruh va hakiki hüviyet, adalet konusunda ısrarlı davranmak ve insafı yaygınlaştırmakla oluşur. Zulüm karşıtı düşünce halk arasında kültüre dönüşürse milletlerin kudreti filizlenir, müstekbirlerin manevra alanı daralır ve küresel adaletin yerleştirilmesi yolu açılmış olur.
Milletlerin hakklarını resmen tanımak.
Bütün milletlerin kendi kaderleri ve geleceklerini belirlemeleri hakkına tam bir saygı duyulmalıdır. Her millet kendi hükümet türünü, hayat yöntemini seçmek hakkına sahiptir. Kimsenin ve hiç bir ünvan altında milletlerin iç işlerine karışma hakkı yoktur. Her türlü müdahale milletlerin zararına ve dünya barışına karşıdır.
Küresel ortak yönetimi oluşturmak için çaba sarfedilmelidir.
Dünyanın yönetimi değiştirilmediği, muvahhidlerin, salihlerin, adaletçilerin ve pak insanların dünyanın güç merkezlerine hakimiyeti gerçekleşmediği sürece durum olduğu gibi devam edecektir. Bu büyük hedef, aktif ve genel bir katılım olmadığı sürece gerçekleşemez.
Hepimiz ele ele vermeli, ortak küresel yönetimi bütün milletlerin aktif, yapıcı katılımıyla yeryüzüne yerleştirmeliyiz. Ancak böyle bir yönetim insan toplumunda adalet, dostluk ve izzete ortam hazırlıyabilir.
Merhum Prof. Erbakan bu alanda vazifesinin idrakinde, faal ve görüş sahibi bir şahsiyetti. Türkiye ve İran milletleri tarih yazan iki büyük millet olarak daima bu değerler, hedefler doğrultusunda yaşamış, çaba sarfetmiş, başka milletlere öncülük etmiş ve etmektedirler.
Aziz dostlar, kardeşlerim ve bacılarım;
Açıktır ki mevcut şartlar Allah’ın rızası doğrultusunda değildir ve devam etmesi mümkün değildir. Önemli bir hadise vuku bulmalıdır ve küresel münasebetler insanlık lehine değişmelidir. Bu konuda emin ve ümitli olmalıyız ki, Allah’ın iradesi durumun ıslahı ve insanlık yararı doğrultusundadır ve şartlar kesinlikle değişecektir. Rahim olan Allah peygamberleri ve semavi kitapları aracılığıyla müjde vermiştir, tevhid ve adaletin hakimiyeti gölgesinde günün birinde bütün insanlar ve milletler için en iyi ve en güzel kader/gelecek tahakkuk bulacaktır. İlahi irade enbiya suresi 105. Ayette buyuruyor ki:
“Ve lekad ketebna fizzebur min ba’dez zikr ennel arza yurisuha ibadiyes salihun-
Gerçekten Zikir’den(Tevrat’tan) sonra Zebur’da da, “Yeryüzünde mutlaka salih kullarım mirasçı olacaklar” diye yazdık. ”
Ve yine Kasas Suresi 5. Ayette şöyle buyurmuştur:
“Ve yuridu en nemunne alellezinu’s tuz’ifu fil arz ve nec’alehum eimmeten ve nec’alehum’ul varisin- Biz ise, o topraklarda ezilmiş olanlara lütfederek onları önderler yapmayı ve onları mirasçılar kılmayı istiyoruz.”
Evet, uzun bir kıştan sonra güzel ve gönülleri okşayan bahar yoldadır.
Günün birinde milletlerin genel istek ve iradesiyle Resulullah’ın(sa) soyundan, kamil insan ve kurtarıcı Hz. Mehdi( Allah zuhurunu acil kılsın) Hz. İsa Mesih(as) ve bütün salihlerle birlikte gelip milletlerin imdadına yetişecek ve halkın genel katılımıyla yeryüzüne layık yönetimi yerleştirecek ve bu zuhur ardından bütün kötülükler, gamlar, ayrılıklar, kinler; güzelliğe, sevince, dayanışmaya ve muhabbete dönüşecektir.
O gün, insanın günüdür. O gün, Allah’ın günüdür. O gün, herkesin günüdür.
Yaşasın bahar, yaşasın insan, yaşasın tevhid, adalet, yaşasın özgürlük ve aşk.
Sn Fatih Erbakan’a, Bursa’nın misafirperver halkına, Türkiye milleti ve hükümetine, bu ziyareti planlayan ve yardımda bulunan herkese yeniden teşekkür ederim. Yerel ve hükümet sorumlu makamlarına, valilere, belediyelere, medya kuruluşlarına, güvenlik ve polis teşkilatına ve herkese teşekkür ederim ve Allah’tan herkese sağlık, selamet ve izzet dilerim.
Vesselamualeykum ve rahmetullahi ve berakatuh.”
rasthaber