Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle Lübnan’ın güneyinde ve Filistin ile ortak sınırlarda bulunan Maroun al-Ras’te bir konuşma yaptı.

Hizbullah Genel Sekreteri konuşmasında İmam Humeyni’nin (ra) Ramazan ayının son Cumasını Dünya Kudüs Günü olarak adlandırmasının amacının Filistin ve Beyt’ül Mukaddes davasını İslam Ümmetinin vicdanında canlı tutmak olduğunu vurguladı ve dünyanın bütün milletlerinin bu konudaki dayanışmalarını açıklamaları gerektiğini belirtti.

Nasrallah, “Kudüs, Siyonist rejimle olan kavganın özüdür ve bu çatışma yetmiş yıldan fazla süredir başlamıştır ve Kudüs bu çatışmanın sembolüdür” ifadesinde bulundu.

Seyyid Hasan Nasrallah, bu yıl Dünya Kudüs Gününü anmak için Maroun al-Ras ‘in seçilmesinin bir nedeni olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Bu, bizim için iki sembolü temsil ediyor. Bunlardan ilki, Filistin’e yakınlık ve diğeri de Siyonist düşmanla mücadele ruhudur.

Hizbullah Genel Sekreteri sözlerine şöyle devam etti: ‘Dünya Kudüs Günü merasimleri, Filistin ve Kudüs davası, düşmanın bu merasimleri ortadan kaldırmak için gösterdiği bütün çabalara rağmen daha canlı ve coşkuludur. Çünkü Filistin ve Kudüs davası dünya milletlerinin vicdanlarında canlıdır.

Bugün, Kudüs üç sorunla karşı karşıyadır: İlk sorun, Siyonist rejimin dünya ülkeleri tarafından tanınması ve Amerika’nın kararı karşısında teslim olmasıdır. İkinci sorun ise, bu kutsal şehrin demografik yapısı ile alakalıdır ve üçüncü sorun da özellikle el-Aksa Camii ve bu kutsal caminin mahremiyeti olmak üzere Kudüs şehrindeki kutsallar konusudur.’

Seyyid Hasan Nasrallah, Kudüs halkının bu şehirde kalmasının, evleri ve ticari mekanları korumasının ve bu şehirde bulunmasını Siyonist düşmana karşı gerçek bir mücadele olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: ‘Siyonist düşman şimdiye kadar özellikle Doğu Kudüs olmak üzere Kudüs’te temel bir değişiklik yapamadı ve Filistin’de yüz binlerce Filistinli bulunuyor.

Evlerinde yaşamaya devam etmeleri için Kudüs vatandaşlarına yardım etmek herkesin görevidir ve onların şehirlerinde mali sıkıntılardan uzak olarak yaşayabilmeleri için mali yardımda bulunulabilir.’

Kudüs halkına yapılan yardımın direniş ve ilk savunma hattı için olduğunu belirten Hizbullah Genel Sekreteri şu ifadelerde bulundu: ‘Arap dünyasında bazı Arap ülkeleri tarafından Kudüs ve Filistin’in karşı karşıya olduğu yeni ve benzeri görülmemiş sorun, Siyonist rejim karşısında yenilgi için dini, felsefi ve tarihsel sorunlar çıkarmaktır.

Kuran’ın bazı anlamlarının ve ayetlerinin çarpıtılmasına şahit oluyoruz, bazıları ABD üzerinden güçlerini korumak istiyor, bu nedenle Siyonist rejimi resmi olarak tanıyor ve Filistin meselesini bastırma doğrultusunda ilerliyorlar.

Bazı saray fakihleri ve vaizleri, yetmiş yıldan sonra Siyonist Rejimin Beyt’ül Mukaddes’te dini ve tarihi hakkı olduğu, Kudüs’ün onlara ait olduğu ve Filistinlilerin bu şehri terk etmeleri gerektiği sonucuna ulaştılar, bu yanıltıcı bir konudur.

Bugün Kudüs’te olan şey, saray vaizlerinin Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanması hakkındaki fetvalarıyla benzerlik gösteriyor ve Kudüs meselesi konusunda bu yanıltıcı düşünce ile mücadele etmek için bilim adamlarının, medyanın ve tüm kalem sahiplerinin sorumluluğu ağırdır.

Bazıları, nesillerimizde önceliklerin yerini almaya çalışıyorlar ve bizim mücadelemiz stratejik ortamı sağlamlaştırarak şekilleniyor, Filistin’de gerçekleşen her şey Gazze Şeridindeki Filistin halkının duruşunu temsil ediyor.

Gazze Şeridi’ne giden Filistin vatandaşlarının çoğu gençlerden oluşuyor ve bu durum, bu konuda iyi bir göstergedir.

Siyasi liderler, gençler ve diğer tabakalar dahil olmak üzere Filistin halkının bütün kesimleri, yüzyılın anlaşmasının kabulü için ağır baskılara maruz kalıyorlar, ancak bu millet, davalarından vazgeçmeyeceklerdir.

Filistin halkının savaşımızdaki direnişi, yüzyılın anlaşmasını yenmenin temel gücü sayılmaktadır. Dünyadaki birçok Arap ve İslami grup bile Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduklarını ilan ettiler.

ABD’ye bağlı her Arap ülkesinin halkı, Kudüs ve Filistin’i destekleme konusunda baskısı altındadır, bu nedenle açlık, hastalık ve bombardımana rağmen bu ülkelerin halkının çoğunun Filistin ile olan dayanışmalarını açıklamak için yürüyüşler düzenlediklerine ve Sana’nın bunları yapan tek Arap başkenti olduğuna şahit oluyoruz. Bu onların gerçek imanlarının göstergesidir ve elbette Bahreyn’de de halk, bütün bastırma ve vatandaşlıktan çıkarma eylemlerine rağmen Filistinlilerle dayanışma içerisinde olduklarını açıklıyorlar ama Bahreyn rejimi Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirmeye çalışıyor.

Bugün, güçlü bir direniş ekseninden söz ediyoruz ve bu eksen, düşmanla olan bu savaşı susturmaya, göz ardı etmeye ya da çıkartmaya çalışıyor.

İran İslam Cumhuriyeti’nin, tüm baskılara ve yaptırımlarına rağmen, bölgede ve ülkesinin içinde daha da güçlü bir hale gelmektedir ve İran’daki İslami sistemin değişeceğini umut edenlere, onların bu umudunun bir seraptan başka bir şey olmadığını söylemeliyiz.

İran’ın muhaliflerinin ve düşmanlarının kendilerini Siyonist rejime yakın bulmaları doğaldır ve bu bir gerçek haline gelmiştir. Eğer İran, Filistin’e karşı komploya teslim olsaydı ya da İmam Humeyni, “Filistin meselesinin bizimle bir ilgisi yoktur” deseydi, Amerika Birleşik Devletleri, Siyonist rejim ve Körfez devletleri tarafından bir düşmanlıkla karşı karşıya kalmazdı.

Irak’ın Bağdat şehrinde IŞİD’i yenenler tarafından Dünya Kudüs Günü münasebetiyle askeri bir miting gerçekleştiğine şahit olduk. Irak’ın dini otoritesinin Filistin meselesi konusundaki duruşu, 1948’den beri, Ayetullah Muhsin Hakim ve Ayetullah Khuyi’den bu yana şimdiki merciiyyetin duruşuna kadar çok açıktır.

Bugün Suriye topraklarının büyük bir bölümü güvence altına alınmıştır ve düşmanların kendileri için bir başarı kaydetmek istemeleri çok doğaldır. Siyonist rejim, Beşar Esad’ın çökmesini umut ediyordu ancak bugün Siyonist düşman Suriye’deki hedefini değiştirdi ve savaşın İran ile Hizbullah’ı Suriye’den uzaklaştırma doğrultusunda ilerlediğini söylemektedir. Bazıları da bu konudan mutluluk duyuyor ve Rusya ile bu konuda müzakerede bulunmak istiyorlar.

Suriye’ye gittiğimizde, olaylara kendi anlayışımızla karar verdik ve biz Suriye’de, Suriye’nin tamamını ve direniş eksenini hedef alan büyük komploya şahit olduk. Tabii biz Suriye hükümetinin talebi üzerine gittik ve belli bir projeyi takip etmedik. Hizbullah hiçbir şekilde Suriye’de özel bir plan izlemiyordu ve biz bu ülkede Suriye liderlerinin talepleri ve gereklilikler üzere bulunduk.

Suriye’nin komplolara karşı büyük zaferinde payımız var ve Suriye liderleri Hizbullah’ın bu ülkede bulunmaması gerektiği sonucuna vardıklarında teşekkür edip ayrılacağız, ancak Suriye liderleri talep etmediği sürece, tüm dünya bizim Suriye’den çıkmamız üzerinde görüş birliğine varsa bile bu konuda başarılı olamayacaklardır.

Kudüs ve Filistin meselesine kesin bir inancımız var ve Kudüs’ün asıl sahiplerine geri döneceğine ve Filistin’in serbest bırakacağına tarihi ve itikadi olarak inanıyoruz. Biz, katletme ve öldürme peşinde değiliz ve kimseyi denize atmak istemiyoruz, sadece geldiğiniz ülkelere geri dönmenizi söylüyoruz ve eğer işgalde ısrar ederseniz, büyük savaş günü gelecektir ve biz de bugünde toplu olarak Kudüs’te namaz kılacağız.’

0
Would love your thoughts, please comment.x