El Kaide lideri Eymen el-Zevahiri, Ebu Musab Zerkavi’ye (bu mektup ABD güçleri tarafından 9 Temmuz 2005’te ele geçirildi) yazdığı bir mektupta -Zerkavi ABD’nin Irak işgalinin ilk yıllarında işgalciler yerine Şiileri hedeflediğinde- şöyle sormuştu: tarihte Şiileri ortadan kaldırmayı başarmış herhangi bir İslam devleti var mı?
Elijah J. Magnier
ejmagnier.com
Suriye rejimini değiştirme hedefiyle yürütülen ve yedi yılı aşkın süredir devam eden savaştan sonra şimdiki hedef Hizbullah. Fakat soru hala baki: 2006 Savaşı’ndaki başarısızlıklarından sonra bu örgütün düşmanları hedeflerine varmak için ne yapabilirler?
Hizbullah’ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah en son konuşmasında “Hizbullah İsrail ordusundan daha güçlü” dedi. İsrail buna Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot huzurunda gerçekleştirilen ve Hizbullah karşısındaki bir savaşı canlandıran, Golan Tugayı ve 7. Zırhlı Tugayın tatbikatı ile cevap verdi. Bu tatbikat kara kuvvetlerinin 36. Tümeninin “savaş durumundaki koordinasyon ve hazırlığın geliştirilmesi” amacıyla yaptığı rutin tatbikatından sonra gerçekleşti.
İsrail, savaşta sivillerle militanları ayırmayacağının mesajını taşıyan bir şekilde, işgal edilmiş Golan Tepeleri’ndeki Snir bölgesinde Lübnan köylerinin taklitlerini içeren yeni bir eğitim üssü inşa etmişti. Bu suni Hizbullah köyleri Lübnan’ın işgali emrinin verilmesi durumunda İsrail askerlerinin karşılaşacağı çatışma pozisyonlarını canlandırma amacını taşıyor.
Benzer şekilde Hizbullah da Lübnan-Suriye sınırlarında savaşa hazırlanmak için çatışma eğitimi verilen temsili İsrail köyleri kurdu. Seyyid Nasrallah çatışmayı Lübnan sınırlarının ötesine taşıma sözü vermiş ve Hizbullah’a savaş dayatılması durumunda, kadrolarından “düşman sahasında” dövüşmeye hazır olmalarını istemişti.
İsrail’in Lübnan ve Hizbullah karşısında devam eden mükerrer tehditleri bunlara fazla önem vermeyen Seyyid Nasrallah için yeni şeyler değil. İşin aslı, Seyyid Nasrallah İsrail ve Orta Doğu hakkındaki haberleri ve alaka duyduğu tüm dünya olaylarını takip ediyor. Onlarca çevirmen ve medya uzmanından oluşan özel bir grup açık kaynaklardan tüm haberleri her gün topluyor ve Hizbullah liderini bilgilendiriyor. Aynı şekilde farklı ülkelerde temsilciliğini yürüten kendi istihbarat şebekeleri ve düzenli olarak görüştüğü müttefiklerinden özel bağlantıları da Seyyid Nasrallah’ı enforme ediyor.
Dolayısıyla, İsrail Ordusu Asker Hakları Komiseri Tümgeneral Yitzhak Brik’in “orduda ciddi bir krizin baş gösterdiği” ve ordunun “aşırı yük ve yorgunluktan mustarip vasat bir kuruma” dönüştüğünü söylediğini de biliyor.
Brik yüksek rütbeli subayların ordu hakkında gerçeklikle örtüşmeyen yanlış bir imaj sunduğunu söylüyor: “Bir avuç korkak haline geldik. Genç subaylar arasında ciddi bir motivasyon krizi var.”
İsrail özel servisi Nativ’in sabık başkanı Yaakov Kedmi de “Orduda hizmet etme motivasyonu azaldı. İsrail toplumu artık orduya büyük imtiyazlar bahşetmek istemiyor” diyor.
Seyyid Nasrallah, teşkilatının İsrail’inkinden daha güçlü bir hava kuvvetleri olduğunu söylemedi (elbette de yok). Aynı şekilde Hizbullah İran’dan İsrail’in ABD’den aldığına denk bir finansal destek de almıyor, “İsrail için ölmeye hazır ABD kuvvetleri” de buna dahil. Seyyid Nasrallah güçlü bir ideolojiye sahip, yüksek seviyede eğitimli, ölüm aramayan fakat ondan da korkmayan bir grup tecrübeli gence dayanıyor. Hizbullah’ın amacı kendisini yok etmek isteyen İsrail ve müttefikleri karşısında durmaktır: bu bir ölüm kalım savaşıdır.
Hizbullah Lübnan ve Suriye’de IŞİD, el-Kaide ve diğer cihadist tekfirci gruplar karşısındaki savaş kapasitesini ispat etmiştir. Lübnanlı örgüt son altı yıldır sürdürdüğü savaşında sadece tek bir yerde, 2016 Nisan’ında el-Eys Tepesi’ndeki bir çatışmada yenilgiye uğradı. Bu yenilgi de müttefik güçler arasındaki koordinasyon eksikliğinden kaynaklanmıştı. O gün askeri plana göre müttefik güçlerin el-Eys şehrini kuşatan tepeyi ele geçirmeleri gerekiyordu, şehir Hizbullah tarafından özgürleştirilecekti. Tepedeki güçler şehirdeki Hizbullah’a haber vermeden geri çekildiler. Bu iletişim kopukluğu 28 Hizbullah savaşçısının şehit düşmesine neden oldu. Çatışma bölgesine defnedildiklerinden naaşları hala bulunamamıştır.
Fakat bu askeri aksaklık Parti’nin performansını etkilemedi, farklı gruplara karşı tek başına hem gerilla savaşı yürütebiliyor, hem de klasik orduların yanında (Rusya ve Suriye) çatışmalarda yer alabiliyor. Müttefikleri ve Suriye Ordusu ile birlikte Hizbullah Lübnan’dan 14 kat daha büyük bir sahayı özgürleştirmeyi başardı (Suriye’nin yüzölçümü 180,000 kilometrekare iken Lübnan 10,453 kilometrekaredir).
Hizbullah, cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın yakınlarda Suudi Arabistan tarafından kendisine sunulan yedi yıllık savaşın tahrip ettiği her şeyin yeniden inşası ve kendisinin ABD desteğiyle başkan olarak kalması karşılığında Filistin ve Hizbullah’tan vazgeçme teklifini reddeden Suriye’ye sadakatini ispatlamıştır. Esad, kapalı bir celsede, reddettiği bu teklifi “cömert fakat zehirli” bir öneri olarak tanımlamıştır.
Savaş yılları Esad’a, Suudi Arabistan gibi ülkesini yok etme pahasına kendisini iktidardan uzaklaştırmaya çokça yatırım yapmış ülkelerle müttefiklerini birbirinden ayırmayı öğretti. “İdeolojik bir müttefik (Hizbullah) en zengin ülkelerden daha iyidir, zira bu gerçek müttefik hiçbir zaman kendisini terk etmemiş ve asla da terk etmeyecektir. Suriye’de, Levant bölgesinde istikrar görmekten ve Arap ve Batılı ülkeler tarafından desteklenen tekfirci cihadistlerin düşmüş bir devlet yaratmalarına engel olmaktan başka da bir amacı yoktur.” Esad bu cümleleri ziyaretçilerine sıklıkla tekrar ediyor.
Hizbullah’a hiçbir istisna olmaksızın tüm Suriye şehir ve köylerindeki askeri birimlerini geri çekmesi emri verildi. Hiçbir yerleşim yerinde Hizbullah askeri gücü kalmayacak. Silahlı güçler sadece iki ülke arasındaki sınırlarda yer alacaklar.
Hizbullah şimdilerde İsrail sınırına odaklanıyor ve belki yarın belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir savaşa hazırlanıyor.
Batılı bir düşünce kurumuyla ilişkili bir yazar geçenlerde Batı’dan “uyanmasını” istedi ve Hizbullah’ın Avrupa’ya yayıldığını ve Batı’nın Tahran’a yaptığı baskının finansal kaynağını tehdidi yüzünden örgütün uyuşturucu ticaretine başladığını iddia etti. Pek çok başka yazar da Lübnan için tehdit oluşu yüzünden Hizbullah’ın ortadan kaldırılması çağrısında bulunuyor. Bu makaleler Batı’nın Hizbullah’ın düşüncesi, eylemleri, gücü, finansal kaynakları ve hedefi hakkındaki cehaletini yansıtıyor.
Hizbullah, Lübnan Ordusu’ndan ve Lübnan’ın tüm güvenlik birimlerinin toplamından daha güçlüdür. Bununla birlikte, Lübnan’ı ele geçirmek, ona hâkim olmak ya da kontrol etmek Hizbullah’ın bu üstün savaş kapasitesinden bağımsız pek çok farklı nedenden dolayı da düşünülemez bile.
Parti, Lübnan’ın çok etnisiteli (18 mezhep ve dinli) bir ülke olduğunu ve şartların hâlihazırdaki imkânsızlığı yüzünden bir İslam Cumhuriyeti kurmanın olası olmadığını biliyor. Hizbullah bir devlet istemiyor, zira devletin idaresi ve tüm nüfusunun refahı için gerekli talepleri karşılayamaz, zira bir devletin imkânlarına sahip değil. Grup sınırlı imkânlarıyla yabancı (Arap ve Batılı) desteğe ve servete bağımlı bir ülkeyi yönetecek pozisyonda değil. Lübnan’ın, Hizbullah tarafından yönetilmesi durumunda dünyadan izole olmayı göze alma imkânı yok.
Dahası Hizbullah, en büyük siyasi hasmı olan Suudi Arabistan’ın dostu olan, politik düşmanı Sünni birinin içişleri bakanlığına gelmesini onayladı. Çünkü ülkenin iç güvenliğinin sorumlusu olmak istemiyor. Örgüt ayrıca mezhepçilik, yolsuzluk, rüşvet ya da mezhebi bir temelde Sünni cihadistleri tutuklamakla suçlanmak da istemiyor.
Hizbullah sadece yerel halkın, özellikle de Lübnan Şiilerinin kendilerine kucak açması ve faaliyetlerini yürütmesi için güvenli bölgeler sağlaması durumunda var olmayı sürdürebileceğine inanıyor. Anahtar budur: Hizbullah’ın militanları, aileleri ve destekçileri Lübnan halkının yaklaşık %25’ini oluşturuyor. (Şiiler ise Lübnan’daki tüm din ve mezheplerin %30’unu).
1945 yılından beri Lübnan devleti, ülkenin her yerine dağılmış mülteci kamplarındaki Filistinlilerden daha kötü şartlarda onlarca yıldır yaşayan Şii toplumu görmezden geliyor. Bu nedenle silahlarını ele alıp kimliklerini kurma fırsatı doğduğunda, Şii toplumu hiç tereddüt göstermemiştir.
İsrail, 1982’deki Lübnan işgaliyle Hizbullah’ın varlık nedenini güçlendirmiş oldu. Hizbullah ilk önce İsrail ile savaştan doğdu, sonrasında da ikinci bir aşama olarak Lübnan’ın işgal edilmiş topraklarını özgürleştirmek için. Ardından da Irak, Suriye ve Yemen’deki Direniş Eksenine destek için harekete geçti. Bugün Lübnan Şiileri takiyyeye ihtiyaç duymuyor ve varlıklarını tehdit eden herhangi bir iç veya uluslararası tehlike karşısında silahlarını bırakmayacaklar. İsrail ya da ABD Lübnan’daki Şii bölgelerini tehdidinde ne kadar ciddi olursa olsun Lübnan’da elde ettikleri güç, izzet ve statüyü teslim etmeyecekler.
Hizbullah bugün on binlerce Şii’ye iş veriyor -askeri ve sosyal aktivitelerde- ve bunlar kırılgan Lübnan ekonomisine olumlu katkı sunuyorlar. Hizbullah’ın saflarında çalışan bu on binler Lübnan’a başka bir gezegen, ülke ya da kıtadan gelmediler. Onlar Lübnan’ın halkılar; güneydeki banliyölerin, Beyrut, Cubeyl, Sayda, Baalbek, Hermel ve Lübnan’ın her yerinden gelen insanlar onlar. Dolayısıyla Hizbullah’ın yok edilmesini isteyenler aslında Lübnan nüfusunun önemli bir kısmını yok etmek istiyorlar.
ABD Lübnan’da Hizbullah ile mücadele etmek ve örgütün imajını tahrip etmek için yüz milyonlarca doları boşa harcadı. El Kaide lideri Eymen el-Zevahiri, Ebu Musab Zerkavi’ye (bu mektup ABD güçleri tarafından 9 Temmuz 2005’te ele geçirildi) yazdığı bir mektupta -Zerkavi ABD’nin Irak işgalinin ilk yıllarında işgalciler yerine Şiileri hedeflediğinde- şöyle sormuştu: tarihte Şiileri ortadan kaldırmayı başarmış herhangi bir İslam devleti var mı?
Çeviri: Medya Şafak