Jeremy Salt

Press TV

Tarihte güçlülerin zayıfları sömürmesi hakkında yeni çok az şey var, ABD hükümeti tarafından planlandığı şekliyle Suriye petrolünün çalınmasıyla ilgili öne çıkan tek şey ise onun küstah doğasıdır.

 

Donald Trump 2019’da “Petrolü koruyoruz” demişti. “Bunu hep söyledim. Petrolü tutmak istiyoruz. Ayda 45 milyon dolar. Petrolü güvence altına aldık… Ne yapacağımıza ileride karar vereceğiz.”

 

2011’de ABD ve müttefikleri Suriye’yi yok etmek için yola çıktılar. On yılın sonunda ülkeyi harap eden ve yüz binlerce Suriyeliyi öldüren bir çatışma yarattılar ama Şam’daki hükümeti devirmeyi başaramadılar. Sahadaki müttefikleri, gezegen yüzündeki en acımasız silahlı gruplardı.

 

Yıkılan kasaba ve şehirlerin dışında, Suriye’nin tarım sektörü de tahrip edildi. Bir zamanlar Roma İmparatorluğu’nun tahıl ambarı olan Suriye, 2011 başında buğday üretiminde kendi kendine yetiyordu. Savaş devam ederken tarımsal üretim düştü. Araziler için ekim yapılamazken, savaş taktikleri arasında tahıl mahsullerinin yakılması ve fırınlara yönelik kundaklama saldırıları da vardı. 2020’nin sonlarına doğru, hükümetin kontrolündeki 35.000 hektarlık arazi yangınlarla mahvoldu.

 

ABD müdahalesinden sonra, 2011’den önceki Suriye’nin tarımsal üretiminin -çoğunluğu buğday ve pamuk olmak üzere- yüzde 17’sinden fazlasını veren Cezire bölgesi, Kürt “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi”nin kontrolüne geçti. İlaveten ABD ve Kürt yönetimi artık Suriye’nin petrol rezervlerinin yüzde 90’ını da ortak bir şekilde kontrol etmeye başladı.

 

Suriye’ye karşı ekonomik yaptırımlar ilk olarak 1979’da, Suriye’nin İran’daki devrimci İslami hükümeti tanımasının ardından ilan edildi. Yıllar geçtikçe, yaptırımlar kademeli olarak sıkılaştırıldı; “Suriye Sorumluluğu ve Lübnan Egemenliği Restorasyon Yasası” (2003) ve Suriye sivillerini korumaktan çok uzak olan ve daha ölümcül “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” (2019) ülkeye büyük zarar verdi.

 

Suriye hükümeti artık iç buğday talebinin yalnızca yüzde 20’sini karşılayabiliyor ve açığı kapatmak için yeterli miktarda ithalat yapamıyor. Ekmek karnesi ve kuyruklar artık günlük yaşamın bir parçası haline geldi ve et ve peynir gibi diğer temel gıda maddeleri çoğu insan için fahiş sayılacak fiyatlara satılıyor. Yakıt, gübre ve diğer malları hükümet kanallarından çok daha yüksek fiyata satan bir de karaborsa mevcut.

 

Dünya Gıda Programı (WFP) geçtiğimiz günlerde 12,4 milyon Suriyelinin gıda güvencesi olmadığı tahmininde bulundu. Hanelerin yüzde 46’sı günlük gıda alımını azaltıyor ve birçok yetişkin, çocukları uğruna kendi tüketimini azaltıyor.

 

Suriye devleti ve toplumunun hayatını zorlaştırmak için yürütülen savaş ve yaptırımlar sonucunda para birimi çöküş haline girdi. 2011 yılının başında 1 dolar 50 Suriye lirasına denkti; 2015’in başlarında 530, Ocak 2020’de 1200, 2020 yazında 3000 ve Mart 2021’de 4000 lira etmeye başladı.

 

Suriyeli işadamlarının Lübnan bankalarında milyarlarca doları var. Ancak ABD baskısı yüzünden ve aynı zamanda son zamanlarda 1 doların 10.000 TL’den işlem gördüğü, ciddi ekonomik sorunları olan bir ülke haline gelen Lübnan’daki sermaye kontrolleri nedeniyle bunlara erişemiyorlar. Lübnan öte yandan Hizbullah ile bağlantılı bireyleri, bankaları ve şirketleri hedef alan ABD yaptırımlarından muzdarip.

 

ABD şu anda, Deyr ez-Zor’un doğu bölgesinden kuzey yönüne uzanan bir toprak yayında Suriye’nin petrol üretiminin yüzde 90’ını kontrol ediyor. Daha önce de IŞİD tarafından çalınan petrolün kesintisi, Suriye devletine şu ana kadar 92 milyar dolarlık gelir kaybı yarattı ve bu hırsızlık işgalci gücün himayesinde yürütülüyor. Suriye ekonomisini yok etmek için elinden geleni yapan ABD yönetimi şimdi de ekonomik toparlanmayı önlemek için her şeyi yapıyor.

 

Suriye petrolünün çalınması, ABD yönetimi, ABD merkezli petrol şirketi (Delta Crescent Energy) ile Suriye ve Iraklı Kürt siyasi liderleri arasındaki ortaklıkla gerçekleştiriliyor. Delaware – Delta Crescent’te kayıtlı ve web sitesinde “petrol ve gaz geliştirme alanında onlarca yıllık deneyimi” olduğunu iddia eden şirket, henüz 8 Şubat 2019’da kurulmuş.

 

Suriye’de faaliyet gösterebilmesi için, öncelikle Yabancı Varlıkların Kontrolü Bürosu (OFAC) tarafından 17 Ağustos 2011 tarihli 13582 sayılı icra emriyle, ABD vatandaşlarına “belirli” lisansların verilebileceğine ve Suriye’de telekomünikasyon, tarım ve petrol / petrol ürünleri alanında faaliyet göstererek “Suriye Devrimci ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu ve destekçilerine” fayda sağlamalarına hükmeden bir feragat verilmesi gerekiyordu. Aslında Ağustos 2011’de böyle bir koalisyon yoktu: ortada sadece derme çatma bir grup bulunuyordu ve ancak Kasım 2012’de bir araya getirildiler.

 

Bir yıllık müzakerelerin ardından Dışişleri Bakanı Pompeo, 30 Temmuz 2020’de Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne bir ABD şirketi için Suriye “petrol endüstrisinde faaliyete geçme anlaşmasının” yürürlüğe sokulduğunu söyleyebildi. 2 Ağustos’ta Reuters, adı verilmeyen bu Amerikan petrol şirketinin “Kürtlerin önderliğindeki isyancılarla bir anlaşma imzaladığını” bildirdi. Güney Karolinalı Cumhuriyetçi Lindsey Graham, Dış İlişkiler Komitesi’ne, ABD ile işbirliği yapan ve büyük ölçüde Kürt milislerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi tarafından, Kuzeydoğu Suriye’deki petrol sahalarını modernize etmesi için şirkete izin verildiğini söyledi. Hükümetin buna destekleyici olup olmadığı sorulduğunda, “Destekliyoruz” dedi.

 

1967’de “Ferhad Abdi Şahin” olarak dünyaya gelen, ancak “Şahin Cilo” ve “General “Mazlum Kobani” olarak tanınan bu kişi, 1990’da Türkiye’deki PKK’ya (Kürdistan İşçi Partisi) katılmıştı ve uzun süredir bir hapishanede tutuklu bulunan örgüt kurucusu Abdullah Öcalan’a yakın olduğu bildiriliyor. Abdi, grubun “özel kuvvetlerini” komuta etti ve 1997’de Avrupa’ya taşınmadan önce Suriye’de birkaç kez tutuklandı. 2003’teki Irak’ın işgaline dek orada kaldı ve sonrasında önce Irak Kürdistanı olmak üzere Orta Doğu’ya döndü.

 

Suriyeli Kürt milisleri YPG’de öne çıkmıştı. Kobani, 2014’te “IŞİD’e karşı bir Kürt ittifakı”nı müzakere etmek için Washington’a gitti. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Ekim 2015’te kuruldu. Ekim ayında ABD ve SDG güçleri Rakka’yı IŞİD’den “kurtardı”, ancak şehrin yüzde 80’i ABD hava bombardımanıyla yok edilmeden önce değil. Suriye hükümeti açısından ise şehrin yasadışı işgali basitçe el değiştirmişti sadece elbette.

 

Mart 2019’a gelindiğinde, ABD-SDG güçleri, en büyüğü (el-Ömer) dahil olmak üzere Suriye’nin petrol sahalarının çoğunun bulunduğu Doğu Deyr ez-Zor Eyaletindeki son IŞİD noktası olan Bağoz’un kontrolünü ele geçirdi.

 

Ağustos 2020 itibariyle, Delta Crescent Energy’nin OFAC tarafından Suriye petrol endüstrisinde işlem yapmak için yetkilendirilen şirket olduğu biliniyordu. Baş yöneticilerinden biri Cumhuriyetçi bağışçı ve George W. Bush’un başkanlığı sırasında ABD’nin Danimarka büyükelçisi olan James Cain idi. Aynı zamanda başka bir Cumhuriyetçi bağışçı olan, medyada anlatıldığı gibi, petrol endüstrisinin “gazisi” John P. Dorrier Jnr. ve Afganistan’daki özel operasyonlar için CIA ve Delta Force danışmanı James Reese de önde gelen şirket yetkilileri arasındaydı.

 

2018’de Fox News‘e röportaj yapan Reese, Trump’ın dillendirdiği “kuzeydoğu Suriye’nin Suriye egemenlik bölgesi olmaktan çok ABD’ye ait olduğu” görüşünü güçlendirdi. “Suriye’nin tüm doğu kısmına sahibiz” dedi. “Kobane’den bir hat alır ve Fırat Nehri’nden Irak’a kadar uzanırsanız… Buralar bizim. Bundan vazgeçemeyiz.” Ganimetler, Suriye nüfusunun yüzde 5-10’unu oluşturan bir etnik azınlığı temsil ettiğini iddia eden Kürt “yönetimi” ile paylaşılacaktı.

 

İnsan hakları grupları Suriyeli Kürtleri etnik temizlik yapmakla suçladı (aynı şikâyet 2003 işgalinden sonra Iraklı Kürtler için de yapıldı). 2019’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’yi Suriyeli Kürtleri Arap aşiret bölgelerine yerleştirmeye çalışmakla suçladı ve bunu “ayrılıkçılığa ve Suriye’nin parçalanmasına giden doğrudan bir yol” olarak nitelendirdi. (‘Lavrov: ABD’nin Kürtleri Arap bölgelerine yerleştirme girişimleri Suriye’nin dağılmasını tetikleyebilir,’ Tass Haber Ajansı, 8 Mayıs 2019).

 

Suriye’nin petrol ve maden kaynakları bakanı Bassam Tu’ma, Şubat 2021’de, Suriye’de 2020’de üretilen 89.000 varil ham petrolden (savaştan önce üretilen günlük 380.000 varil ile karşılaştırın) 80.000 varilin çalındığını söyledi. 2020’nin sonlarından bu yana, Deyr ez-Zor ve Haseke’den çıkan ve SDF güçleri tarafından korunan yüzlerce tanker, Mahmudiya geçişi üzerinden Kuzey Irak’a yağmalamış Suriye petrolünü taşıyor. Şubat ayında, Haseke Eyaleti’nin Suriye valisi Ghassan Halil Khalil Lübnanlı bir gazeteye SDG’nin günde 40.000 varil petrol “çaldığını” söyledi.

 

ABD, Suriye petrol sahalarının yakınındaki askeri varlığını kabul ederken, onları “koruduğunu” reddediyor ve ABD birliklerinin ve özel güvenlikçilerin (paralı askerler) özel şirketlere yardım etmeye yetkili olmadığını söylüyor. Ancak aynı zamanda, ABD askeri konvoyları sık sık Irak’a geçerken veya Irak’tan Suriye’ye geçerken görülüyor.

Çeviri: Medya Şafak