Bağdat saati ile 20 Mart 2003 05:34’te Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş Çok uluslu Koalisyon Kuvvetlerinin Irak’a askeri harekât başlatmasıyla Ortadoğu‘yu bataklığa sürükleyen ve istikrarsızlığa götüren ilk olay olarak kayıtlara geçen bu savaş, ayrıca İkinci Körfez Savaşı, Irak’ın İşgali ve koalisyon ülkelerince Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu olarak da adlandırılmaktadır.

O gece tüm dünya televizyonları Bağdat’ın Amerikan Savaş Uçakları tarafından bombalandığı anları canlı yayınlıyordu. Irak’lı bir general ”Uçaklar çok yüksekten uçuyorlar, elimizdeki uçaksavarlarla onları durduramıyoruz!” dediğinde, bu başlangıcın bir savaş değil, tek taraflı kıyım olacağı anlaşılmıştı.

Amerika, İşgalin Amaçlarını; Saddam Hüseyin Rejimini devirmek, kitle imha silahlarına ulaşmak, bölgedeki terörist grupları tasfiye etmek, Irak petrollerini ve enerji yollarını kontrol etmek, Irak’ı Ortadoğu ülkelerine model yapmak gibi bir dizi gerekçe sunarak açıkladı.

Karadan Kuveyt üzerinden giren ABD birliklerinin ilk istikameti başkent Bağdat’tı. Gece boyunca süren bombardımanlarla birlikte yaklaşık 6 km. uzunluğundaki askeri konvoylarıyla giriş yaptılar. Hemen hiç bir asker tam olarak neden orada olduğunu bilmiyor, kimi Bush’un açıklamalarını savunuyor, kimileri ise görev ve iş olarak nitelendiriyordu. Subaylar ise kariyerlerinin bir parçası olarak görüyordu bu savaşı.

Sabah 06:00 sularında, Bağdat’ın kuzeyindeki el-Taci Havaalanı’nı ele geçirdiler. Bu 4.cü piyade tümeninin Irak topraklarındaki ilk resmi göreviydi.

İşgal hemen hemen ilk ayını doldurmuşken, Firdevs Meydanı olayı patlak vermiştir. 9 Nisan 2003 tarihinde başkent Bağdat’ın Firdevs meydanında dikili Saddam Hüseyin heykeli, Amerikan ordusuna ait ağır ekipmanlarla devrilmiştir. Az sayıdaki Iraklı’nın sevinç gösterileri arasında tahrip edilmiş, heykelin baş kısmı kesilerek yerlerde yuvarlanmıştır. Bu olaylar Saddam Rejiminin düştüğünü simgelemektedir.

Savaş, yaşanan bu süreçte, 2003 Aralık ayında sekiz ay kaçtıktan sonra Tikrit’te bir sığınakta yakalanan Saddam Huseyin’in 30 Aralık 2006 tarihinde idam edilmesiyle devam etti. 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. İnsanlar en ağır işkenceden geçirilip kötü muameleye maruz bırakıldı. Amerika her sivili potansiyel bir suçlu gibi görüp, keyfi bombardımanlarla onları katletti. Aynı zamanda, Bağdat yakınlarındaki, mazlum Iraklılar’a yapılan sistematik işkenceler ve insan onurunun katiyen kabul edemeyeceği muamelelerle adını duyurmuş, Ebu Gureyb Cezaevi’nde, tarihin sayfalarına alçaklık olarak geçen bir çok savaş suçu işlemiştir.

Bu savaş tüm bu yaşanan ihlallerin, ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyen kaos ve işgalin yanı sıra, aynı zamanda Irak’ta yeni bir süreç başlatmıştır; Mezhep çatışması..

Irak işgalinin ardından ülkenin siyasi yapısını şekillendiren temel unsurlardan biri ‘mezhepçilik’ oldu. Baas Rejimi’nin hakim gücü olan Sünni Araplar, Amerikan işgali ve sonrasındaki süreçte Irak siyasetinden büyük ölçüde dışlandı.

Saddam döneminde etkileri çok az olan Şii Araplar ise; bunu fırsata çevirip politik güç haline geldi. Sünniler ve Şiiler, ülkede istikrar sağlayacak herhangi bir gücün ortaya çıkmaması nedeniyle laik ve liberal siyasi yapılanmalar altında bir araya gelmeye çalışsalar da gerginliği ortadan kaldıramadılar. Çünkü Amerika her fırsatta dışladığı Sünni Arapları elekten geçirerek, radikal bakışı olan grupları işgal sonuna doğru silahlandırıp, fonlamaya başladı.

Başbakan Nuri el-Maliki’nin görevde bulunduğu dönemde gerginlik had safhaya tırmanmıştır. Sünniler’e göre, Maliki Hükümeti kendilerini siyasetten dışlıyor ve haklarını görmezden geliyordu. Bu özellikle Kürdistan Bölgesi için de geçerliydi. Maliki, başına buyruk davranan Kürdistan Bölgesine karşı ağır mali yaptırımlar uygulamaya başlamıştı.

8 Eylül 2014’te başbakanlık görevine seçilen Haydar el-İbadi dönemi de pek farksız geçmedi. Ülkede Sünni-Şii çatışmasının yanı sıra, Şii-Şii ve Sünni-Sünni çatışmaları da patlak verdi.

Tüm bu yaşanan mezhep çatışmalarının yanı sıra; radikal terör örgütü DAEŞ/IŞİD gibi, bağımsızlık için referanduma giden yolda her şeyi mubah gören Barzani gibi, Irak ve Ortadoğu genelinde faaliyet göstermekte olan örgütler de bölgede istikrarı, basireti ve siyasi dengeleri etkileyen faktörlerden biri olmuştur. Ülkede istikrar hala sağlanamamakla birlikte, her gün onlarca terör ve intihar saldırısı da devam etmektedir.

Özetle

Amerika, 9 yıl süren işgal süresince hiçbir şekilde kitle imha silahına rastlayamamıştır. Bölgede yerel silahlı güçler ile yaşadığı çatışmalarda aldığı ağır darbeler sonrası hızla güç kaybederken, Irak’ta konuşlu tüm güçlerini geri çekmiştir. Yaşanan kaosla beraber bölgede birçok Irak’lı yaşadığı savaş travması nedeniyle zor günler geçirmiş, bunların bir bölümü intihar etmiş, bir bölümü akli melekelerini yitirmiştir.

1 milyondan fazla kişi katledilmiş, bölgede tecavüz ve işkencelerin olağan bir şekilde yaşanmasına zemin hazırlanmıştır. Amerika her zaman olduğu gibi, hem başarısız bir devlet hem de işlediği katliam ve tecavüzler nedeniyle tarihin sayfalarına kara bir leke olarak adını yazdırmıştır.

Amerika’nın Irak’a getirdiği sözde demokrasinin sonuçları;

* İntihar Saldırısı: 2003’ten sonra 2152

* Katledilen İnsan Sayısı: 650 bini sivil 1 milyondan fazla

* Yetim çocuk: 5 milyon

* Dul kalan kadın: 1 milyondan fazla

* Mülteci: 6 milyon

Ehlader

0
Would love your thoughts, please comment.x