Amerika’nın yapması gereken, Suriye topraklarından çıkmaktır. Eğer kendi iradesi ile bunu yapmazsa, zorla çıkmak zorunda kalacaktır. Tıpkı Irak’tan ve Irak’ı şekillendirmeye çalışmaktan çekileceği gibi. Suriye, Amerika’nın pay sahibi olmadığı politik bir sahnedir.
Son satırlarının hâlihazırda Irak ve Suriye’de yazılmaya devam ettiği “stratejik yenilgi”yi reddeden Amerika, başarılı olduğu takdirde yenilginin izlerini silmeyi amaçlayan karmaşık bir planı devreye soktu. Buna göre, Amerika, Suriye ve Irak’ın elde ettiği zaferlere yatırım yapmasına izin vermeyecek. Irak’ta hükümet oluşturma işini ele geçirmeyi, Suriye’de ise ülkedeki faaliyetleri kontrol etmeyi hedefleyen plan, Suriye’nin, ülke çapında kapsamlı bir barış ile güven ortamını yerleştirecek ve tüm işgalcilerin ülkeden çıkışını garanti edecek siyasi bir sürece yönelmesini engellemeyi amaçlıyor. Amerika, bu hedef doğrultusunda özelikle İdlib bölgesini kontrol altına alma ve idlib’in kurtarılmasını engelleme çalışmaları yürütüyor.
Amerika, başta Suriye ve Irak olmak üzere bölge üzerindeki saldırgan politikalarının başarısızlığının sonucu olan bir savaşa odaklandı. Çünkü, Irak’a etkili bir dönüşün, Direniş Ekseni’nin doğudan batıya ulaşmasının önünü keseceğini düşünüyor. ABD aynı şekilde, Batı’nın hayali olan petrol bölgelerini ele geçirdiği sürece, küresel petrol rezervinin de kontrolünü sağlayabileceğini düşünüyor. Suriye’de ise, “çatışmanın uzantısı” olarak adlandırdığı savaşın sürdürülmesini, “yüzyılın anlaşması” olarak adlandırılan anlaşmanın uygulamaya geçmesi için altın bir fırsat olarak görüyor. Nitekim bu anlaşma, Filistin davasının tasfiye edilmesini ve İsrail’in etkisinin, aktif rolünün ve nihai varlığının körfezden başlayarak tüm Arap coğrafyasında yer almasını hedefliyor.
Amerika, Irak’taki parlamento seçimlerinin ardından, kendi isteği doğrultusunda bir hükümet oluşturmak için, uygun bir yol buldu. Zira kendisine boyun eğen bir başbakan liderliğindeki bir hükümet kurulduğu sürece, bu seçimlerin sonuçlarının kendisine, ülkeye müdahale etme ve kontrolü sağlama imkânı vereceğini düşünüyor. Gel gelelim ki, Irak meclisinde en büyük bloğu oluşturmak için 165 milletvekilinin toplanması, seçimlerde kazanan en az 5 büyük bloğun ittifak sağlamasını gerektiriyor. Bu noktada siyasi bir açık yakalayan Amerika, bunu kullanmak için kendi yollarına başvurdu.
Bu bağlamda Amerika, ilk iş olarak ülkeye bir elçi tayin etti. Bu elçinin ilk görevi ise, Direniş Ekseni karşıtı ve ABD–Suudi Arabistan yanlısı politikaları uygulamaya koyacak bir blok oluşturmak oldu. Söz konusu elçi aynı zamanda Irak ve Amerika arasındaki strateji çerçevesinde imzalanan bir anlaşma ile, ikna edici bir sömürgeyi garanti ediyor. Irak’ın eski Başbakanı Nuri el-Maliki, kendi döneminde Amerika’ya Irak’ın egemenliğini, bağımsızlığını, itibarını, servetini ve özellikle de petrolünü kontrol etme hakkını zedeleyecek herhangi bir kazanç vermeyi reddetmişti.
Amerika buna karşın, mevcut Başbakan Haydar İbadi’nin, ABD’nin istediği gibi İran karşıtlığına hazır olduğunu ve ABD ile Suudi Arabistan’ın taleplerini yerine getirme isteği içinde olduğunu gördü. Elbette yeni dönemde de İbadi’yi başbakan olarak görmek için tüm gücünü seferber etti. Çünkü başbakan politika, yönetim, ordu ve hatta yargıda geniş yetki alanına sahip fiili bir yönetici olarak görülüyor. Ne var ki, seçime doğru son haftalarda İbadi’yi destekleyen milletvekili sayısı 150’yi geçmedi. Irak meclisinde bir blok oluşturmak için 165 oya ihtiyaç bulunuyordu. Bu sebeple Amerika’nın İran, Suriye ve Direniş Ekseni ile iyi ilişkiler ve komşuluk kuracak bir lideri engelleme girişimleri devam etti.
Bu amaca ulaşmak için ABD Terörle Mücadele Temsilcisi Burt Macgork, üç hat üzerinde çalıştı. Bunlardan birincisi, destek talep edenlerin boyutu ne olursa olsun, blok başkanlarına yönelik bir plandır. İkincisi, Haşdi Şabi’nin yer aldığı bloğu destekleyenleri uyarmak için milletvekillerine yöneliktir. Üçüncü hat ise, onların adlandırdığı şekilde “Irak’taki İran etkisi”ne karşı “halkın itirazının boyutu”nun ortaya çıkması için, halkı sokaklara dökmeye yöneliktir. İşte tam bu doğrultuda, Basra’da su ve elektrik hizmetleri gibi sebeplerden dolayı baş gösteren ayaklanmalar, kısa zaman içerisinde İran’a ve ülke ile iyi ilişkiler kuran güçlere karşı öfke gösterilerine dönüştü.
ABD elçisi Macgork’un beklentilerinin tam aksine sonuç veren bu olaylar, Amerika’nın planları için adeta bir fiyasko oldu. Bu çerçevede, dini otoritenin Basra şehrindeki su istasyonlarını güvence altına almak için yaptıklarına ve kaosun fitilini çekmesine dikkat çekmek istiyoruz.
Amerika, Basra’daki İran konsolosluğunun eşliğinde, Haşdi Şabi’nin genel merkezini ve İran’ı destekleyen güçleri ateşe vermek istedi. Bu şekilde, İran’ın Irak’taki varlığına halkın itiraz ettiği tezgahını pazarlamaya çalışan Amerika, Irak parlamentosunda İbadi’ye rakip olacak ya da Direniş Ekseni’ni destekleyecek bir adayın çıkması ümitlerini de yok etmek istedi. Ancak komplocu planlarının sonucunda, İbadi’nin Irak yönetime geri dönme şansı neredeyse alaşağı oldu. Bunun yanı sıra, ABD ve Suudi Arabistan destekli bir adayın İbadi’nin alternatifi olarak ülke yönetimine getirilmesinin yolu da kesilmiş oldu. Dolayısıyla, Amerika’nın Irak’ta yönetimi tekrar ele geçirme planları da, şimdiye kadar hiçbir başarı kaydedemedi. Bilakis Amerika, Irak’ın egemenlik, bağımsızlık, zenginlik ve Direniş Ekseni ile uyum içinde olan bölgesel stratejilerini koruyabilmeyi ümit eden bir hükümetin oluşturulması için gereken şartları kolaylaştırdı.
Suriye’de ise Amerika, Suriye Ordusunun İdlib’den teröristlerin temizlenmesi operasyonlarının başlamasını ve ardından Fırat’ın doğusuna geçmesini engellemeye çalıştı ve hala buna devam ediyor. Burada ABD’ye ait 13’ten fazla askeri üs ve 9000’den fazla ABD’li asker yer alıyor.
Amerika, İdlib’in kurtarılmasını önlemek için 3 hat üzerinde durdu:
Birincisi: Suriye Ordusu ve müttefiklerinin idlib’e girmesine karşı, askeri müdahale tehdidi ile sindirme planıdır. Bu tehdit, askeri operasyondan kaçınmanın talep edilmesini ve açık bir sürede tırmandırmayı azaltma girişimlerinin hayata geçirilmesini hedefliyor.
İkincisi: Amerika ve Batılı yandaşlarının uydurma haberlerine dayanarak, Suriye’de “kimyasal silah kullanılması” ihtimaline karşılık olarak askeri takviye ve güç gösterisi yapmak, güçleri seferber etmek ve Suriye’de geniş hedefleri bombalamak için Tomahawk-220 füzelerin hazır olduğu tehdidinde bulunmaktır.
Üçüncüsü: Amerika’nın doğrudan bir askeri müdahaleye girebilecek yüksek askeri hazırlığının tamamlandığı mesajı vermek için, El-Tenef’te ve diğer bölgelerde askeri tatbikatlar yürütülmesidir. Buna ilaveten Trump’ın Suriye’de Rus birliklerine yönelik bir askeri saldırıyı ciddi bir şekilde düşündüğüne yönelik Beyaz Saray’dan sızıntılar yapılması, bu planın bir parçasıdır.
Ancak ateşkes ve İdlib operasyonunun ertelenmesi önerisinin reddedilmesi ile bir kez daha Amerika’nın çabalarının başarısızlığıyla karşı karşıya kalıyoruz. İdlib savaşının başlamasına çok az kaldı, hatta bazı hazırlık çalışmaları fiili olarak başladı. Bu hazırlıklar kapsamında, sivillerin olmadığı seçilmiş bölgelerde, terör merkezlerine karşı Rus ve Suriyeli Hava Kuvvetleri, iki gündür geniş çaplı bombalama operasyonları yürütüyor. İkinci hatta cevap ise esas olarak Rusya’dan geldi. Rusya’nın profesyonel ve özel deniz kuvvetleri Akdeniz’de büyük çaplı bir deniz donanması yerleştirdi. Tomahawk’ların etkinliğini devre dışı bırakmak için keşif ve takip çalışmaları yürüten bu askeri güç, son 40 yılın en büyük tatbikatlarını gerçekleştirdi. Üçüncü hatta gelince, Amerikalılar, kimsenin Suriye topraklarında ABD ve düşmanları arasında bir savaş kararı almadığını çok iyi biliyor. Zira bu savaş hiçbir düzeyde Amerikalıların menfaatine olmayacaktır.
Yani sonuç olarak, hükümetini kontrol altına alarak Irak’ı ele geçirmek isteyen Amerika’nın, umduğunu yerine getirmek konusunda başarısızlığın eşiğinde olduğunu söyleyebiliriz. Amerika, ne kadar tehdit ve sindirme eylemlerine başvursa da, Suriye’nin teröristlerden kurtuluş savaşını tamamlamasını engelleyemeyecektir. Son zamanlarda Suriye ve müttefikleri İran ile Hizbullah’ın İdlib’e girişine izin vermeyeceğine yönelik açıklamalarına gelince, Amerika, bunu gerçekleştiremeyeceğini çok iyi biliyor. Suriye, kendi toprakları üzerinde egemenlik hakkına sahip bir ülkedir. Amerika’nın yapması gereken, Suriye topraklarından çıkmaktır. Eğer kendi iradesi ile bunu yapmazsa, zorla çıkmak zorunda kalacaktır. Tıpkı Irak’tan ve Irak’ı şekillendirmeye çalışmaktan çekileceği gibi. Suriye, Amerika’nın pay sahibi olmadığı politik bir sahnedir.
Muhammed Emin Huteyt
Kaynak: Al-Binaa
Çeviri: Merve Soydaş
Kaynak: intizar.web.tr