1990’larda Fransız ve Cezayir gizli servisleri tarafından Cezayir’de Silahlı İslami Grup’un (Groupe Islamique Armé / GIA) yaratılışına şahitlik ettik. GIA, IŞİD Suriye’de ne yaptıysa Cezayir’de kesinlikle onu yaptı. Geniş çaplı katliamlar, tecavüzler ve benzeri şeyler İslam adına işlendi. IŞİD’in Ebu Bekir el-Bağdadisi gibi Şerif Gousmi, namı diğer Ebu Abdullah Ahmed adında sahte bir halifeleri vardı.

Kanadalı-Arnavut tarihçi Dr. Olsi Jazexhi Balkans Post ile yaptığı bir röportajda, terörizm Batılı emperyalizmin İslam dünyasındaki stratejik bir silahıdır, dedi.

Jazexhi’ya göre, terörizm Batı’nın İslam medeniyetine karşı başlattığı hibrid-melez savaştaki araçlardan biridir.

“IŞİD/DAEŞ, El Kaide, Vahabi/Tekfirci gruplar ve tüm bunların üzerinde İsrail Müslüman dünyada kaos, terörizm ve yıkım yaratmak için kullanıldı ve halen kullanılıyor.”

Röportajın tüm çözümü aşağıda sunulmaktadır:

 

Balkans Post: Amerika Birleşik Devletleri dünyanın bir numaralı terörist liderinin -IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi- öldüğünü açıkladı. Bu gelişme IŞİD’i nasıl etkileyecek?

Olsi Jazexhi: Ebu Bekir el-Bağdadi’nin “öldürülmesi” Başkan Donald Trump’ın Amerikan askerlerini Ortadoğu’daki “sonsuz savaşlar”dan çekmeye çalışmasından bu yana yapmak zorunda olduğu bir işti. El-Bağdadi kendinden önceki Usame bin Ladin gibi Batılı ve Arap gizli servislerinin yarattıklarındandır. IŞİD (ISIS, ISIL, DAEŞ) veya Suriye ve Doğu Akdeniz’deki İslam Devleti de kendinden önceki El Kaide benzeri şiddete dayalı terörist organizasyonlar gibi gizli servislerce stratejik amaçlarını gerçekleştirmek için yaratıldılar. Batılı gizli servisler, İngilizler Bedevileri ve Arapları radikalize ederek, “cihatçı”ya çevirip “kâfir” Osmanlı Müslüman sahiplerine karşı savaşa gönderdikleri Arabistanlı Lawrence zamanından beri bu tür terörist organizasyonları yaratır haldeler.

1990’larda Fransız ve Cezayir gizli servisleri tarafından Cezayir’de Silahlı İslami Grup’un (Groupe Islamique Armé / GIA) yaratılışına şahitlik ettik. GIA, IŞİD Suriye’de ne yaptıysa Cezayir’de kesinlikle onu yaptı. Geniş çaplı katliamlar, tecavüzler ve benzeri şeyler İslam adına işlendi. IŞİD’in Ebu Bekir el-Bağdadisi gibi Şerif Gousmi, namı diğer Ebu Abdullah Ahmed adında sahte bir halifeleri vardı.

Terörizm Batı emperyalizminin Müslüman dünyadaki stratejik bir silahı ve Batı’nın İslam medeniyetine karşı başlattığı hibrid savaştaki araçlarından biridir. IŞİD/DAEŞ, El Kaide, Vahabi/Tekfirci gruplar ve tüm bunların üzerinde İsrail Müslüman dünyada kaos, terörizm ve yıkım yaratmak için kullanıldı ve halen kullanılıyor. IŞİD Suriye ve Irak’ta Suriyeli ve Iraklıları dehşete düşürmek ve evlerini terk edip mülteci olmalarını sağlamak için yaratıldı. IŞİD, El Nusra ve diğer Vahabi/Tekfirci gruplar olmadan Batı ve İsrail Suriye, Libya, Yemen, Irak, Somali ve diğer ulus devletleri yıkmayı ve milyonlarca Müslüman’ı vatanlarından Türkiye, Avrupa ve Asya’ya kaçmaya zorlamayı başaramayacaktı. Cezayir’de GIA Fransız ve Cezayir rejimi tarafından askeri bir diktatörlüğü dayatmak ve Cezayirlilerin özgür ve adil bir demokratik seçim taleplerini yok saymak için kullanılırken, Suriye ve Irak’ta IŞİD bu Arap devletlerinin yıkımını isteyen İsrail ve Amerikan ajandasına hizmet etti. IŞİD’in Suriye ve Irak’ta başlattığı büyük terör kampanyası İsrail’in kendi Arap nüfusunu yok etmek ve Kitab-ı Mukaddes’in İsrail’ini kurmak istediği uzun vadeli planlarına hizmet etti.

Sahte IŞİD halifesi Ebu Bekir el-Bağdadi’nin (gerçek veya değil), Beyaz Saray Durum/Kontrol Odası’nda canlı olarak izlenen “öldürülmesi” Başkan Obama’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin o zamanki bir numaralı düşmanı Usame bin Ladin’i 2011’de “elimine” ederken yaptığı ile aynıydı. Üsame bin Ladin’in öldürülüşü el-Bağdadi’nin öldürülüşü gibi sahnelenmişti. Birleşik Devletler Başkanı danışmanları Conrad Brean (Robert De Niro) ve Stanley Motss’un  (Dustin Hoffman) teröristler ve savaşlar yarat, sonra onları öldür ve böylece başkanın yeniden seçilmesini sağla taktiğini anlatan “Wage the Dog” (Başkanın Adamları) filmini izleyenler için Ebu Bekir el-Bağdadi ve Bin Ladin’in öldürülüşü aynı senaryoda yer alır.

Terörizm Batı’nın Müslüman dünya ve diğer muhaliflerine karşı emperyalist ajandasını ilerletmek için sahaya yerleştirdiği stratejik bir silahtır. İngilizler tarafından 1916’da Osmanlılara karşı kullanılan “cihatçı” şiddet 1980’lerde Amerikalılar tarafından Sovyetler Birliği’ne karşı kullanıldı ve bugünlerde Batı ve İsrail’in hoşlanmadığı Müslüman hükümetleri devirip yok etmek için kullanılıyorlar. Bu “cihatçılar” bazen Batılı başkentlerde terör yaratmak ve böylelikle Batılı hükümetlerin Ortadoğu’daki savaşlarını haklı çıkaracak genel bir öfke oluşturmak için de kullanılıyorlar.

Amerikalılar 11 Eylül’den sonra başlattıkları sözde “teröre karşı savaş” yoluyla dünyadaki ve kendi ülkelerindeki milyonlarca Müslüman’ın hayatını yok etmekle kalmadılar aynı zamanda İslam’ı küresel düzeyde şeytanlaştırmayı ve terörizme karşı savaş ve “medeniyet ve demokrasiyi müdafaa” adı altında illegal işgallerini meşrulaştırmayı da başardılar. Teröre karşı savaş Çinli sosyal emperyalistler tarafından da stratejik bir silah olarak kullanıldı. Xi Jinping hükümeti Amerika’nın “teröre karşı savaş”ını kopyalayıp “teröre karşı savaş”ın Çinli bir versiyonunu üretti. Onlar halen Doğu Türkistanlı Müslüman Türklere karşı büyük bir kültürel soykırım uyguluyorlar. İnşa ettikleri devasa toplama kamplarında Müslümanlar İslam’ı terk edip Han Çinlisi olmaya zorlanıyor. “Teröre karşı savaş” dünyadaki birçok hükümet tarafından milyonlarca insanın hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, muhalif partilerin bastırılması ve otoriter rejimlere vatandaşlarının kitlesel kontrolü ve hizaya getirilmesini sağlamak için kullanıldı.

Ebu Bekir el-Bağdadi’nin İdlib’te, Rusya Savunma Bakanı’na göre ispatlanamaz öldürülüşü Başkan Trump tarafından başlatılan, Amerikan kamuoyunu IŞİD’e karşı zafer kazandığına, onun sahte halifesini öldürdüğüne ve şimdi Amerikalıları Ortadoğu’dan çekip ülkedeki ekonomiyi düzeltmek için doğru zaman olduğuna ikna etmeye yönelik bir şovdu. Bununla birlikte, Başkanın Adamları filminde olduğu gibi, IŞİD’i başlangıçta buraya yerleştiren Batı’nın çalgıcıları, İsrail ve askeri endüstriyel kompleksin menfaatleri için Amerika’yı sonsuz savaşlarda tutmak üzere Başkan Trump’ın Ortadoğu’dan çekilmesini durdurmak adına ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar.

 

Balkans Post: IŞİD Perşembe günü Ebu İbrahim el- Haşimi el-Kureyşi’yi yeni lideri olarak ilan etti. Dünya çapındaki misyonunu devam ettireceğini de söyledi. Sizce IŞİD kendini yeniden canlandırabilecek mi?

Olsi Jazexhi: Suriye savaşının başlangıcından beri IŞİD’in yaratılış hikâyesini takip ettim. IŞİD büyük Arap ve Batılı medya kuruluşlarının Suriye hükümeti aleyhine yürüttüğü devasa bir propaganda yoluyla yaratıldı. Suriye’nin Cumhurbaşkanı Beşar el-Esad’ı bir kasap, sapkın bir Alevi ve diktatör olarak tanımlamak suretiyle tüm dünyada milyonlarca Sünni Müslüman’ı Suriye hükümetinden nefret etmeye sevk ettiler ve böylece onu yıkmak istediler. IŞİD’in dünya çapında milyonlarca Müslüman’ı radikalize etmekte kullanılan ideolojisi Suriyelileri ve Iraklıları öldürülmeleri veya İslam’ın Vahabi versiyonuna dönmeye zorlanmaları gereken sapkın ve kâfirler olarak resmeden Suudi Vahabiliğiydi. Amerika’dan Endonezya’ya kadar binlerce cami, sosyal medya platformları ve birçok yayın Müslümanların beyinlerini yıkamak ve onları Suudi devleti ile onun Tekfirci müttefiklerinin Suriye’de kutsal bir cihat yürüttüklerine ikna etmek için kullanıldı.

İslam tarihinde Suudi Tekfirciliği, Vahabiler Osmanlı Müslümanlarını kâfirler olarak ilan edip Türk hilafetine karşı isyan ederek ve ardından Kutsal Toprakları Hıristiyan emperyalizmine karşı savunan Avrupalı ve Anadolulu Müslümanlara karşı İngilizlere katıldıkları zamandan bu yana kullanıldı.  İngiliz ve Fransız orduları Arabistan, Filistin, Suriye, Ürdün, Mısır ve diğer yerleri işgal edip Osmanlılarla savaştığında, emperyalistler, bu IŞİD gibi davranan, radikalize edilmiş Vahabi ve Bedeviler tarafından destekleniyordu.

Halen Suudi Arabistan’da mevcut ve kitlesel propaganda imkânına sahip Vahabi/Tekfirci ideoloji, Batılı ve Suudi yöneticiler her ne zaman ihtiyaç duyarsa yeni bir IŞİD yaratabilir. IŞİD Suriye ve Irak’ta yenilirken, Suudiler ve Emirlikler tarafından Yemen ordusu ve Husilere karşı yürütülen kendi savaşlarında desteklenen Vahabi gruplar Yemen’de faaldir.

IŞİD’in yeni lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi Suudiler ve Batı her ne zaman ihtiyaç duyarsa IŞİD ve uluslararası Vahabiliğin Müslümanların ve İslam’ın imajına karşı oynadığı büyük oyunda sadece bir diğer kukla olarak rol oynayacaktır.

Bununla birlikte, Suriye, Irak, Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye’de IŞİD’ı yenmedeki zaferi, Amerika’nın bölgeden çekilmesi ve Suudi Arabistan ile İsrail’i terk etmesi IŞİD’in canlanmasını eskiye nazaran daha zor hale getirdi. Dahası, “Suriye’de cihad”ın bir Amerikan-İsrail-Suudi haçlı seferi olduğu gerçeğini anlayan uluslararası Müslüman toplum yeni bir IŞİD cephesine katılmak için artık kolaylıkla kandırılamayacaktır.

 

Balkans Post: IŞİD’i doğuran öncelikli sebepler nelerdir?

Olsi Jazexhi: Müslüman dünya sömürgecilik, emperyalizm, diktatörlük, fakirlik ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden zarar gördü. Osmanlı Hilafeti’nin yerini alan seküler ulus devlet ve Avrupalı sömürgecilik milyonlarca Müslüman’ın hayat standartlarını yükseltmedi. Hindistan’dan Doğu Türkistan ve Filistin’e kadar İngiliz, Fransız, Rus, Çin ve İsrail sömürüsü altındaki Müslüman ülkelerde yaşayan Müslümanlar, Müslüman olmayan devlet ve imparatorlukların ikinci sınıf vatandaşlarına dönüştü. Son yüz yıl boyunca Müslüman dünyada yerleştirilen sosyalizm, milliyetçilik, laiklik, otoriterlik ve diktatöryal rejimler Müslümanlara zarar verdi ve kendi hayatlarını geliştirebilecekleri, kendi geleneklerini koruyabilecekleri bir başka sistemi istemelerine yol açtı.

Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’den Pakistan’daki Cemaat-i İslami ve Türkiye’deki Milli Görüş’e kadar 20.yüzyılın Uyanışçı İslami hareketleri Müslümanlara acılarının ancak İslam’a dönmeleri ve ülkelerini gayrı Müslim sömürgecilikten özgürleştirmeleri halinde sona ereceğini söylediler. Şah rejimini deviren ve İran İslam Cumhuriyeti’nin doğumunu gören 1979 İran İslam İnkılabı dünyadaki Sünni Müslümanları kendi İslami cumhuriyetlerini kurmak zorunda olduklarına ikna etti.

İslam dünyasındaki devrimleri Müslümanların yozlaşmış hükümetlerini devirme, yaşam standartlarını yükseltme, laik rejimlere son verme, özgürce yaşama ve dahası ülkelerini Batı kontrolünden kurtarma isteği doğurdu. Ne var ki, özellikle İran İslam İnkılabı’nın neticelerini gördükten sonra, sömürgecilik karşıtı devrimci hareketlerin iktidara gelebileceğine dair tehdidi anlayan Müslüman dünyanın monarşileri İslam’ın gerici, karşı devrimci, İslam karşıtı ve terörist tabiattaki Tekfirci ve Ortaçağ versiyonunu yaratmak için çalıştılar. Ne zaman Müslüman dünyada sömürgecilik karşıtı bir hareket veya rejim görürsek -Tunus, Cezayir, Mısır, Libya, Suriye, Irak, Bahreyn, Suudi Arabistan, Filistin ve diğerleri olabilir- kendi geleceklerinden korkan Körfez’in diktatörlük rejimleri devrimi sabote etmek için Vahabiliği IŞİD, El Kaide, GIA ve benzeri şekillerde derhal sahaya sürecektir. IŞİD gibi organizasyonlar İslam dünyasının özgürlükçü, demokratik ve cumhuriyetçi hareketlerini itibardan düşürmek için kullanılıyor. Cezayir’de GIA, Suriye ve Irak’ta IŞİD yahut Afganistan’da El Kaide Körfez rejimleri ve Amerika tarafından Müslümanları İslam’dan korkutmak ve Müslüman toplumları içinde yaşadıkları tiranik ve sömürgeci rejimleri kabul etmeye ikna için kullanılıyor.

Çin de Körfez monarşileriyle aynı şeyi yapıyor. Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarına baskısında Uygur Müslümanlarının büyük çoğunluğunun terörist olduğunu, radikalizmden ve İslam’dan döndürülmeleri için toplama kamplarına gönderilmeleri gerektiğini iddia etmek için IŞİD/Türkistan İslami Partisi’nin hayaletini kullanıyor ve İslam’ı aşırıcı bir din olarak ilan ediyor.

Balkans Post: Ortadoğu’da IŞİD ve diğer terörist grupları var eden şartlar halen geçerli mi? Neler değişti ve neler değişmedi?

Olsi Jazexhi: Bir devrim için gereken şartlar Ortadoğu’nun her yerinde var. Müslüman dünya Batı’nın iktidarda tuttuğu yozlaşmış otokratlar ve diktatörlerce yönetiliyor. Müslümanlar yoksul, işsiz, izole edilmiş haldeler ve aşırı seküler hükümetler ve diktatörler tarafından yönetiliyor. Suriye halkının yabancı işgale karşı nasıl zafer kazandığını, Yemenlilerin kukla Başkan Mansur Hadi’yi görevden uzaklaştırıp halk hükümetini inşa ettiğini gördük.

Birkaç yıl evvel, Arap Baharı sürecinde Mısır, Tunus ve Yemen’de şahitlik ettiğimiz devrimler Ortadoğu’nun bir çalkantı içinde olduğunu ve insanların değişim için mücadele ettiğini gösterdi. Ancak bu değişimden korkan ve İran’daki halk devrimi ile iktidarı kaybeden Şah veya Mısır’da Müslüman Kardeşlere kaybeden Mübarek gibi kendi iktidarlarını kaybetmeyi görmek istemeyen Körfez monarşileri, tasması çıkarılmış Tekfirci/Vahabi şeytani güçler yoluyla Müslüman dünyadaki özgürlük ve demokrasi hareketlerini itibarsızlaştırmak için her zaman yeni IŞİD benzeri hareketler yaratacaktır. Müslüman Kardeşler Mısır’da seçimleri kazandığında, Suudiler Tekfirci/Vahabi müttefiklerini fitne çıkarmak için kullandı ve sonunda Başkan Muhammed Mursi’nin demokratik yollarla seçilmiş hükümeti devrildi.

İnsanlar demokrasi ve cumhuriyetçi sistem istediklerinde, IŞİD/Vahabi hayaleti Ortadoğu’nun her yerinde sahaya sürülecektir.

Balkans Post: İslami olma iddiasındaki bu tür terörist organizasyonların ortaya çıkmasını engellemenin en iyi yolu ne olacaktır?

Olsi Jazexhi: Sünni Müslüman dünya 1400 yıl önce sahip olduğu gibi kendi hilafetini yaratmaya muhtaçtır. Türkiye’deki Osmanlı Hilafetinin 95 yıl önce yıkılışı Sünni Müslüman dünyada büyük bir ruhi boşluk yarattı. Cemal Abdulnasır, Saddam Hüseyin ve Kaddafi’nin ölümünden sonra Arap milliyetçiliği de çöktü ve Arap halklarını kontrol gücünü kaybetti.

Bugünlerde Sünni İslam’ın durumu Hıristiyanlığın reform dönemindeki hali gibidir. Ayetullahlar tarafından idare edilen Şii İslam toplumuna benzer bir şekilde, Sünniler kendilerine rehberlik edecek ve onları Tekfirci/Vahabi terörizmden koruyacak dini bir iktidara sahip değiller. Osmanlı hilafetinin ilgasıyla oluşturulan bu ruhi boşluk son birkaç on yılda Suudi devletinin “Gerçek İslam” diye propaganda ettiği Suudi/Vahabi ideoloji tarafından dolduruldu.  Muazzam petrol kaynakları, Amerika ve İsraillilerin desteği ve Mekke ve Medine’deki kutsal mekânların kontrolüne sahip olan Suudi Arabistan dünyadaki İslami eğitimle vazifeli olduğu müddetçe, Müslümanların ve İslam’ın imajı Ortaçağlı Suudi Sarayı’nın rehini olacaktır.

Sünni dünya Mısır’daki El Ezher Üniversitesi, Türkiye’nin Osmanlı ilmiye teşkilatı veya Şam’ın İslam medreseleri gibi İslam’ın geleneksel bağımsız kurumlarını canlandırmak zorundadır. Bu kurumlar Suriye savaşı sırasında Vahabiler tarafından katledilen Şeyh Muhammed Ramazan el-Buti’nin Şam’da yaptığı gibi İslam’ın doğru bir yorumunu üretmek zorundadır. Ne var ki, ulus devlet sınırları ve İslam ülkelerindeki emperyalist komplolar İslam’ın bütün kurumlarını yok etti ve bugün Sünni dünya tümüyle bir kaos içindedir. Müslümanlar ülkelerini sömürgecilikten, dinlerini Vahabilik ve emperyalizmden kurtarmalı ve Peygamber’in ve Kuran’ın gerçek öğretilerine dönmeliler. Ancak bu yolla İslam kendisini terörizmden koruyabilecektir.

 

Olsi Jazexhi  İslam tarihi, milliyetçilik ve Güneydoğu Avrupa’da dini değişimler alanında uzman Kanadalı Arnavut tarihçidir. Balkanlarda milliyetçilik, radikalizm, dini ve etnik kimlikler konularıyla da ilgilenmektedir.

 

http://balkanspost.com/article/850/abu-bakr-baghdadi-agent-imperialism-islamic-world-interview-olsi-jazexhi

 

Çeviri: Gürkan Biçen

Medya Şafak

0
Would love your thoughts, please comment.x